Biz akrep değiliz!

Bizi asıl üzen, Batı/l olmamalı. İçimizde barınan, en küçük sıkıntıda feveran edenlerin vereceği hasarı tedavi için kalbimize kuvvet gerek. Meselâ asgarî ücretin açıklanmasından hemen sonra, psikolojik bir ivme ile serzeniş dozunun artması, “Partiye zevâl gelmesin” diye sustuklarından ama söyleyecek çok sözlerinin olduğundan dem vuranların olması, bu tuzakların eşiğinde medcezir dokunmasının neticesidir. Susmayı başaranların imtihanı kutlu olsun!

DÜNYA değişiyor. Batı/l hiç ölmeyecekmiş gibi çalıyor. Varsın çalışsın…

Batı/ın bilek gücü, yürek gücü veya silah gücü ile baş edemeyeceğini anladığı yegâne ülke Türkiye.

Türkiye, modern Haçlı şövalyelerinin uykularını kaçırıyor.

Uykusuz gecelerinde bitimsiz bir İslâm düşmanlığı, tanrılaşmaya soyunacak dozda Firavunca kibirleriyle, uykusuz gecelerinde bâtılca teorilerini projeye dönüştürerek hayata geçiriyorlar. Akılları sıra, üç tarafı denizlerle kaplı, iklimi, bereketli toprakları, doğal kaynakları ile zengin olduğu kadar jeopolitik konumu itibariyle ülkeler arası köprü görevi görecek kadar güçlü bu vatanın etrafını ateş çemberi ile kuşatmak istiyorlar.

Fakat unuttukları bir şey var: Biz akrep değiliz! Ateş çemberine alındığında kendini imha eden casuslara, vatan hainlerine hiç benzemeyiz.

Hani Hollywood filmlerinde izlediğimiz bir telkin vardır; casuslarına, “Yakalandığında konuşmamak için verdiğimiz siyanürü iç!” ya da “Silahını kalbine gömerek intihar et!” derler ve film aktörleri aracılığı ile bu telkin dünyaya servis edilir…

Biz, casusça bir eğitimin öğrencileri değil, “iman, insan ve vatan” sacayağı üzerine konumlandırılmış varlığımızla ihanetten imtina edenleriz. Bu yüzden onların zihinlerindeki akrep versiyonu bize uymaz.

Batı/lın senaryolarla dünya düzenini yönetme pratikleri öylesine alışkanlık hâline geldi ki, tüm dünya halklarını Hollywood figüranı sanma gafletiyle kibirlendiklerinin henüz farkında da değiller.

Biz onları biliyoruz ama onlar bizim akrep olmadığımızı, akrep muamelesine razı bir yanımızın da olmadığını henüz kavrayamıyorlar.

İçimizdeki kifayetsiz hain kuklalarla bizi karıştırma çabaları hüsran ile sonuçlandığında, geç kalmış ve pek çok beyhude çabanın ardından nafile gayretlerini seyretmenin hezeyanına uğrayacaklar.

Darbeler, Gezi Olayları, 15 Temmuz ve şimdi de “kur operasyonu” gibi her biri terör nitelikli projelerini yenilmez Türkiye üzerine pompaladıkları nafile çabalarının sonuçları tarihe kaydoluyor.

Sadece dışarıdan pompalanmakla kalmayan bu sosyal ve ekonomik saldırılara teveccüh eden içimizdeki hain kuklalar da hacimsiz tazyikleriyle bu tehdit projelerine katkı sunuyorlar.

Dışarıdaki ve içerideki “Erdoğan” düşmanlığı onları acınacak düzeyde reflekslerle aba altından sopa gösterme çabasına sürüklerken, sert kayaya çarptıklarını anlasalar da gayretlerinden vazgeçmiyorlar.

Her alanda ve hemen hemen her tekil yahut çoklu iletişimde denenmesi meşru olan “gücü ve yetkiyi” yönetme iştiyakı fıtrî olmakla birlikte “dengeli dengesiz” deneme yanılma yöntemlerine başvurulur ve nihayetinde bilek bükülemeyince el öpülür.

İşte bileğimizin kolay kolay bükülemeyeceğini, iki gece önce doların hızlı bir ivme ile düşmesini sağlayan “irade” tüm dünyaya seyrettirdi.

Dahası, suni ve yönlendirilmiş sorular ile yapılan anket çalışmalarına inat halkın verdiği tepkiler de Batı/lın sert kayaya çarptığının, daha da çarpacağının ve kendilerine tıpkı Pearl Harbor, Vietnam, Körfez Savaşı ve Afganistan’da yaşadıkları büyük travmaları tazelemekten öteye geçemeyecekler.  

İşte aziz Türk milletinin bu tehditlere yenilmeyeceğine örnek teşkil edecek bir örnek:

Ege’nin şirin bir sahil semtinde yazımı yazmak için oturduğum bir kafede, birkaç masa ötede seminer verircesine konuşan genç bir adamın sesi herkesin ve tabiî benim de dikkatimi çekiyor.

Zorlu bir süreçten geçildiğinin altını çiziyor genç adam. Sesi tok ve inançlı. Hükûmet iradesinin tesirinin ne denli güçlü olduğundan söz ediyor, doların düşüş serüveninde Hükûmet kadar milletin millî değerler ile bu operasyona “Dur!” demesi gerekliliğini hatırlatıyor.

Sabetayist (Sabatayların doğduğu coğrafya Ege olduğundan hareket ediyor sanırım) sermayenin yönetilmesi gerekliliğinden söz ederek, millî sermayenin ve millî yatırımın güçlendirilmesi gerekliliğine ısrarla vurgu yapıyor, dolar kurlarını tetikleyenlerin millî ve dinî değerlerden yoksun olduklarını söylüyor. Ben dâhil, herkes onu dinliyor.

Ege’nin siyâsî profili hepinizce malûm. Ama bu profile rağmen, vatan sevdalısı, millî ve dinî prensiplerine sıkı sıkıya tutunan ve yitirmemek için canı pahasına dillenen güzel zihinler susmuyor ve Hakk’tan ve haklıdan yana bir duruş sergilemeye devam ediyorlar.

İşte döviz sopası ile güç yetiremediklerini hizaya çekme cüreti, Devlet aklının iradesi ile hükmünü yine böyle yitiriyor! Bize ise sadece biraz sabır, biraz dirayet ve bir parça sebat düşüyor.

Bu Batı/l senaristler insanlığın kaderini değiştirmeyi vazgeçilmez biçimde vazife edinirken İslâm coğrafyalarında Müslüman halkları birbirine düşürmek yahut kazdıkları tuzaklara düşürmek dilesinler, gam değil! Hak, bâtıla galebe çalacaktır!  

Bizi asıl üzen, Batı/l olmamalı. İçimizde barınan, en küçük sıkıntıda feveran edenlerin vereceği hasarı tedavi için kalbimize kuvvet gerek.

Meselâ asgarî ücretin açıklanmasından hemen sonra, psikolojik bir ivme ile serzeniş dozunun artması, “Partiye zevâl gelmesin” diye sustuklarından ama söyleyecek çok sözlerinin olduğundan dem vuranların olması, bu tuzakların eşiğinde medcezir dokunmasının neticesidir.

Susmayı başaranların imtihanı kutlu olsun!

“Rızkımızı” garantileyen Allah’a iman ettiği hâlde eseflenenler ise lütfen konuşsunlar! Çünkü AK Parti’nin kaderi bu suskunlukla değil, eyledikleri ve söyledikleri ile İlâhî bir güç tarafından belirlenecektir.

Bir meselâ daha: CHP tek başına iktidar olamayalı yarım asrı aşkın zamanı devirmişken, komik bir parti liderleri varken, kazandıkları belediyelerde sefillik diz boyuna erişmişken (yolsuzluk, işlevsizlik, ötekileştirme, ayrımcılık), hangi CHP’liye sorsanız, aidiyet duygusu ile “Bence sorun yok, partim de, partili belediye başkanlarımız da çok iyi çalışıyor” diyor. Medyaları keza aynı iddianın ardında duruyor.

Fakat ne acıdır ki, AK Parti’ye gönül vermiş gibi görünen kimileri, “Ne yani eleştirmeyelim mi?” sorusunu sorarak hem (sözde) adil davranış modeli sunuyor, hem de (sözde) yenik düştüğü dâvâ anlayışını örtbas etmiş oluyor.

Hâlbuki bizler hem Müslümanlar, hem vatandaşlar olarak pekâlâ biliyoruz ki, sair partilerin, Erdoğan düşmanlığı ve “intikam” alma hırsından başka bir projeleri yok!

Ve bizler, merhum Necmettin Erbakan’ın yıllar evvelinden işaret ettiği sıralamayı unutmuyoruz: “Sizler sanıyor musunuz ki, Türkiye’ye topla, tüfekle saldıracaklar; buna hiçbir ülkenin cesareti yetmez. Onlar bu ülkeyi terörle bertaraf edip yıkmaya çalışıyorlar. Ancak bunu da başaramadıklarını anladıklarında, bir sonraki silahları ‘ekonomik saldırılar’ olacaktır!”

Bâtıl deşifre oldu. Artık nerede, ne zaman, nasıl adım atarlar, kestiriyoruz. Çevremizde alev alan ateş bizi ürkütmüyor artık. Allah’ın inayeti, Türk devlet aklı, analarımızın duaları ve vatanseverlerin sebatı ile bu ateş, inancımızın meşalesi hükmünde bize ışık oluyor.

Bu değerli coğrafyaya akrepçe bir senaryo yazanlar bilsinler ki, biz, sancağı Kelime-i Şahadet olan İslâm medeniyetinin, sembolü çift başlı kartal olan Selçuklu medeniyetinin, armasında İlâhî kudrete sığınan ve hilâli ağırlayan Osmanlı medeniyetinin devamcılarıyız!

Biz, hiç esaret görmemiş bir milletiz!

Akrep senaryosunun gerçekleşmesini umanları fedakârlık bilinci ışığında istihza ile gülümseyerek seyrediyoruz. Çünkü biz, sahip olduğumuz kuvveti İlâhî Kitabımızdan alıyoruz!