
BİR süredir
Boğaziçili öğrencilerin barışçıl eylemlerine şâhit oluyoruz basından.
“Boğaziçili
öğrenciler” dediğime bakmayınız, kendilerini öyle sanıyorlar. Olaylarda
gözaltına alınanların sadece üçü beşi okulun öğrencisi, diğerleri part-time
çalışan sustalı örgüt militanları…
DHKP-C’lisi
var, MLKP’lisi var, PKK’lısı var, var oğlu var. Arada kıvırta kıvırta renkli
bayraklar sallayan LGBT’liler var. Ama okulun öğrencisi yok!
İpini
koparan Boğaziçi’ne gelmiş anlayacağınız…
“Eylem”
dediğime de bakmayınız. Her türlü rezilliği, pisliği, provokasyonu eylem
sanıyorlar. Yaptıkları, polisi ya da vatandaşı tahrik edip yeni bir yangın
çıkarmak. Kabak gibi ortada niyetleri…
Bu
eylemlerinden birisi de Kâbe’nin resmini yerlere sermek, ayaklar altına almak.
Bunda amaç, toplumun sinir uçlarına dokunmaktan başka ne olabilir ki? Kâbe’nin
konuyla ne alâkası var?
Arsızlıkları
öyle diz boyu ki bu “barışçıl eylemcilerin”, Kâbe resmi konusunda hassasiyet
gösteren öğrencileri bile fişlemeye başlamışlar. Dolaplarına, sıralarına çarpı
filan koyacaklar herhâlde?
Peki,
bu barışçıl eylemlerin sebebi ne? Rektörü seçim hakkı üniversitenin idi ama
Tayyip hukuksuzca atama yaptı. Yerseniz tabiî? Ama her haltın bir yiyicisi
oluyor işte!
Sanırsınız,
önceki rektör seçimle geldi ve sanırsınız her üniversite kendi rektörünü
kendisi seçiyor. Canım ya, kıyamam!
Boğaziçi
Üniversitesi gibi bütün üniversitelerin rektörleri seçimle değil, atama ile iş
başı yaparlar. Dün böyleydi, Tayyip’ten önce de böyleydi, şimdi de böyle. Ama
olsun, Tayyip hukuksuz şekilde rektör atadı. İnanmış gibi yapalım…
Bir
de rektörün AK Partili olduğu söyleniyor. Lâkin CHP grup toplantısında kürsüden
konuşma yapan ODTÜ rektörü, Kemal Alemdaroğlu, Kemal Gürüz, Nur Serter gibi
onlarca rektör ve rektör yardımcısı pîr-ü pâk ve siyâsî olmayan isimlerdi.
Yerseniz tabiî?
Barışçıl
gösteriler yapan eylemcilerin dinî ve siyâsî görüşü, cinsel eğilimi, bağlı
bulunduğu örgütü, öğrenci ise okulu farklı farklı olsa da iki ortak özellikleri
var aslında.
İlki;
hepsi de “Tayyip düşmanı”… İmkân olsa bir kaşık suda boğarlar Erdoğan’ı.
İkinci
özellikleri de, yanlış anlamaya pek müsaitler.
“Barışçıl
eylemler” esnasında bir sabotaj olmasın diye çatıda bekleyen dronsavar
ekiplerini kendilerini vurmaya hazır keskin nişancılar sanmışlar. Korkmuş olmalılar.
Kıyamam.
Polisin
“aşağıdan” sözünü de “aşağıya bak” anlamışlar. Allah’tan polis “Çanakkale
Boğazı” dememiş.
Pandemi
nedeniyle alınan önlemleri de yanlış anlamışlar aynı zamanda. Polis
protestolara izin vermiyormuş.
Gezi
Kalkışması döneminin yalanları yine ortalarda dolaşmaya başladı. Vay efendim,
polis, aracını öğrencilerin üzerine sürmüş, beyin travması geçirenler varmış,
bir bacımızın başörtüsü çözülmüş de polis bağlamasına izin vermemişmiş…
Bu
yalanların FETÖ’cü hesaplar tarafından köpürtülüyor olması, oyunun amacını
görmemize fazlasıyla yeterli aslında.
Boğaziçi’ndeki
eylemlere dostumuz Yunanistan, Almanya ve Fransa’dan gelen destekleri de
ekleyince resim tamamlanmış oluyor büsbütün.
Göreyim
sizi aslanlar! Mesele rektör değil, siz hâlâ anlamadınız mı? Hadi gelin!
Bir
bitmediniz valla! Sıtkımız sıyrıldı sizden de, aşağılık eylemlerinizden de, yalanlarınızdan
da, arsızlıklarınızdan da…
Bir
düşün yakamızdan artık. Az ötede oynaşın gali!
Kalınız sağlıcakla efendim…