Biz kimi eleştiriyoruz?

Kurt postuna bürünüp sisli hava kollayanların olduğu meydanda bize düşen, o siste görüş mesafesini en uzağa odaklayabilmektir. En kesif plânlarını işleme koymak için zafiyete düşülmesini bekleyenlere böyle günlerde alan açmamak için canımızı dişimize takma günüdür bugün!

TOPLUM olarak son yıllarda çok fazla kavram kargaşası yaşar olduk sanırım. Ya da bu zaafımız hep mi vardı?

“Devlet” deyince yönetimde olan “hükümet” kastediliyor zannı almış başını gidiyor. Hükümet, devletin kurumlarını iktidarı müddetince işleten bir organdır. Belli ömürleri vardır. İyi icraat mimarı olursa halk teveccüh eder, tekrar yönetime getirir; yok, aksi olur ise görevini sonlandırır. Bu, bu kadar yalın, duru ve anlaşılır şekildedir.

Siyâsî oluşumların devleti yönetme sürelerinden, halk tarafından ne kadar rağbet görülüp ne kadar itibar edildiklerinin matematiğini saf aklımızla da algılayabiliriz. Bunun için, “Sakın ola iktidar sahibi olan hükümetlere iki çift laf edeyim derken devletin varlığına, kutsallığına, bekâsına dokunacak kelâmlar sarf etmeyin!” diyesim var bugünlerde. Desem, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne muhalif olanları susturmaya gücüm yeter mi? Zannetmiyorum.

Bu satırları kaleme almadan önce Hatay merkezli iki deprem haberi daha düştü ajanslardan TV ekranlarına. Üç canımızı daha kaybettik bu sarsıntılardan dolayı. Fakat depremden daha kuvvetli sarsanlar var vicdanımızı, aklımızı, yüreğimizdeki korkuların zeminini.

Sosyal medya ağlarında yazılıp çizilenlerin aklı zorlayan boyutlarının izahı ise mümkün değil. Böyle bir dezenformasyon acının hangi eşiğinde yapılır, bu bizi aşacak bir mevzu. Hükümete muhalefet etme zemininden beslenen bu “öfke dili”, Devlet’in varlığını yıpratmak, kabiliyetsiz ve aciz göstermek ise insanın hangi duygusunu besler, insanı ne şekilde rahatlatır, kendi adıma söylemeliyim ki, bana göre büyük merak konusu.

***

Malatya’dan gelen bir depremzede ile sahadaki yardım faaliyetlerinin nasıl olduğu üzerine hasbihâlimiz oldu. Kurulan çadır kentlerin, aş evlerinin, hijyen malzemelerinden kıyafet ihtiyaçlarına kadar her türlü hizmet türünün hayli fazla olduğundan bahsetti. Kronik hastalığı olanların ilaç ihtiyaçlarının sağlanmasına varana kadar...  

Tüm imkânlarıyla Devlet’i orada gördüklerini, bu durumun kendilerini “sahipli ve özgüvenli” hissettirdiğinin altını çizerek anlattı.

Hatta şöyle bir duygulu hâdiseden bahsetti: “Evden can havliyle çıktığımız için ayağımızda ne bir terlik, ne de ayakkabı var. Olayın ilk şokunu atlatınca yarıklar açılan evimizden birkaç parça kıyafet aldık ve acilen dışarı çıktık yine. Fakat kendime çorap almayı unutmuşum. Geceyi arabada geçirdik. Yardım tırlarının bölgeye ulaşmasıyla beraber ufak ufak temel ihtiyaçlarımızı gideriyorduk. Kendim için çorap istediğim bir yardım görevlisi, beraberinde bana bir de eşarp verdi. Araca geçip eşarbı açınca, içinden 200 lira para çıktı.”

Bu anlattıkları onu çok etkilemişti, belliydi. Fakat, “Burada işte Devlet!” dedim kendime, “O yardımı sana ulaştıran mekanizma”...

Devlet bazen bir çiftçi, bazen bir öğrenci, bazen bir iş adamı, bazen evlat yetiştiren bir anne. Vatan bütünlüğüne önem veren her bir fert devlettir; elinin yetiştiği, eline yetişen... Yolları onaran, çorba dağıtan, bir çocuğa su içiren, tandırında ekmek yapıp muhtaç olana gönderen...

Devlet her bir kurumu ve vatandaşıyla beraber acının buram buram koktuğu meydanda aynı havayı soluyandır.

Siyâsî oy hesaplarını parmak usulü yapmak, Devlet’in varlığını aramak değil, Devlet’in varlığını rakamsal değerler üzerinden işleme tâbi tutarak manevî varlığının gücünü hesaba katmadan onu aşağı çekmektir. Rakamsal değerler üzerinden bu hesabı yapmak olası mıdır? Uygun zemin ve şartlarda pek tabiî. Fakat bugün, o gün değil!

Kurt postuna bürünüp sisli hava kollayanların olduğu meydanda bize düşen, o siste görüş mesafesini en uzağa odaklayabilmektir. En kesif plânlarını işleme koymak için zafiyete düşülmesini bekleyenlere böyle günlerde alan açmamak için canımızı dişimize takma günüdür bugün!

İnanç ve siyâsî görüş ayrımı yapmadan hamilik yapan bu yüce “çatı” ile aynı duyarlılıkta, el birliği içinde olmak yakışır millî onuru olanlara.