BOĞAZİÇİ Üniversitesi
olaylarını nasıl değerlendirmeliyiz?
Şöyle
uzaktan bakınca, insanın aklına, “Acaba Biden ABD Başkanı olur olmaz ilk iş
olarak Cumhurbaşkanımızı devirme hamlesini mi başlattı?” gibi bir soru
geliveriyor. Öyle ya, daha başkan olmadan önce Tayyip Erdoğan’ın devrilmesi
gerektiğini söylemişti. Gerçi o ifadesinde “Darbeyle değil, muhalefeti
destekleyerek demokratik yoldan” açıklamasını ilâve etmişse de kanaatimce onun
bu ifadesinden, söylediğinin tam tersini yani bir darbeyi yahut ne bileyim
“Gezi” misâli herhangi bir antidemokratik yolu kastettiğini anlamalıyız.
Çünkü
bunlar budur; alayının tıyneti ikiyüzlülük, yalancılık, kalleşliktir. Şayet
Biden’in kendisinin yahut ABD’nin bu işte parmağı yoksa bile, olayı haber alır
almaz keyiften mest olmuşlardır. Ki hemen hainleri sahiplendiler.
Olayın
sebebi olarak başka bir ihtimâlden daha bahsediliyor ki bu, daha makul bir
sebep gibi görünüyor. Bunu anlamak için okulun tarihine ve kuruluşundan
itibaren uygulanan yönetim tarzına bakmamız icap ediyor. “Okulun tarihi”
dedikse, burada sadece bazı noktalarına dikkat çekmek istiyorum. Okul 1863
yılında, Amerikalı Hıristiyan misyoner Dr. Cyrus Hamlin ve “hayırsever” New Yorklu
zengin Cristopher Robert tarafından Rumeli Hisarına “Robert Kolej” adıyla
kurulmuş.
Burada
dikkatimizi çeken birinci nokta, “hayırsever” zengin tüccarın Osmanlı toprağına
neden ve nasıl bir hayır için gelmiş olduğudur. Bu sorunun cevabı, iş ortağının
mesleğinin misyoner olmasından bellidir. Bu zât yani misyoner, “Türklerin
Arasında” adıyla yayınladığı hatıratında, ortağına Rumeli Hisarını işaret
ederek amacını açıklarken, “Müslümanlar İstanbul’u fethetmek için buraya hisar
yaptılar. Ben de onları yıkmak için buraya okul açacağım” dediğini anlatıyor. Merhum
Nureddin Topçu da bir kitabında, “Fatih’in İstanbul’u aldığı bu surlardan, bu
milletin kültürünü fethedeceğim” dediğini yazıyor1.
Nitekim
okulun öğretim dili İngilizce, sistem ise öğrenciler arasında din, kültür, ırk,
siyâset hârici “özgür” bir metot olarak belirleniyor. Tabiatıyla bu ibare,
okula İslâm inancını ve Türk kültürünü sokmamak için bir örtüden ibarettir. Merhum
Aytunç Altındal, “Robert Kolej Osmanlı’daki Amerikalı, İngiliz ve Rum
casusların yatağı olmuştu”2 derken, bu okuldan mezun gazeteci-yazar
Engin Ardıç ise, okuldaki öğretim görevlisi olan ajanları isim isim sayıyor3.
Tarihçi Cezmi Yurtsever de, “Robert Kolejin amacı, Osmanlı yurttaşı yabancı
azınlıklardan zeki olan çocukları en iyi şekilde yetiştirip, gelecekte onların
ülke yönetiminde söz sahibi olmalarını sağlamaktı”4 diyor.
Tahmin
edileceği gibi okul, zenginler ile toplumun kalburüstü zevatı arasında büyük
revaç buluyor ve 1971 yılına kadar tamamen Amerikalı müdürler tarafından
yönetiliyor. Bu okuldan mezun olanların bir listesi ve ne iş yaptıklarına dair
bir liste çıkarılsa herhâlde oldukça ilginç bir tablo ile karşılaşabiliriz. Bunlardan
bazı tanıdık isimler şunlardır: İsmail Cem,
Abidin Dino, Ayşe Kulin, Behice Boran, Betül Mardin, Burhan Karaçam, Bülent
Ecevit, Rahşan Ecevit, Cem Karaca, Cem Kozlu, Çiğdem Talu, Dani Rodrik, Engin Cezzar, Genco Erkal, Haldun Dormen, Mina Urgan, Nuri
Çolakoğlu, Orhan Pamuk, Ömer Koç, Rahmi Koç, Suna Kıraç, Tansu Çiller...
Rivayet
edilir ki, Robert Kolejin kurulmasına izin veren Ahmet Vefik Paşa 1891’de vefat
ettiğinde, bazı kişiler cenazesinin bir caminin haziresine defnedilebilmesi
için Padişah Abdülhamid Han’a müracaat etmişler. Padişah buna izin vermemiş ve
“Onu götürüp kurdurduğu okulun yanı başına defnedin ki kıyamete kadar orada çan
sesi dinlesin” demiş!
Robert
Kolej, 1972 yılına kadar Amerikalı müdürler tarafından yönetilmiş. Bu tarihte
üniversite olarak devam etmesi için devlete devredilmiş ve “Boğaziçi
Üniversitesi” olarak o yıldan itibaren Türk rektörlerce yönetilmiş.
Üniversitenin, senatosuyla, çeşitli kurullarıyla tamamen demokratik bir
sistemle yönetilmekte olduğu söyleniyorsa da, bu üniversitede yüksek lisans
yapan gazeteci-yazar Hilal Kaplan bu konuda şunları söylüyor:
“Geçen 40 yılda kapalı devre işleyen bir sistemle
belirli bir zümre, aslında
oligarşik ama sözde demokratik
yollarla üniversiteyi yönetti.
‘Yüzük’ hep o elit zümrenin tekelinde kalacak şekilde el değiştirdi. Her oligarşik yapıda olduğu gibi hesap
verilebilirliğin en az, imaj yönetiminin en zirve olduğu bu yönetimler boyunca
başörtüsü yasağı gibi nice antidemokratik uygulama hayata geçirildi…
PKK’nın
kuruluş yıldönümünün halaylar eşliğinde kutlandığı ama Afrin
Zaferi’ni kutlayanlardan İslâmî STK'lar adına stant açanlara dek
millî güçlere atışın serbest olduğu bir düzendi bu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yasal yollardan rektör atamasına karşı çıkış, bu
steril işleyişi bozacağı içindir”5
***
150 seneden
beri ülkemizin damarlarına iyice nüfuz etmiş olan Amerikan emperyalizminin
kalıntılarını demokratik, hukuk düzeni içerisinde üç beş senede söküp atmak,
ülkenin bütün kurumlarını yerlileştirmek kolay değil, hattâ imkânsızdır. Şah Rıza Pehlevi zamanında İran Devleti’nin
dokularının içine yerleşmiş olan Amerikan tesirleri, “İslâm Devrimi”nden sonra hukuk
gözetilmeksizin, karşı tavır içinde olanların derhâl kurşuna dizilmesi gibi en
sert metotlarla dahi tasfiye edilmesi uzun yıllar almıştı. Onun için
Türkiye’deki demokratik hukuk düzeni içerisinde, buna ilâveten gayr-i millî bir
siyâsî muhalefetin varlığında Tayyip Bey’in işi zordur.
***
Boğaziçi
Üniversitesindeki olayları ve buna karşı başta muhalefet partileri olmak üzere
çeşitli çevrelerin tepkilerini televizyon ekranlarından izlerken, diğer birçok
vatandaş da sanırım tıpkı benim gibi gerildikçe geriliyordur.
1960
ve 70’li yılları yaşayanlar, hattâ Gezi Kalkışması’nı bilenler, oynanan oyunun
ne olduğunu gayet iyi anlıyor ve olaya karşı içeriden ve dışarıdan gösterilen
tepkileri yadırgamıyorlar. Benim burada esas öfkem, ne öğrencilerin içine
karışan provokatörlere, ne öğrencilere, ne de muhalefetedir. Öğrenciler, vahşi emperyalizmin
önüne atılmış silahsız-savunmasız, talihsiz evlâtlarımızdır. Kalpleri ve
beyinleri millî şuurdan bomboş olan bu zavallı öğrencileri emperyalizmin
eğitilmiş paralı uşakları kışkırtıp yönlendiriyorlar. Muhalefet partileri de
aynı durumda, organik yahut dolaylı olarak emperyalizmin emrinde yahut
hizmetindeler. Öyle olmamış olsaydı, ABD Başkanı Biden’in “Türkiye’deki
muhalefeti destekleyip Tayyip Erdoğan’ı devireceğiz” sözü karşısında hepsi bir
araya gelip buna karşı müşterek ya da münferiden bir tepki gösterirlerdi.
Bunlar tam tersine Biden’e, “Haydi çabuk gel!” kabilinden mesajlar gönderme
haysiyetsizliğini gösterdiler.
Benimse
derdim iktidarladır!
Boğaziçi
Üniversitesindeki olaylarda yer alan öğrencilerin ve öğrenci olmayanların
tamamı, anaokulundan itibaren bütün tahsil hayatlarını AK Parti iktidarları
döneminde geçirdiler. Ağaç yaşken eğilir. Bu çocuklar devletin yani Tayyip
Bey’in elinin altında iken neden doğru dürüst eğitilip öğretilmediler?
Evlâtlarımızı liseye, üniversiteye gelinceye kadar kendi haline bırakıp da o
son noktada soruna müdahale etmeye çalışmak, “çalıyı tersinden sürütmektir”. Bu
durumdan, gelip geçen ve mevcut AK Parti’nin Millî Eğitim Bakanlarının hepsi
sorumludur. Mevcut Bakan Ziya Selçuk nedir, ne yapıyor, belli değil. Belli olan,
sadece derde deva hiçbir şey yapmadığıdır. Milletin on beş milyon evlâdı bu zâtın
eline teslim edilmiş, o da çocuklarımızla istediği gibi oynayıp duruyor. Fakat
ne hikmetse bu feci durum karşısında AK Parti iktidarı, özellikle de
Cumhurbaşkanımız umursamaz bir tutum içindedir. Bu ne iştir? Anlamak mümkün
değil!
Bu,
AK Parti iktidarının stratejik yanlışıdır. Tabiatıyla bir de taktik yanlışı
vardır. Bu da şu anki olaylara müdahale tarzıdır. İktidar, kendisini dışarıya
da, içerideki muarızlarına da beğendirmesinin mümkün olmadığını artık bilmeli,
buna çalışmaktan vazgeçmeli, işin icabına bakmalıdır.
Güya
Gezi heveslilerine koz vermemek için polisimiz nezaketinden incele incele
neredeyse kırılacak hâle getirilmiştir. Bu korkak davranış, karşıdakileri daha
da cesaretlendirir, diğer üniversitelerde de benzer kalkışmaları teşvik eder.
ABD’de, Fransa’da, İsrail’deki kadar olmasa da polis çok daha etkin olarak kullanılmalı,
derhâl kanun hükmünde bir kararname ile suçluların savcılıktan serbest
bırakılmaması sağlanmalı, öğrencilerden suça bulaşanların bir ya da daha fazla
süre üniversite ile ilişiği kesilmelidir.
Yazıktır;
gerçek bir değer olan oradaki Sayın Rektör bu üç beş serserinin elinde maskara
edilmemelidir!
1Nureddin
Topçu. Büyük Türkiye, İstanbul-1962, s. 48.
2Aytunç
Altındal. Türkiye’de ve Dünyada Casuslar.
3Engin
Ardıç. Sola Kitakse, Akşam Gazetesi, 17.12. 2005
4Cezmi Yurtsever. Robert Kolej’in Hikâyesi, Expres
Gazetesi (Adana), 06.05.2011
5Hilal
Kaplan, Sabah gazetesi, 2 Şubat 2021.