Biyolojik savaşlara hazır mıyız?

Bana göre bu tehlike de önemli bir millî güvenlik sorunu ve en az diğer tehditler ve doğal afetler gibi üzerinde çalışılması, tatbikatlar yapılması, savunma için önlemler alınması gereken önemli bir konu! Sağlık Bakanlığı değil, Millî Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak bir “Biyolojik Saldırı ve Salgın Savunma Birimi” oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.

ÇİN’in Wuhan şehrinde başlayan Coronavirüs (Covid-19) salgını şu âna kadar 30’dan fazla ülkeye sıçradı. 24 Şubat 2020 tarihi itibariyle resmî rakamlara göre salgında hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 594’e ulaştı.

Çin Ulusal Sağlık Komisyonu’ndan yapılan yazılı açıklamada, ülkede son 24 saatte salgın nedeniyle 150 kişi hayatını kaybetti, 409 yeni vaka tespit edildi. Böylelikle ülkedeki toplam can kaybı, 2’si Hong Kong Özel İdarî Bölgesi’nden olmak üzere 2 bin 594’e çıkarken, kesinleşen Covid-19 vakası da 77 bin 150’ye ulaştı.

Çin’den yayılan bu virüs, 30’dan fazla ülkede görüldü ama çok enteresan bir şekilde birdenbire komşumuz olan İran’da da patlak verdi ve çok sayıda can aldı.

Şu âna kadar İran’da (resmî rakamlara göre) 12’den fazla kişi öldü. İran Sağlık Bakan Yardımcısının dahi bu virüsten etkilendiği açıklandı. Hattâ yine çok ilginçtir, İran tarafından Suriye’de Rejim saflarında savaşmak için gönderilen Şiî milislerde (25 kişi) bile bu vakanın görüldüğü iddia edildi.

Virüs tüm dünyaya yayılmış durumda. Uzak Doğu’dan yayılan virüs, Amerika kıtasından sonra Avrupa kıtasında da görüldü. Avrupa’da Fransa, İtalya, İspanya, Hırvatistan ve Avusturya’da vakalar tespit edildi.

Dünya Sağlık Örgütü ise (DSÖ) Çin’de yayılan virüs için “acil durum ilânında” geç kaldı. 23 Ocak’ta toplanan kurul, “Acil duruma gerek yok” şeklinde bir açıklamada bulundu. Bundan yaklaşık bir hafta sonra ise kendi ile çelişkili bir biçimde “acil durum ilânı” yaptı.

Çin’den gelen haberler çelişkili

Salgının kaynağı olan Wuhan’da yaşanan olaylar, tehdidin ciddiyetini ortaya koyuyor. Wuhan’dan gelen haberler oldukça kötü. Resmî haberlere göre 2 bin 600 civarında ölü var. Ancak sosyal medya üzerinden yapılan açıklamalar, haberler ve çekilen görüntüler durumun çok daha kötü olduğunu gösteriyor.

Haberlerde kasıtlı veya kasıtsız olarak durum abartılıyor olabilir ama hastanelerin durumu, karantina bölgesinde hükûmetin halka karşı uyguladığı orantısız şiddet ve aşırı kötü muamele, durumun çok ciddî ve esas rakamların ise resmî açıklamaların çok üstünde olduğuna dair işaretler veriyor.

Wuhan’da virüsü ilk olarak tespit eden başhekimin ölmesi, sağlık çalışanlarının itirafları ve sokaklardaki görüntüler aslında her şeyi ortaya koyuyor. 

Bu virüs doğal mı, yoksa biyolojik bir silah mı?

Salgının biyolojik silah olup olmadığı konusunda farklı teoriler var.

Bunların ilki, virüsün doğal olduğu ve hayvanlar yolu ile (balık pazarında satılan vahşi hayvan -yılanlarda- ortaya çıktığı ve bunları tüketen insanlara bulaştığı şeklinde) yayıldığı…

İkincisi, bu virüsün biyolojik bir silah olarak tasarlandığı ve hedefin Çin olduğu…

Ayrıca virüsün Çin’de, laboratuvar ortamında ve yine biyolojik bir silah olarak üretildiği, ancak gerçekleşen bir kaza sonucu yayıldığı yönünde üçüncü bir tez var.

Dördüncüsü, üst aklın bilinçli şekilde dünya nüfusunu azaltmak için düğmeye bastığı yönünde.

Ek olarak dünya ilâç sanayini kontrol eden üst aklın para kazanmak için virüsü ürettiği ve yaydığı gibi farklı teoriler de var.

Bundan birkaç yıl evvel domuz gribi için de dünya bir anda paniğe kapılmış, ülkeler ve insanlar domuz gribi aşısı için sıraya girmişlerdi. Ve ne gariptir ki, domuz gribi haberlerinin zirveye çıktığı bir anda DSÖ kalktı ve “yanlış alarm” diyerek tehlikenin geçtiğini -aslında abartıldığını itiraf etmişti. Ve o dakika itibari ile domuz gribi bir anda dünya gündeminden düştü.

İnsanlar sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ettiler. Hastalık bir anda buharlaştı ve yok oldu sanki. Kazanan, milyarlarca dolara tasarruf eden ilâç şirketleri oldu.

Bu virüsün yayılma şekli ise çok enteresan!

Çin’de başlıyor, Çin’e komşu birkaç ülkede vaka tespit ediliyor, ancak bir anda İran’da ikinci bir salgın patlaması yaşanıyor. Çin’e komşu olan Hindistan, Pakistan ve Afganistan’da vaka görülmesine rağmen herhangi bir salgın yaşanmıyor, ama İran’da ciddî bir salgın yaşanıyor.

Sanki virüs rastgele değil de millet (gen) seçiyor. İddialar doğru ise İranlı milisler yolu ile bu illet sanki bilinçli bir şekilde Orta Doğu’ya yayılmak isteniyor. Bu illet ABD’de de çıktı. Ama Çin’deki veya İran’daki sert karantina uygulamaları duyulmadı. Çin ve İran rejimleri, kapalı rejimler. Olaylar daha büyük olmasına rağmen üzerinin kapatılmış/örtülmüş olma olasılığı yüksek.

Ekonomik boyut

Çinli yetkililer virüsün ekonomik etkilerini kısa sürede atlatacaklarını iddia etseler de uzmanlar son krizin bu yılki büyümede en az yüzde 1 oranında düşüşe yol açabileceğini, büyüme oranının ise yüzde 5’lere kadar düşebileceğini söylüyor. Uluslararası Para Fonu IMF verilerine göre küresel ekonominin yüzde 16,3’ünü Çin kontrol ediyor. Yüzde 1’in etkisi bu yüzden önemli.

Çin’de üretim durma noktasına geldi. Başta elektronik, gıda, makine ve tekstil olmak üzere pek çok sektör doğrudan Çin’e bağlı. Dolayısı ile özellikle elektronik sahada uğraşan sektörlerde yakın zamanda ciddî tedarik sıkıntıları baş gösterecektir.

Türkiye’de Covid-19

Türkiye, Çin’den sonra İran’la yapılan uçuşları da tek taraflı durdurdu ve sınırları kapattı. Türkiye’de çok şükür şu âna kadar bir vakaya rastlanmadı. Ancak yayılma bu hızla devam ederse, tüm dünya gibi ülkemiz de bu tehditle yüzleşmek zorunda kalabilir. Gümrüklerde ve havaalanlarında yapılan termal sağlık taramaları, hastalığı tespit etmede yetersiz kalabiliyor. Zira son tespitlerde hastalığın kuluçka süresinin 14 gün değil, 27 güne kadar çıkabildiği görüldü.

Önceleri virüsün cansız ortamlarda 7 saatten fazla yaşamadığı söylense de daha sonra uygun ortamlarda 7 ilâ 10 güne çıkabildiği tespit edildi.

Türkiye ulaşımda önemli bir güzergâh. Bu durumda Türkiye’de hiçbir vakanın ortaya çıkmaması çok zor bir ihtimâl. Buna karşı Sağlık Bakanlığı ciddî bir hazırlık yaptı. Sağlık Bakanımız bölgesel olarak belirlenen hastanelerde özel alanların ayrıldığını, tanı ve tedavi için gerekli imkânların seferber edildiğini açıkladı.

Buna karşı şahsen, halkımızda gerekli duyarlılık ve bilincin olmadığı kanaatindeyim. Evet, belki aynı domuz gribi gibi bu virüs de ülkemizi teğet geçebilir. Belki hiçbir vaka olmadan bu belâyı da def edecek veya sadece birkaç vaka ile bunu atlatacağız, ancak asıl bahsetmek istediğim konu, virüsün biyolojik bir silah olma olasılığı ve ileride bunu ülkemizde kullanmak isteyenlerin olabileceği.

SARS, Ebola, domuz gribi, Covid-19… Yarın başka adla başka bir hastalık…

Bana göre bu tehlike de önemli bir millî güvenlik sorunu ve en az diğer tehditler ve doğal afetler gibi üzerinde çalışılması, tatbikatlar yapılması, savunma için önlemler alınması gereken önemli bir konu! Sağlık Bakanlığı değil, Millî Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak bir “Biyolojik Saldırı ve Salgın Savunma Birimi” oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.

Gelecekte savaşların şekli değişebilir. Küresel güçlerin biyolojik silahlar konusunda uzun yıllardır çalışmalar yürüttüğünü biliyoruz. Şimdilerde genlere/milliyetlere göre virüs çeşitleri üretilmeye çalışıldığı iddia ediliyor. Bir virüs koskoca Çin’i durdurmaya, dünyadan izole etmeye, ekonomisini kolayca tahrip etmeye yetebiliyor.

Şurası görülüyor ki, biyolojik savaşlar, silah savaşlarından çok daha etkili, çok daha ölümcül ve çok daha ekonomik! Peki, yakın gelecekteki bu savaşlara hazır mıyız? 

Bunu bir düşünün!