Birliğimize göz dikenin gözü toprağa bakar

Dost düşman kim varsa bilsin ki, birliğimize ve dirliğimize göz dikenin gözü toprağa bakıyor demektir. Vakitlice kavuşturmak vazifemizdir.

TERÖR örgütü PKK tarafından dağa kaçırılan çocukların aileleri Diyarbakır’da yıllardır evlat nöbeti tutuyor.

Anne Hacire Akar, oğlu Mehmet’in geri getirilmesi için 22 Ağustos 2019’da HDP il binası önünde oturma eylemine başlamıştı. Bir süre sonra oğluna kavuşması üzerine, diğer aileler 3 Eylül’de aynı yerde evlat nöbetine başladılar.

Kimi kandırılarak, kimi zorla kaçırılan çocuklar arasında yaşı çok küçük olanlar bulunuyor.

“Diyarbakır Anneleri” ismiyle anılan aileler arasına babalar, ablalar, teyzeler, ağabeyler de karıştı. Yaz kış demeden nöbete aralıksız devam ettiler, ediyorlar.

Seçilen o noktanın anlamı üzerine uzun tahliller yapma gereği yok. Valiliğe gitmiyor anneler; askeriyeye, polise gitmiyorlar. Vaziyet gayet açık, gayet net. Onlar nereye gideceklerini biliyorlar. Hedefi tam merkezinden vuruyorlar.

Terör örgütünün Ankara’daki kravatlı-fularlı uzantısı belli aralıklarla isim değiştirse de konumunu bir türlü değiştirmiyor.

Yıllar öncesine gidelim.

Oğlu dağa kaçırılan acılı bir baba, Muhsin Yazıcıoğlu ile görüşerek yardım ister.

Muhsin Bey, TBMM koruma amirlerinden kameraların beş dakika kapatılmasını rica eder. HADEP’in kapısında, yanında korumaları bulunan Ahmet Türk’le görüşür. Ona şöyle söyler: “Ahmet Bey, birkaç saat içinde o çocuk getirilmezse, seni alırım.” 

Ne blöf, ne gösteriş, ne de kuru gürültü.

Dost düşman, tanıyan herkes bilir ki Muhsin Yazıcıoğlu sözünün eridir. Ağzından çıkan, kanun maddesinden daha etkilidir. Ne pahasına olursa olsun, söylediğini yapmaktan asla geri durmaz.

Bu kısa cümle, hemen etkisini gösterir.

Bir saat sonra Tunceli Valisi telefonla arayıp çocuğun geri getirildiğini bildirir.

Hem Meclis’tekiler, hem dağdakiler, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ciddiyetini anlamakta kusur etmemişler.

PKK ile sempatik bakışan biri, bu hâdiseyi şöyle eleştiriyordu:

“Tamam da, Yazıcoğlu’nun TBMM idare amirlerinden öyle bir talepte bulunması kanuna aykırı. İdare amirlerinin o isteği yerine getirerek kameraları beş dakikalığına kapatması da kanun dışı.”

Kendince haklı tabiî.

Ama bir konuyu bir yerinden eleştirmeye kalkmadan önce, diğer taraflarına da dikkat etmek gerekir.

PKK’lıların bir çocuğu zorla dağa kaçırması...

Ankara’daki kravatlıların anında dağdakilere ulaşması...

Talimata uyarak, kaçırdıkları çocuğu derhâl geri getirmeleri...

Bakılacak noktalardan bazıları bunlar işte. Bunların kanuna uygun olup olmadığını düşünmeden, kameraların kapatılmasına kafayı takmak ve oradan eleştiri getirmek, ancak romantik kafayla olur.

Kamera konusu, devede kulak.

Koskoca bir gövdeyle küçük bir kulağı mukayese etmek, kendi andavallığını ifşa etmekten başka bir şey değildir.

*

Türkiye Gazze’deki soykırıma bütün gücüyle karşı çıkarak Filistin’e destek verdiği için ABD’nin keyfi kaçtı.

BM’de görüş değiştirerek ateşkesten yana oy kullanan ülkelerin çoğalmasıyla ABD, İngiltere ve AB ülkeleri dâhil dünyanın her yerinde halkın yüzbinler ölçeğinde aralıksız gösteriler yapmasında Türkiye’nin önemli bir etkisi oldu.

Bu rahatsızlık, bize terör saldırısı olarak yansıdı. Saldırıdaki ABD’nin rolü hemen kendini gösterdi. Gizlenemeyecek kadar açıktı. Mızrak uzun, çuval kısa.

Hain saldırılarda 12 yiğit askerimiz şehit düştü.

Hemen karşılığı verildi. Teröristlerin defteri dürüldü. Kibarlığın lüzumu yok; hepsi ve daha fazlası gebertildi. Tesisler bombalandı.

Şu saat itibariyle hem TSK, hem de MİT’in operasyonları devam ediyor.

Arazide iki metreyi aşan kar varken teröristlerin kış ortasında eylem yapması pek rastlanan türden değil.

Emir büyük yerden gelince, çaresizlik içinde saldırıya geçmiş olmalılar. Elbette başlarına geleceği biliyorlardı. Türk askerinin ve istihbaratının hesabını soracağını tahmin etmek için allâme olmaya gerek yok.

İtiraz edemeden saldırıya geçmişlerdir ama ayakları dolanarak gitmişlerdir verilen noktaya.

O teröristler, civarda bulunanlar, petrol tesisleri ve örgüte malzeme üreten yerler tek tek berhava edildi. Devamı da gelecek gibi görünüyor ki gözlüğe ihtiyaç kalmadan.

*

Acımız büyük elbette. Şehitlerimiz için kalbimize birer çizik daha atıldı. Fotoğraflarına baktık, kısa videolarına baktık, gözlerimiz doldu. Cenab-ı Allah’tan rahmet diledik.

Bütün şehitlerimizin ve Muhsin Başkanımızın mekânları Cennet olsun.

TBMM’de teröre karşı bildiri yayınlamaya sıra gelince, yan çizenler oldu.

Terör örgütünün partisinden destek beklemiyorduk elbette. Fakat CHP bu defa imza vermedi. Zaten öncesinde operasyonlar için de oy vermemişti.

CHP’de çiçeği burnunda genel başkanın ne kadar “Özel” olduğunu gördük böylece.

Çok özelmiş.

Teröre karşı olmayı idrak edememiş.

Bu konuyu “AK Parti’nin dâvâsı” olarak görmüş.

“AKP’nin kuyruğuna takılmak istememiş”.

Milletin meselesini anlayamamışlar.

Bütün ülkenin bağrı yanarken, şehitler için gözyaşı dökerken, gevrek kabak gibi burnunda çiçekle dolaşan o genel başkan ve arkadaşları “epten aykırı gitmeyi” seçti.

“Ne isterse onu seçsin, bize ne?” diyemiyoruz.

Bize çok dokunuyor. Birliğimiz zedeleniyor. Beraberliğimiz yaralanıyor. Basit bir konu değil bu. Tablo hazin. Melali anlamayana ne desek boş.

Kederimizi paylaşamayacaksak, kaderimizi de paylaşamayız.

O parti içinde önceden tek tük rastlanan “filanca ülkeyle savaş çıksa Türkiye’den yana olmayacağını, karşı tarafı tutacağını” söyleyenler çoğalacak belki de.

Daha sonra, içinde terör örgütünün adı bile geçmeyen ayrı bir bildiri yayınlamak çocukça bir tavır bile sayılmaz.

Bir de karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşan “Yaşar arkadaş” gibi davranan ve sonradan imzayı çeken bir parti var ki onların durumu çok daha vahim.

Cenab-ı Allah akıl fikir versin. Biraz iz’an, biraz da vicdan. Görecek göz, duyacak kulak. Bir de imza atmak için kalemi düzgünce tutacak bir el.

Dost düşman kim varsa bilsin ki, birliğimize ve dirliğimize göz dikenin gözü toprağa bakıyor demektir. Vakitlice kavuşturmak vazifemizdir.