DÜNYA
değişiyor. Batı/l hiç ölmeyecekmiş gibi çalıyor. Varsın çalışsın…
Batı/ın bilek gücü, yürek gücü veya silah gücü ile baş
edemeyeceğini anladığı yegâne ülke Türkiye.
Türkiye, modern Haçlı şövalyelerinin uykularını kaçırıyor.
Uykusuz gecelerinde bitimsiz bir İslâm düşmanlığı, tanrılaşmaya
soyunacak dozda Firavunca kibirleriyle, uykusuz gecelerinde bâtılca teorilerini
projeye dönüştürerek hayata geçiriyorlar. Akılları sıra, üç tarafı denizlerle
kaplı, iklimi, bereketli toprakları, doğal kaynakları ile zengin olduğu kadar
jeopolitik konumu itibariyle ülkeler arası köprü görevi görecek kadar güçlü bu
vatanın etrafını ateş çemberi ile kuşatmak istiyorlar.
Fakat unuttukları bir şey var: Biz akrep değiliz! Ateş çemberine
alındığında kendini imha eden casuslara, vatan hainlerine hiç benzemeyiz.
Hani Hollywood filmlerinde izlediğimiz bir telkin vardır;
casuslarına, “Yakalandığında konuşmamak için verdiğimiz siyanürü iç!” ya da “Silahını
kalbine gömerek intihar et!” derler ve film aktörleri aracılığı ile bu telkin
dünyaya servis edilir…
Biz, casusça bir eğitimin öğrencileri değil, “iman, insan ve
vatan” sacayağı üzerine konumlandırılmış varlığımızla ihanetten imtina
edenleriz. Bu yüzden onların zihinlerindeki akrep versiyonu bize uymaz.
Batı/lın senaryolarla dünya düzenini yönetme pratikleri öylesine
alışkanlık hâline geldi ki, tüm dünya halklarını Hollywood figüranı sanma
gafletiyle kibirlendiklerinin henüz farkında da değiller.
Biz onları biliyoruz ama onlar bizim akrep olmadığımızı, akrep
muamelesine razı bir yanımızın da olmadığını henüz kavrayamıyorlar.
İçimizdeki kifayetsiz hain kuklalarla bizi karıştırma çabaları
hüsran ile sonuçlandığında, geç kalmış ve pek çok beyhude çabanın ardından
nafile gayretlerini seyretmenin hezeyanına uğrayacaklar.
Darbeler, Gezi Olayları, 15 Temmuz ve şimdi de “kur operasyonu”
gibi her biri terör nitelikli projelerini yenilmez Türkiye üzerine pompaladıkları
nafile çabalarının sonuçları tarihe kaydoluyor.
Sadece dışarıdan pompalanmakla kalmayan bu sosyal ve ekonomik
saldırılara teveccüh eden içimizdeki hain kuklalar da hacimsiz tazyikleriyle bu
tehdit projelerine katkı sunuyorlar.
Dışarıdaki ve içerideki “Erdoğan” düşmanlığı onları acınacak
düzeyde reflekslerle aba altından sopa gösterme çabasına sürüklerken, sert
kayaya çarptıklarını anlasalar da gayretlerinden vazgeçmiyorlar.
Her alanda ve hemen hemen her tekil yahut çoklu iletişimde denenmesi
meşru olan “gücü ve yetkiyi” yönetme iştiyakı fıtrî olmakla birlikte “dengeli
dengesiz” deneme yanılma yöntemlerine başvurulur ve nihayetinde bilek
bükülemeyince el öpülür.
İşte bileğimizin kolay kolay bükülemeyeceğini, iki gece önce
doların hızlı bir ivme ile düşmesini sağlayan “irade” tüm dünyaya seyrettirdi.
Dahası, suni ve yönlendirilmiş sorular ile yapılan anket çalışmalarına
inat halkın verdiği tepkiler de Batı/lın sert kayaya çarptığının, daha da
çarpacağının ve kendilerine tıpkı Pearl Harbor, Vietnam, Körfez Savaşı ve
Afganistan’da yaşadıkları büyük travmaları tazelemekten öteye geçemeyecekler.
İşte aziz Türk milletinin bu tehditlere yenilmeyeceğine örnek
teşkil edecek bir örnek:
Ege’nin şirin bir sahil semtinde yazımı yazmak için oturduğum bir
kafede, birkaç masa ötede seminer verircesine konuşan genç bir adamın sesi herkesin
ve tabiî benim de dikkatimi çekiyor.
Zorlu bir süreçten geçildiğinin altını çiziyor genç adam. Sesi tok
ve inançlı. Hükûmet iradesinin tesirinin ne denli güçlü olduğundan söz ediyor,
doların düşüş serüveninde Hükûmet kadar milletin millî değerler ile bu
operasyona “Dur!” demesi gerekliliğini hatırlatıyor.
Sabetayist (Sabatayların doğduğu coğrafya Ege olduğundan hareket
ediyor sanırım) sermayenin yönetilmesi gerekliliğinden söz ederek, millî sermayenin
ve millî yatırımın güçlendirilmesi gerekliliğine ısrarla vurgu yapıyor, dolar
kurlarını tetikleyenlerin millî ve dinî değerlerden yoksun olduklarını
söylüyor. Ben dâhil, herkes onu dinliyor.
Ege’nin siyâsî profili hepinizce malûm. Ama bu profile rağmen,
vatan sevdalısı, millî ve dinî prensiplerine sıkı sıkıya tutunan ve yitirmemek
için canı pahasına dillenen güzel zihinler susmuyor ve Hakk’tan ve haklıdan
yana bir duruş sergilemeye devam ediyorlar.
İşte döviz sopası ile güç yetiremediklerini hizaya çekme cüreti,
Devlet aklının iradesi ile hükmünü yine böyle yitiriyor! Bize ise sadece biraz
sabır, biraz dirayet ve bir parça sebat düşüyor.
Bu Batı/l senaristler insanlığın kaderini değiştirmeyi vazgeçilmez
biçimde vazife edinirken İslâm coğrafyalarında Müslüman halkları birbirine
düşürmek yahut kazdıkları tuzaklara düşürmek dilesinler, gam değil! Hak, bâtıla
galebe çalacaktır!
Bizi asıl üzen, Batı/l olmamalı. İçimizde barınan, en küçük
sıkıntıda feveran edenlerin vereceği hasarı tedavi için kalbimize kuvvet gerek.
Meselâ asgarî ücretin açıklanmasından hemen sonra, psikolojik bir
ivme ile serzeniş dozunun artması, “Partiye zevâl gelmesin” diye sustuklarından
ama söyleyecek çok sözlerinin olduğundan dem vuranların olması, bu tuzakların
eşiğinde medcezir dokunmasının neticesidir.
Susmayı başaranların imtihanı kutlu olsun!
“Rızkımızı” garantileyen Allah’a iman ettiği hâlde eseflenenler
ise lütfen konuşsunlar! Çünkü AK Parti’nin kaderi bu suskunlukla değil, eyledikleri
ve söyledikleri ile İlâhî bir güç tarafından belirlenecektir.
Bir meselâ daha: CHP tek başına iktidar olamayalı yarım asrı aşkın
zamanı devirmişken, komik bir parti liderleri varken, kazandıkları belediyelerde
sefillik diz boyuna erişmişken (yolsuzluk, işlevsizlik, ötekileştirme,
ayrımcılık), hangi CHP’liye sorsanız, aidiyet duygusu ile “Bence sorun yok,
partim de, partili belediye başkanlarımız da çok iyi çalışıyor” diyor.
Medyaları keza aynı iddianın ardında duruyor.
Fakat ne acıdır ki, AK Parti’ye gönül vermiş gibi görünen kimileri,
“Ne yani eleştirmeyelim mi?” sorusunu sorarak hem (sözde) adil davranış modeli
sunuyor, hem de (sözde) yenik düştüğü dâvâ anlayışını örtbas etmiş oluyor.
Hâlbuki bizler hem Müslümanlar, hem vatandaşlar olarak pekâlâ
biliyoruz ki, sair partilerin, Erdoğan düşmanlığı ve “intikam” alma hırsından
başka bir projeleri yok!
Ve bizler, merhum Necmettin Erbakan’ın yıllar evvelinden işaret
ettiği sıralamayı unutmuyoruz: “Sizler sanıyor musunuz ki, Türkiye’ye topla,
tüfekle saldıracaklar; buna hiçbir ülkenin cesareti yetmez. Onlar bu ülkeyi
terörle bertaraf edip yıkmaya çalışıyorlar. Ancak bunu da başaramadıklarını
anladıklarında, bir sonraki silahları ‘ekonomik saldırılar’ olacaktır!”
Bâtıl deşifre oldu. Artık nerede, ne zaman, nasıl adım atarlar,
kestiriyoruz. Çevremizde alev alan ateş bizi ürkütmüyor artık. Allah’ın
inayeti, Türk devlet aklı, analarımızın duaları ve vatanseverlerin sebatı ile
bu ateş, inancımızın meşalesi hükmünde bize ışık oluyor.
Bu değerli coğrafyaya akrepçe bir senaryo yazanlar bilsinler ki,
biz, sancağı Kelime-i Şahadet olan İslâm medeniyetinin, sembolü çift başlı
kartal olan Selçuklu medeniyetinin, armasında İlâhî kudrete sığınan ve hilâli
ağırlayan Osmanlı medeniyetinin devamcılarıyız!
Biz, hiç esaret görmemiş bir milletiz!
Akrep senaryosunun gerçekleşmesini umanları fedakârlık bilinci
ışığında istihza ile gülümseyerek seyrediyoruz. Çünkü biz, sahip olduğumuz
kuvveti İlâhî Kitabımızdan alıyoruz!