Birinci Dünya Savaşı’nda bir büyük trajedi: Sarıkamış Faciası

Harekât süresinde hava sıcaklığı sıfırın altında 20-25 derece idi. Ordu, yanına sadece dört günlük erzak alabilmişti. Dokuzuncu Kolordu Kumandanı Ali İhsan Paşa, bir ya da bir buçuk metre yüksekliğindeki karda daha kolay ilerlemek için piyadenin kaput ve sırt çantalarının Erzurum’da bırakılmasını emretmişti. Bu yanlış taktik yüzünden hemen hemen kolordunun tümü mahvolmuştu. Kolordu kurmayı ve tümen karargâhı esir düşmüştü.

BİRİNCİ Dünya Savaşı’nda dokuz cephede savaşmış Osmanlı Ordusu’nun en sembolik cepheleri, Sarıkamış ve Çanakkale Cepheleri idi. Bu yazımızda, bundan 105 yıl önce, 22 Aralık 1914 tarihinde İttihatçı liderlerden Enver Paşa tarafından Türk Ordusu’nun Sarıkamış Cephesi’nde nasıl harcandığını sizlerle paylaşacağız.

Sarıkamış Cephesi

Harbiye Nâzırı Enver Paşa, Alman askerî konvoyundan bir torpido ile 1914 yılı Aralık ayının ilk günlerinde İstanbul'dan Trabzon’a geldi. Enver Paşa, Rusya’ya karşı Üçüncü Türk Ordusu ile birlikte (9, 10 ve 11’inci Kolordular) Erzurum havalisinden iki gönüllü kolordusunu ve bir jandarma tümenini İran sınırına yığmıştı. Ayrıca Mezopotamya birlikleri de (36’ncı ve 37’nci Tümenler) Musul üzerinden 3’üncü Ordu’ya katılmışlardı.

Enver Paşa, ordu kumandanı Hasan İzzet Paşa’nın bu mevsimde harekât yapılamayacağı, taarruzun bahara bırakılması tavsiyesine karşılık, onu vazîfesinden azletti ve taarruza karar verdi. Üçüncü Ordu Komutanlığı vazîfesini de üzerine alan Enver Paşa, 18 Aralık 1914 tarihinde, kıtalara taarruz emrini verdi.

Binbaşı Ziya Yergök, Enver Paşa’nın Sarıkamış macerasını şöyle anlatıyor: “Başkomutan Enver Paşa, karargâhını bir kayanın arkasında kurmuş, bir an önce Sarıkamış’ı ele geçirme sevdâsına düşmüş, daima o tarafı gözetleyip duruyordu. Kendi birliklerimizin durumunu bir defa olsun gözden geçirmemişti. Aldığı raporlara göre emirler veriyor, kolordu ve fırka komutanlarını aracı olarak kullanıyordu. Sarıkamış işi gittikçe sarpa sardığından, Enver Paşa sinirlendikçe sinirleniyor, ne Almanlar, ne de bizim komutanlar ona karşı herhangi bir görüş açıklama cesaretini gösteremiyorlardı. Böylece işler çığırından çıkıyor, görüşme imkânı olmuyor, her teşebbüs ve her taarruz olumsuz sonuç veriyordu.” (Yergök-Önal,2006:113)

Türk Ordusu, düşmanın yararlanmaması için Türk köylerini ateşe vermişti. Napolyon’un Moskova Seferi sırasında Ruslar, düşman ordusunun ilerlemesini engellemek için böyle bir yola başvurmuşlardı. Fakat sonradan böyle bir uygulamanın düşman ordusunun ilerlemesini engelleyemediği anlaşılmıştı.

Avusturya-Macaristan Generali Pomiankowski, Sarıkamış Cephesi’nde yaşananları şöyle anlatıyor: “Harbin ilânından birkaç gün sonra Ruslar, sınırı geçerek Erzurum’a doğru ilerlediler. Türkler, Rusların ileri harekâtını durdurdukları Köprüköy hattında, sınırdan takrîben 60 kilometre uzaklıktaki bir mevzie yerleştiler. Enver Paşa, Napolyon taktiğine göre Ruslara karşı vaziyet aldı. Rusları arkadan kuşatmak için karlı keçiyolunu takiple tepeleri aşmaya kalktılar. Bu harekât, 14 gün içinde takrîben 100 bin kadar insanın yok olmasına sebep oldu. Aslında 80 bini soğuk ve açlıktan kırıldı.” (Pomiankowski,1997:95)

Üçüncü Ordu’nun üç kolordusu (9, 10 ve 11’inci Kolordular), eksi 39 derece soğukta Büyük Sarıkamış Çevirme ve Kuşatma (İhata) Harekâtı’na başladı. Ayrıca gerilla harbi yapan yarı resmî Türk çeteleri de Ardahan’a hareket etti. Üçüncü Ordu’dan bazı kıtalar, 24-25 Aralık gecesi Sarıkamış’a ulaşmayı başardı. Ancak Allahuekber dağlarını aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle gerek miktar, gerekse mevcut silahları yönünden çok zayiat verdiler.

Alman Subay Leverkuehn, o günleri şöyle anlatıyor: “Kafkasya Ordusu’nun operasyonları 19 Aralık’ta başladığında, birlikler ne tam olarak toplanmıştı, ne de yeterli malzeme ve donanım vardı. 10 Ocak’a kadarki on dört gün içinde herhangi bir çatışmaya da girmeksizin, neredeyse tamamen soğuğun kurbanı olarak (sıfırın altında sürekli 20-25 derece) ve açlıktan, yüz bin kişilik güçlü ordunun tahminen 80 bini Kars yolunun yarısında yok oldu. Enver Paşa’nın bizzat katıldığı 9 ve 10’uncu Kolordu’nun kenardan kuzeye yürüyüşü, Artvin'in güneyindeki yüksek dağlarda fırtına ve kötü hava şartlarına saplanıp kaldı. Bu derin karda ilerleyebilmek için palto ve çantalarını komutanlarının talimatıyla Erzurum’da bırakmış olan piyadelerden oluşan ) 9’uncu Kolordu, son erine kadar mahvoldu. Kolordu kurmayı ve üç tümenin kurmay heyeti esir düştü.” (Leverkuehn,1998:19-20-21)

Sarıkamış Harekâtı’nın tam bir faciaya dönüşmesi, Allahuekber dağları üzerinden 22 Aralık 1914 gecesi verilen taarruz emri sonucu olmuştu. Taarruz sonrası Osmanlı Ordusu’nun hâli, hüzün veren dehşet manzaraları arz ediyordu. Dönemin şâhitlerinden Fahreddin Erdoğan’ın naklettiğine göre, taarruza iştirak eden birliklerin büyük bir kısmı, özellikle Arabistan’dan geri çekilen ve Güneydoğu Anadolu’dan sevk edilenler sıcak iklime alışık olup, teçhizatları yönünden kış şartlarına hazırlıksızdı. Asıl büyük ordu, Enver Paşa’nın komutasında seksen bin kişilik bir kuvvetle Oltu üzerine yürüyüp Kosor Boğazı’nı geçtikten sonra Ersenek köyünden ilerliyor ve Allahuekber dağlarına vuruyor. Bu zamanlar gündönümü olduğundan, dağlar karşı karşıya anafor yapar ve bu hâl en az bir hafta devam eder. Kars halkı bu hafta içinde evden dışarıya çıkamaz; çünkü her taraf sis, tipi ve kasırga ile doludur. Ordunun geçtiği yollar ise ancak Haziran ayında aşılabilirdi. (Erdoğan,2007:64-65)

Savaşın subaylarından Binbaşı Ziya Yergök, yaşadığı dehşet sahnelerini şöyle anlatmaktadır: “Durmaksızın dik bir yokuşu inmeye başladık. Çok dik ve kaypak olan bu inişte attan indim. Buraya Kolan Kıran Yokuşu derlermiş. İnişin ortasına geldiğimiz zaman iki erin birbirine 50 metre ara ile donup kaldıklarını, biraz ileride başka bir erin de başı inişe doğru sırtüstü yattığını gördük. Gözümüz onda iken ayaklarının oynadığını fark ederek canlı olduğuna hükmettik. Dazlak’ta mola vermeksizin yürüyüşe devam ettik. Çünkü bir yayla evinin arkasında birkaç donmuş erin yere uzatılmış ölülerini görmüştüm. (Yergök-Önal,2006:89)

Yergök şöyle devam ediyor: “Asker tek kolda, bir metreden fazla karlar içinde düşe kalka ilerliyordu. Hava eksi 15-20 derece, askerin sırt çantalarının ağırlığı 30-35 kilogramdı. Ağır yükün altında zahmet çeken askerler ter içinde kalıyorlar, dinlenmek için yol kenarlarına oturuyorlardı. Asıl felâket bu zaman başlıyordu. Aklı başından gitmiş, canından bezmiş bitkin bu insanlar, tüfekleri bacaklarının arasında yere çömeliyor, öylece donup kalıyor, mübalağa olmasın ama bu görüntüleriyle korkuluk taşlarını andırıyorlardı. Yol boyunca bu şekilde donmuş yüzlerce ere rastladık. Gittiğimiz yoldan dün gece 29 ve 17’nci Fırkalar geçmiş olduğu için donan askerlerin çoğu da bu fırkalara mensuptu. Bu çok zahmetli yürüyüşle ikindiye yakın bir zamanda Sarıkamış’ın doğu sırtlarına vardık.” (Yergök- Önal,2006:100-101).

Şartlar daha da ağırlaşıyor!

Kış, 3-4 Ocak 1915 gecesi daha da şiddetlendi. Fırtına ile yağan kar, yolları tıkayıp çadırları yıktı. Arkasından da dondurucu soğuklar bastırınca 150 bin kişilik ordunun 90 bini donma, dizanteri ve tifo gibi hastalıklarla mahvoldu. Ordunun kış şartlarına hazır olmaması ve olumsuz iklim şartları sebebiyle ikmâl ve iaşe hizmetlerinin yapılamayışı, kıtalarda açlığa, hayvanların telef olmasına, dolayısıyla birliklerin dağılmasına sebep oldu.

Enver Paşa’nın şuursuzca verdiği gece taarruzu emirleri, kayıpları daha da arttırdı. Tarihçi yazar Süleyman Kocabaş, bu vakıayı şöyle anlatır: “Büyük bir kolordu, düşmana değil, kara ve soğuğa mağlup oldu. 40 ilâ 100 santimetre üzerindeki kar ve eksi 40 derecedeki soğuğa dayanamayan erler, düşmanla ciddî bir çatışmaya girmeden kötü iklim şartlarına mağlup oldular. Asker, soğuktan ve üstelik de çıkan tipiden kurtulmak için darmadağın oldu. Nerede bir ışık ve yanan ateş gördülerse oraya koştular. Bunlar sınırlı olduğu için kolordunun tamamına yakını soğuktan dondu. Başarısız harekât sonucu 90 bin kişi tamamen erimişti. Ordu çökünce Ruslar, Doğu Anadolu’yu rahatlıkla işgâl ettiler. Görülüyor ki, Sarıkamış Faciası’nın baş sebebi, Almanlar ve onlara kayıtsız şartsız itaat eden Enver Paşa olmuştu.” (Kocabaş,2014)

Harbin başında bu cephede elde bulunan kuvvetli ve canlı bir ordu, o zaman henüz otuz beş yaşını süren Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın, adına “Sarıkamış Harekâtı” denilen macerasıyla birkaç gün içinde tamamen mahvolmuştu.

Aynı savaşın subaylarından Şevket Süreyya Aydemir de Sarıkamış’tan şöyle bahsediyor: “Sarıkamış öyküleri, bizim cephe sohbetlerinin daima kanlı ve karanlık bir konusu olarak kaldı. Bir Allahuekber dağından, bir Allahuekber gecesinden bahsederlerdi. Sarıkamış çukurunun kuzeybatısına düşen bu yolsuz, izsiz dağlarda, bir adım ilerisinin görülmediği kar tipileri ve fırtınalar arasında bir türlü sabahı gelmeyen zifirî bir gecede, hattâ bir tek düşman görmeden, bir tek düşman öldürmeden olduğu yerde donan, eriyen binlerce yaralı ve yarasız askerin hikâyesini anlatırlardı.” (Aydemir,1974:99)

Harekât süresinde (19 Aralık 1914-10 Ocak 1915) hava sıcaklığı sıfırın altında 20-25 derece idi. Ordu, yanına sadece dört günlük erzak alabilmişti. Dokuzuncu Kolordu Kumandanı Ali İhsan Paşa, bir ya da bir buçuk metre yüksekliğindeki karda daha kolay ilerlemek için piyadenin kaput ve sırt çantalarının Erzurum’da bırakılmasını emretmişti. Bu yanlış taktik yüzünden hemen hemen kolordunun tümü mahvolmuştu. Kolordu kurmayı ve tümen karargâhı esir düşmüştü.

General Pomiankowski, Sarıkamış Cephesi’ndeki son durumu şöyle özetlemektedir: “Karargâhtaki birkaç subayın ayakları soğuktan dondu. Enver’in yaverinin donan ayak parmakları ise kesildi. Enver Paşa, Üçüncü Ordu’dan geri kalan birliğin kumandanlığını Kurmay Albay Hafız Hakkı Bey’e bıraktıktan sonra gizlice İstanbul’a döndü. Bu mağlûbiyete dâir haberlerin basında yayımlanması yasaklandı.” (Pomiankowski,1997:94:95)

Ahmet Hamdi Tanpınar, bu bölgede Sarıkamış Harekâtı münasebetiyle yaşananları şöyle dile getirmektedir: “Hiçbir yerde memleketin Birinci Cihan Harbi’nde getirdiği tecrübenin acılığı burada olduğu kadar vuzuhla görülemezdi. Bu, eski ressamların tasvir etmekten hoşlandıkları şekilde ölümün zaferi idi. Dört yıl bu dağlarda kurtlara insan etinden ziyafetler çekilmişti. Ölüm her yana doludizgin saldırmış, seçmeden avlamıştı. Uğursuz tırpan durmadan bir saat rakkası gibi işlemiş, rast geldiği her şeyi biçmişti. Ölüm, bu kadar yakından kokladığı insanların peşini kolay kolay bırakmıyordu. (Tanpınar,1969:26)

Sarıkamış Harekâtı sonunda Doğu Anadolu kapıları Ruslara açıldı. 13 Mayıs 1915’te Ermenilerin işbirliği yaptığı Rus kuvvetleri, önce Van’a, bilâhare Muş ve Bitlis’e girdi. Hâl böyleyken millet, Enver Paşa tarafından  resmen kandırılıyordu. Meclis-i Mebusan’da yaptığı konuşmada, “Rus Ordusu’nu artık bizim için bir tehlike teşkil edemeyecek hâle soktuk” (Tunaya,1989:502) demesi uzun ve sürekli alkışlarla karşılanırken, Mehmetçik de kutlanmıştı.

Sarıkamış Faciası’nın rakamları

Şevket Süreyya Aydemir’e göre bu büyük facianın rakamı 90 bindir. Savaşa katılan subaylardan biri olan Aydemir, Sarıkamış Faciası’nı şöyle anlatır: “Sarıkamış Faciası, 90 bin kişilik bütün bir orduyu hemen tamamen yutmuş olmakla beraber, bu alaylarda hâlâ bu savaşın döküntülerinden birkaç kişi bulunuyordu.” (Aydemir, 1974:99)

Tarık Zafer Tunaya’ya göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1914’te silahaltına aldığı asker sayısı 2 milyon 850 bindir. Şehit sayısı 550 bin kadardır. 2 milyon 59 bin yaralıdan 891 bin 634 asker, köylerine sakat kalarak dönmüşlerdir. Yalnızca Sarıkamış Seferi’ne katılmış olan 90 bin Türk askerinin 70 bini soğuk, hastalık ve kötü yönetimden ölmüştür. (Tunaya,1989:522)

Savaşın subaylarından Binbaşı Ziya Yergök’ün tespitine göre, “Sarıkamış Muharebesi’ne 90 bin muharip mevcûtla girdiğimiz hâlde 12 bin mevcûtla kurtulduk. Eğer Ruslar Sarıkamış galibiyetini kazandıktan sonra bizi takip etselerdi, ellerini kollarını sallayarak bütün Doğu Anadolu’yu istilâ edeceklerdi”. (Yergök-Önal,2006:126:127)

 

 

Kaynaklar

 

Aydemir Şevket Süreyya (1974), Suyu Arayan Adam, İstanbul: Remzi Kitabevi

Erdoğan Fahrettin (2007), Türk Ellerinde Hatıralarım, Ankara: Mevsimsiz Yay

Kocabaş Süleyman (2014), Yeni Akit Gazetesi, 29.11.2014

Leverkuehn Paul (1998), Sonsuz Nöbette Görev, Arba Yayınları: İstanbul

Pomiankowski Joseph (1997), Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşü, İstanbul: Kayıhan Yay

Tanpınar Ahmet Hamdi (1969), Beş Şehir, İstanbul: M.E. Basımevi

Tunaya Tarık Zafer (1989), Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt: 3, İstanbul: Hürriyet Vakfı Yay

Yergök Ziya (2006), Sarıkamış’tan Esarete Hatıralarım, İstanbul: Remzi Kitapevi