Biz bugünleri Malazgirt’ten hatırlıyoruz!

Liderler, milletlerin tarihle bütünleşmiş genetik kodlarını yenileyerek bugüne taşırlar. Bir ferdine en acilinden ambulans uçak kaldıran bu lider iradesinde gördüğümüz ise, genetiğimizle oynanmak istenen Tanzimat sonrası sürece itiraz ederek aslımıza ve asaletimize kavuşmanın resmidir!

1071 yılının Ağustos ayı geliyor gözlerimin önüne…

Malazgirt ovasında duâya kalkmış bir kumandan, üzerine kefenini giyinmiş hâlde askerlerinin arasında geziniyor.

Kendilerinden oldukça fazla bir orduyla karşı karşıya olduklarını birbirlerine fısıldayan alplerin konuşmalarını, Rumeli’den bu ovaya gelip de meydanın etrafını dolaşarak neler olup bittiğini öğrenmek üzere yollanmış muhbirler işitiyor.

Yerlerine dönen muhbirlerden birkaçı, İmparator’un karargâhı yerine, içinden çıktığı özel birliğe yöneliyor ve diyor ki arkadaşlarına, “Karşımızdakiler bizimle aynı dili konuşuyor!”.

Bu haber, yıllarca köle ve asker olarak kullanılıp devletin sadece zulüm yüzünü gören özel askerler arasında yayılıyor ve Anadolu ile İslâm tarihinin yeni eşiklerinden biri bu kararla geçiliyor: Tarafını yeniden seçmek…

Uz ve Peçenek namına sahip olup, ecdâdının dilini konuştuğu gibi, kendisine yeni bir hayat da sunabileceğini düşündüğü Müslüman Selçuklu saflarına karışan bu askerler, 26 Ağustos günü kazanılan zaferin en verimli unsurları olarak tarihe geçtiler.

***

Bugün dünya, itikadımız çerçevesinde bir imtihanı ve beşeriyetin vermesi gerektiği bir mücadeleyi yaşıyor.

Bu mücadele esnasında tüm dünyayı gezerek yurttaşlarını problemli bölgelerden ve hattâ tedavi etmeyi reddeden ülkelerden kendi sînesine getirip basan, mazlumların arasında dolaşıp nabızlarını tutan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti var.

Durum, tıpkı Malazgirt ovasındaki gibi…

Tüm dünya, Türkiye’nin salgına karşı geliştirdiği tıbbî ve toplumsal müdafaanın nasıl gerçekleştiğini görmek, anlamak ve kendi problemlerine de derman olmasını talep etmek üzere Türkiye’den haberdar olmaya çalışıyor.

Türkiye ise, onlara gönderdiği tıbbî malzemeler ve ürettiği cihazlarla karşılık veriyor, onlara “Karanlığın ardında nice güneşler var!” diyerek hangi dilde konuştuğunu gösteriyor.

Evet, Türkiye’de sevginin dilinin konuşulduğunu gören tüm insanlık, hangi safta yer tutacağı hususunda bugün bir tercih eşiğinde!

Sevginin konuşulduğu dili anlamak için ille de Türkiye’de olmaya gerek yok. Türkiye bir umut, bir vicdan adası…

Bu dili öğrenmek ve bu dili konuşmak için kurlar aşan dersler almaya da gerek yok.

Zira fıtratını yaşayan Hanif-Ümmî kimliğin son İslâm kalesi Türkiye, elini kalbine götürerek verdiği selâmla kıtaları aşan fizik ötesi bir sesleniş içinde…

Duyan duyuyor, gören görüyor!

***

Bu selâm köprüsünde ustalığını sürdüren Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’miz, büyük devlet olarak, dünyanın neresinde bir vatandaşımız, bir mazlum varsa ona sahip çıkmanın adresi olduğumuzu hatırlatıyor tüm cihana.

Liderler, milletlerin tarihle bütünleşmiş genetik kodlarını yenileyerek bugüne taşırlar. Bir ferdine en acilinden ambulans uçak kaldıran bu lider iradesinde gördüğümüz ise, genetiğimizle oynanmak istenen Tanzimat sonrası sürece itiraz ederek aslımıza ve asaletimize kavuşmanın resmidir!

Bir zamanlar futbol maçlarında Malta’yı yenmekle, güreşte ve boksta elde ettiğimiz başarılarla büyük devlet, büyük millet olduğumuzu hissetmekle âdeta ağzına emzik verilen yavru misâli nasıl da uyutulduğumuzu hatırlar mısınız?

Evrensel vicdan adası niteliğimizle, sahip olduğumuz gücü, rahmetli Muhammed Ali’nin uykularımızı büyük heyecanla bölerek izledğimiz boks maçlarında arıyorduk, hatırlar mısınız?

Aslında Batı’nın uyutmak istediği milletimizin, kendisini uyutmak isteyenlere Sayın Erdoğan’ın liderliği ile verdiği en büyük cevap, insanlığa bir kez daha “Endişe etmeyin, Türkiye tüm insanlıkla beraberdir!” mesajıdır.

Ancak, daha yolun başındayız!

Daha da iyi olacak!

İçimizdeki ahmaklara, akılları donmuş kalp yoksullarına takılmadan, duygu ve akıl ittifakından ödün vermeden; hakikatin, vicdanın ve değerlerin yolunda yürüyen milletin adamı Erdoğan’ın yanında, onunla aynı dili konuşmaya devam edeceğiz.

Artık kuzeyin aslanı ayağa kalktı!

Meselemiz, bundan sonraki süreçte insanlığın vicdan adası olan Anadolu’dan, insanlık için maddî ve mânevî mutluluk manifestosunun Hanif vücûdunu artık inşâ etmektir.