BAHARIN içindeyiz… Fetih
mevsimindeyiz…
Üstelik
kutlu vakitlerdeyiz. Ramazan-ı Şerif ayını ağırladığımız, bayramı umutlarımızı
dererek beklediğimiz demlerdeyiz.
İnsanlık
zor zamanlardan geçiyorken Âlemlerin Rabbine iman ediyor olmanın itminanı,
Vahy-i İlâhiye ve Peygamber Efendimizin (sav) sünnetine tâbi olmanın tevekkülü
ile her zorluk nispetince kolaylıkların ikram edileceğinden hiç şüphe
duymadığımızdan sabrın en güzelini, şükrün en mütebessim hâlini kuşandığımız
zamanlardayız.
İlâhî
ikramlar peşi sıra sunuluyorken, kâinat yeniden dirilişten söz ediyorken, bayramın
eşiğinde duruyorken, müminler birbirlerini dualarında anıyorken, “inşirah” ayet
ayet kalplerimize akıyorken inancımızın muazzam tesellisi ile onarıldığımız
vakitlerdeyiz.
İnsanlık
acemisi olduğu bir süreci imtihan olarak yaşarken, “yeni dünya düzeni”
kuruluyorken, tüm ezberler bozulup yerine Batı/lca sistemler ikâme edilmeye
çalışılıyorken iman etmenin ve imanî esaslarla dayanışma içinde olmanın
farkındalığı ile Müslümanlara düşen mesuliyet günbegün artıyor.
Bugün
imtihanımızın adı pandemi gibi görünüyor olsa da, tarihler boyunca din, su,
toprak ve güç savaşlarından, işgallerden, coğrafyaları bölüp parçalayan iç çatışmalardan
öğrendiğimiz odur ki insan, insanî vasıflarını yitirdikçe zalimleşiyor, İlâhî
sistemden uzaklaştıkça zulüm durdurulmaz bir hızla coğrafyaları kol geziyor ve
ancak İlâhî adalete güvenenler için “nişanlı melekler” yardıma koşuyor.
“O zaman
inananlara şöyle diyordun: ‘Rabbinizin, indirilen üç bin melekle size yardım
etmesi sizin için yeterli değil mi?’ Evet, eğer siz sabır gösterip
itaatsizlikten sakınırsanız, onlar şu anda süratle üzerinize gelseler bile Rabbiniz
size nişanlı beş bin melekle yardım edecektir” ayetleri şifa
olup ruhumuza inşirah ikram ediliyor.
Ancak
Rabbimiz tarafından işaretlenmiş meleklerin yardımımıza gelmesi için
ruhlarımızı huzura erdirecek bir varoluş yolculuğu, kalplerimize yüklenmiş ihlâslı
bir iman, akıllarımızı kuşatan idrakli bir seferberlik gerekiyor.
İşte
Peygamber Efendimizin müjdesine mazhar olmuş bir sultan, müyesser olmuş bir
fetih, fethedilmiş bir şehir ve mübârek vakitlerin teneffüs edildiği muzaffer
ve kutlu bir sene-i devriye aynı anda yaşanıyor.
Şimdi
bize tarihten izler sürerek yeni inkişaflar için silkelenmek düşüyor. Tüm dünyada
insanlığın hak ve hürriyetini korumak, soykırımları durdurmak, şehirlerin
altüst edilip tarihî mirasların yerle bir edilmesine mâni olmak, adaleti en ücra
köşelere ulaştırmak için İlâhî olan yol haritasından hakikati öğrenmeye talip
olmak gerekiyor.
Çünkü
talip olmakla değişiyor yazgımız. Ve bir fısıltıyla başlıyor dünyayı kasıp
kavuran zulmü seyrederken çığlıklarımız. Tek bir adımın “Besmele” ile
atılmasına bakıyor hep uzun yolculuklar.
Öyleyse
davranmalı! Tarihin bu demini geçmişin söyledikleriyle okumalı. Millet için,
ümmet için yürümeli ecdadın ayak izlerini takip ederek...
Ramazan-ı
Şerif ayının 30 niyet miktarı bir açlık ayı olmadığının, İstanbul’un Fethi’nin
iki kitap kapağı arasına hapsedilmiş bir masalı anlatmadığının, masal gibi bir
yaşanmışlık olduğunun farkına yeniden varmak gerekiyor.
Önce
içimizdeki imana, sonra yola ve dahi yolculuğumuza, en önemlisi de yol
arkadaşlarımıza inanarak yürümek düşüyor iman eden ve hür bir coğrafyada nefes
alan herkese.
Arif
Nihat Asya’nın “Fetih Marşı” dizelerinden kendimize pay çıkarmalı, ihtar
almalı. Hâlimizi baştan okumaya çalışmalı:
“Yüzüne çarpmak
gerek zamânenin fendini!/ Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini!/ Küçük
görme, hor görme delikanlım kendini!/ Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın,/
Fâtih'in İstanbul’u fethettiği yaştasın!”
Sesli
sessiz, hızlı yavaş, genç yaşlı, hanımefendi ve beyefendiler, genç kızlar ve
delikanlılarla el ele, omuz omuza şanlı mirasımızı seyretmeli.
Nasıl
mı?
Tarihin
derin dehlizlerinden sızan ve şavkı hiç azalmayan zafer ışığını takip ederek...
Kutlu vakitlerden ecir biriktirerek… “Nişanlı meleklerin” iman edenler için bir
muştu olduğu hakikatini hiç unutmayarak… Ve şairin dizelerinden cesaret, ümit
devşirerek: “Bu kitaplar Fâtih’tir,
Selim’dir, Süleyman’dır;/ Şu mihrab Sinânüddin, şu minâre Sinân’dır;/ Haydi artık
uyuyan destanını uyandır!/ Bilmem, neden gündelik işlerle telâştasın?/ Kızım,
sen de Fâtihler doğuracak yaştasın!”
Şair
gençlere seslense de, bilelim ki, inanç ateşiyle tutuşmuş bütün kalpler, ideal
sancısı ile zonklayan bütün zihinler gençtir ve önce gönül, sonra mekân
fetihleri için mümin, her daim dinçtir!
***
Böylesi
muzaffer, böylesi kutlu bir zaman diliminde hazırladığımız Kültür Ajanda dergimizi
kıymetli yazarlarımızın ihlâslı satırlarıyla donattık ve siz güzide
okurlarımızın dikkatlerine sunduk.
Aynı
heyecanı paylaştığımıza inanarak şimdiden Ramazan Bayramınızı kutluyor, hep
birlikte fethedeceğimiz gönüllerin fatihi olmayı diliyorum.
Huzurlu
okumalar efendim!
Hoşnut kalınız…