Bombanın “Gör” dediği

Teröre ve teröriste bu kadar müsamahakâr yaklaşan bu zihniyet, bu ülkede ve sınırımızın hemen ötesinde terörün hâlâ var olabilmesinin yegâne sebebidir. Allah teröre, teröristlere ve dahi terörü böylesine sarıp sarmalayanlara, terörden medet umanlara fırsat vermesin!

GEÇEN haftaki yazımı gönderdiğimin ertesi günü gerçekleşti menfur Taksim saldırısı. Bir hafta içinde bu alçak saldırı ile ilgili söylenecek her şey söylendi ve bana pek de bir şey kalmadı.

Ancak bu konuda birkaç satır yazmasam da olmayacak. Bir hafta sonrasından bu patlama ile ilgili hem söylenmemiş bir şeyler bulmak, hem de yaranın kabuğunu yeniden kaldırmak zor geliyor bana.

Bu bir hafta içerisinde yazılı ve görsel medyada bombayı bırakıp kaçan kadının görüntülerini kaç kez tiksintiyle izlediğimi hatırlamıyorum.

Her defasında bir insanın (!) hiç tanımadığı, kim olduğunu, ne yaptığını, yaşını başını, cinsiyetini, hâlini bilmediği insanların canına nasıl kıyabildiğini anlamaya çalıştım.

Meselâ o alçak kadın, bombanın saatini çalıştırıp kaçarken, birazdan bir bebeği yahut hamile bir kadını öldürebileceğini düşünmüş müdür?

Meselâ kaç kişinin ölebileceğini hesap etmiştir o pislik? Aklından bir rakam geçmiş midir? Beş, on, yirmi, elli?

Meselâ bombayı bırakıp kaçarken, içinde küçük de olsa bir vicdan sızısı olmuş mudur? Kendisine “Ben ne yaptım böyle?” diye sormuş mudur?

Ya da ne bileyim, kaçarken birazdan ölecek masum insanlar için mi endişe duymuştur, yoksa yakalanma korkusu daha mı ağır basmıştır?

Meselâ -olur ya- tam da oradan bir yakını, meselâ kardeşi, annesi, babası geçiyor olsa ve hayatını kaybedenlerden biri de onlardan birisi olsa neler hissederdi?

Hiç yakalanmamış ve güvenle yurtdışına kaçmış olsaydı, kalan hayatında eline bulaşmış masum insanların kanından rahatsızlık duyar mıydı? Geceleri huzurla uyuyabilir miydi?

Patlama ve o alçak kadının kaçış sahnelerini izlerken bunun gibi onlarca soru geçti aklımdan. Hiçbirine cevap bulamadım.

Evet, kadın bir maşaydı. Efendilerinin köpekliğini yaptı. Kuklayı değil, kuklacıları konuşmak lâzım. Kuklacılara en güzel cevabı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu anlayacakları dilden verdi.

Soylu, ABD’nin taziyesini kabul etmediklerini ve verilmek istenen mesajı aldıklarını ifade etti. Bu “mesaj” bizlerin anladığından çok daha derinlikli olabilir.

Türkiye Yüzyılı, Türk Devletleri Teşkilatı’nın ete kemiğe bürünmesi, KKTC’nin bu örgütte gözlemci olarak tanınmış olması, yakın zamanda KKTC’nin gözlemci statüsünden üye konumuna geçme ihtimâli, yaklaşan yeni bir sınır ötesi harekât ve G-20 Zirvesi, artık terör örgütlerinin kıpırdayacak hâllerinin kalmaması bu “mesajın” sebeplerinden olabilir.

Hatta hepsi ve bizim de bilmediğimiz “daha fazlası”!

Bu “mesaja” Devletimizin gerektiği sertlikte ve gerektiği şekilde “cevap” vereceğine inancım tamdır. Sonuçta ortada bir “mesaj” varsa buna “cevap” vermemek nezakete sığmaz.

Bu kadim devlete “cevap” konusunda güvenim tam ancak bu ülkeyi yönetmeye aday zevatın bu saldırıya yaklaşımlarını görünce hayretlere de düşmüyor değilim hani.

Yedili Masa’nın görünen ayaklarından bu saldırıya ilişkin gelen mesajlar “kes-yapıştır”dan ve kuru bir baş sağlığı ve geçmiş olsun dileğinden ibaret.

Terörü kınayan yok, teröristi kınayan yok. Sanırsınız kendiliğinden oraya gelmiş ve patlamış bir bomba işte! Buyurunuz.


Terörü ve teröristi kınamak bu kadar mı zor arkadaş?

Onların derdi yayın yasağı. Haber alma özgürlükleri kısıtlanıyormuş. Asıl üzüldükleri nokta burası. Ha bir de terörist kadının boğazının sıkılmasına ve boynundan bastırılarak taşınmasına içerlemişler kimileri de.

Ayrıca “AKP seçim çalışmalarını başlatmış”, iyi mi?

Allah sizi bildiği gibi yapsın! O teröristle birlikte haşretsin!

Yedili Masa’dan bu saldırıyı lânetleyen tek kişi, masanın gizli ayağı olan HDP’nin eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş olmuş.  Demirtaş cezaevinden attığı tivit ile (içeriden nasıl tivit atabiliyor anlayabilmiş değilim ama) “Sivilleri hedef alan her saldırı hukuken, siyaseten, ahlâken ve vicdanen terördür” demiş. İnanmayacaksınız ama terörü de lânetlemiş.

Diğer altı ayaktan daha delikanlı çıkmış sonuçta.

Ancak buradaki “çakallık” sizin de dikkatinizden kaçmamıştır sanırım. Demirtaş, sivillerin hedef alınmasını kınıyor. Hedef asker ya da polis olsaydı, sanırım problem olmayacaktı.

Aklıma gelen bir ihtimâl daha var -ki onu da söylemeden geçemeyeceğim-.

Terörist kadın Türk Devleti’nin üstün başarısı ile kısa süre içerisinde ve sağ olarak ele geçirilemeseydi ve PYD-PKK ilişkileri deşifre olmasaydı, teröristin verdiği resim ile ihale DEAŞ’a yıkılacaktı ve Demirtaş’ın bu kınaması kendi açısından daha “şık” olacaktı.

Asıl senaryo da buydu muhtemelen.

Teröre ve teröriste bu kadar müsamahakâr yaklaşan bu zihniyet, bu ülkede ve sınırımızın hemen ötesinde terörün hâlâ var olabilmesinin yegâne sebebidir.

Allah teröre, teröristlere ve dahi terörü böylesine sarıp sarmalayanlara, terörden medet umanlara fırsat vermesin!

Bu saldırı, inşallah terörle son imtihanımız olsun ve Allah vatanımızı, milletimizi ve Devletimizi her türlü terör belâsından ve terörden medet umanlardan muhafaza eylesin. (Âmin.)

Kalınız sağlıcakla efendim.