DEDİK ya daha
önce, aslında bizim Cumhuriyet’le bir
derdimiz yok! Bizim derdimiz, Cunhuriyet’i Türk’ün milâdı gibi göstermeye,
atalarımı yok sayarak tek bir ata dayatmaya çalışanlar. Bunu dert edinmekten de
vazgeçmeyeceğiz son nefesimize kadar Evvel Allâh…
Türkiye’de en az üç nesil, çok
şanssız bir eğitim sisteminin kurbanı oldu. Sistemin sunduğu dışında bilgilere
ulaşma şansının olmadığı dönemler bunlar.
Ders kitaplarından öğrendiklerimiz
dışında faydalanabileceğimiz kaynaklar, devlet denetimindeki kütüphaneler,
sistemin dışına çıkamayan gazetelerin dağıttığı ansiklopediler, Özdilgillerin
her dönem ortaya çıkan değişik isimdeki popüler kişiliksizlerinin yazdıklarıyla
sınırlıydı.
Benim gibi şanslı olup da
babasından, dedesinden gerçekleri öğrenerek büyüyen çok az kişi vardı maalesef.
Zira putlaştırılmaya çalışılan birini koruma çabalarıyla geçti 80 senemiz.
Yanlışı doğrudan ayırma gayreti
göstermeyen, kendisine öğretileni (hâşâ) âyet gibi sorgulamadan kabul eden
nesiller yönetti bu ülkeyi o süre içinde.
İşte bu çabaların ürünü olarak, daha
ilkokulda yalanlarla beslenmeye başladı zihinlerimiz. Sultan Vahideddin’i;
İngilizlere sığınan korkak, Mustafa Kemal’i batmak üzere olan bir takayla
Anadolu’ya gönderen hain padişah olarak öğrettiler hepimize.
Çok şükür ki, son 15-20 senemiz
fikren çok daha özgür geçiyor. Fikrî özgürlüğümüzü destekleyecek farklı
kaynaklara ulaşma şansımızı da bu dönemde yakaladık. İnternet sayesinde herkes
eteğindeki taşı dökmeye, elindeki belgeyi paylaşmaya başlayınca yanlışı
doğrudan ayırma konusunda da bir adım daha ileri gidebilmiş olduk.
Peki, bu ihtişamlı bilgiye ulaşma
özgürlüğünü doğru şekilde kullanabiliyor muyuz acaba?
Görünen o ki, herkes hâlâ kendi
safını koruma gayretinde… Herkes kendi doğrusunu pekiştirme peşinde…
***
Henüz bir ay geçmedi 23 Nisan
kutlamalarının üzerinden. Bu son 23 Nisan’da ne yaptı atasını putlaştırmaya
çalışanlar?
Gerçekleri mi konuştular, yoksa
yıkılmaya yüz tutan saltanatlarını kokuşmuş fikirleriyle ayakta tutmanın
çabasında mı oldular?
Bu sorunun en net cevabı, 2020
yılında bile, “İşte bugün bir meclis
kuruldu/ Sonra hemen Padişah kovuldu” mısralarının öne çıkarıldığı şarkının
kanal kanal söylenmesinin altında yatıyor aslında. Ve Mustafa Kemal’den
nemalanmak isteyenler aynı yerde duruyor hâlâ.
Nutuk’tan başka kaynak tanımayanlara
Kur’ân’dan başka kusursuz kaynak olmadığına inananların vereceği bir cevap
olacak inşâallâh…
El-Müdafii ve’l-Mücahid Sultan Altıncı Mehmed Vahideddin Han
Bugün, yine bir millî bayram; 19
Mayıs...
Bizim için önemi büyük. Mustafa
Kemal’in, Sultan Vahideddin tarafından Anadolu’daki direnişi örgütlemek üzere
görevlendirmesi sonrası Anadolu’ya ilk ayak bastığı tarih. Nasıl kutlamayalım
ki bu bayramı? Bu bayram bizim!
Herkesin “basiretsiz, hain” diye
iftira atmaya çalıştığı son Osmanlı Sultanı’nın, devletini korumak ve kurtarmak
üzere kurduğu bir oyunun başlangıç tarihi...
Resmî ve gerçek kaynaklar ortaya
çıktıkça, Sultan’ın bu örgütlenme için Mustafa Kemal’e ne kadar para verdiği
tartışılıyor artık; sözde batmaya yüz tutmuş bir takadan değil…
Tarihin bize öğrettiği en büyük
gerçeklerden biri, Mustafa Kemal’in, Osmanlı’nın kurtuluşu için seçilmiş doğru
kişi olduğunu göstermiştir. Zira barış masasına oturma vakti gelene kadar
Osmanlı’yı kurtarma hedefinden sapmamış ve halkı bu hedef üzerine diri tutmayı
başarmıştır.
Ancak herkes bir yerlerde
yanılabilir. Sultan Vahideddin de görev verdiklerinin ihtiraslarını hesap
edememiş ve maalesef hem Osmanlı’nın, hem de kendisinin sonunu belki de bu
kararıyla kendi hazırlamıştır.
O büyük Sultan ki, nefesi sürgünde
tükenmiş, aklı vatanına kilitlenmiş, yorgun vücûdu ancak sürgünün üç senesine
dayanabilmiş ama naaşı bile kendi toprağına fazla gelmiştir.
16 Mayıs 1926 günü İtalya’da vefat
ettiğinde, cenazenin defnedileceği yer bulunamamış; neyse ki (belki de naaşı
kokmak üzereyken), Şam’daki Sultan Selim Camii’nin avlusunda vatan hasretine
son verilmiştir.
***
19 Mayıs’ın bizim için önemi 16
Mayıs’ta başlar. Zira Sultan’dan aldığı emirle Anadolu'ya geçmek üzere
İstanbul’dan ayrılıştır bu tarih.
Ne tevafuktur ki, Son Sultan’ın son
nefesi de bu tarihin 7 sene sonrasına denk gelmiştir.
Bu vesîleyle, ona da Allâh’tan
rahmet, hiç de hak etmediği üç sürgün yılı yaşatanlara da ahiret hayatlarında
zahmet diliyorum.