Bir virüsün yaşattıkları ve anlattıkları

Salgın günlerinde bir partinin İstanbul’da kadın kolları kongresi yapması bu İslâmofobiklerin pek gündemine gelmezken, cemaatin küçük çaplı tepkileri tüm Müslümanlara mâl edilerek karikatürize edilmektedir. Kendi karanlık zihin dünyasını yansıttığını düşündüğüm bir karikatüristin yaptığı resim ve onu “Neymiş asıl mesele, anladık mı?” diyerek paylaşan bir gazetecinin yaptığı, Koronavirüs etkisiyle bayağılaşmaktan başka bir şey değildir.

KORONAVİRÜS dünyayı meşgul etmeye devam ediyor. Virüsle birlikte değişmeye ve dönüşmeye devam ediyoruz. Ne yöne evrileceğimiz noktasında belirsizlikler mevcût. Gidişatın nereye olduğunu net şekilde bilemiyoruz.

Bilim, teknoloji, iletişim, tıbbî gelişmeler, Endüstri 4.0, robotlar, Mars’a yolculuk, nükleer silahlar gibi insan türünü gurura ve kibre sevk eden ne varsa sanki hepsi çöp olup çıktı. Bir virüs, hepsinin hakkından geldi ve insanın ne kadar âciz olduğunu aşikâr bir şekilde gösterdi!

Dünyanın yeni ekonomik devi Çin’in, süper güç ABD’nin, Avrupa’nın refah düzeyi yüksek ülkelerinin ve dünyanın birçok yerindeki insanlarının içine düştükleri durum tam bir acziyeti ifade ediyor. Ne yapacağımızı şaşırmış vaziyetteyiz…

Böyle zamanlar ve fevkalâde durumlar, insanoğlunun ibret alması, sorgulaması ve kendine gelmesi için bir fırsattır aslında. Bir taraftan belâ ve musîbetle alâkalı maddî olarak alınacak tedbirler için çalışmalı ve böyle durumları en az zayiatla atlatmak için gayret etmeli, bir taraftan da kendimizi değiştirmeli, dönüştürmeli ve düzeltmenin yollarını aramalıyız.

***

Psikolojide Tedeschi ve Calhoun’un geliştirdiği “travma sonrası büyüme” ya da “acının dönüştürücü gücü” isimleri verilen yaklaşımlar bulunur. Buna göre, başa gelen felâketler kişinin hayatında bazı etkiler bırakıyor. Bu etkiler “hayat felsefesine yönelik”, “kişilerarası ilişkilere yönelik” ve “kendilik algısına yönelik” olmak üzere üç boyutta inceleniyor.

Eğer ders çıkarılırsa hayat felsefemiz derinleşiyor, beşerî münasebetlerimiz yerli yerine oturuyor ve kendi benliğimize yönelik algılarımız değişiyor. Her zaman ya da herkeste bu konuda bir olgunlaşma olmuyor tabiî ki… Bazen insan bu tür durumlar karşısında başka bir tarafa da savrulabiliyor.

Belirsiz ve fevkalâde durumları anlamak, açıklamak ve yorumlamak için materyalist gerekçeler yetersiz kalınca -ki Koronavirüste de herkesin farklı bir şey söylemesinden öyle olduğu anlaşılıyor- ister istemez daha üst referanslardan, metafizik alandan ve dinden medet umuluyor. Herkes kendi inançları çerçevesinde meseleleri açıklamaya çalışıyor.

Bir Müslüman olarak biz de hayır ve şer anlamında ne varsa her şeyin Allah’tan geldiğine, gelen ezâ ve cefânın işlediğimiz günahlara kefaret olacağına ve mânevî derecemizin artacağına inanıyoruz. Bu inanç, bizim virüse karşı pasif duruşa sahip olduğumuz anlamına gelmiyor. Maddî anlamda alınacak tüm tedbirleri almalı, hastalığın yayılmasına mâni olmak için yetkililerin tavsiyelerine uymalıyız. Ancak olan bitenin de kendimizi muhasebe etmek için bir sinyal olduğunu düşünmeliyiz.

Nitekim otoritelerin sık sık elleri yıkama, temizliğe dikkat etme tavsiyelerinin “hadesten taharet” gereği abdest alan ve necasetten taharete önem veren Müslümanlara kendi hususiyetlerini hatırlatıcı tarafı da bulunmaktadır.

***

Başa gelenler her zaman herkesi olgunlaştırmıyor, bazen de zıvanadan çıkarabiliyor. Bunu da travma sonrası küçülme olarak düşünebiliriz.

Salgının tüm dünyada el hijyeni ve necasetten taharet hassasiyeti oluşturmasının, insanın acziyetini ve Allah’ın kudretini göstermesinin İslâmî çağrışımları bir kısım İslâmofobikleri rahatsız etmiş olacak ki, Koronavirüsü Müslümanlara hakaret malzemesi olarak kullanacak psikolojik savunma mekanizmaları geliştirme gayretine düşmüşlerdir. Bunun için de “umreciler” konulu bir cephe açılmış ve insanların dinî gerekçelerle yaptığı ziyaret hedef tahtasına oturtulmuştur.

Umre ziyareti yapan Müslümanlar sanki ayıp bir iş yapmışçasına bir kısım insanların Koronavirüs yorumlarına malzeme edilmişlerdir. Hâlbuki umreye gidenler bu tehditten önce yurttan çıkmış ve dönüşlerinde de gerekli kontrolleri yaptırıp gözetim kurallarına uymuşlardır. Dönüşte karantina kurallarına uymayan, öğrenci yurtlarını beğenmeyen ve benzeri durumdaki ferdî örneklerse “umre” ile ilgili değil, kişisel birtakım problemdir. Kaldı ki, Türkiye’de çıkan ilk vakalar umre ile ilgili değil, Avrupa ve ABD bulaşılarıdır.

Avrupa’ya gidip gelenler görmezden gelinerek salgının faillerini umreciler olarak görmek, içlerinde sakladıkları İslâm nefretinden başka bir şey değildir.

***

Benzer bir strateji, Cuma ve cemaatle namaz üzerinden de yürütülmeye çalışılmıştır.

Salgın zamanlarında cemaatle namaz kılınmaz. Zaten dinî otoriteler de bu yönde fetvalar vermişlerdir. Bazı şehirlerde cemaatin bu yasaklamaya karşı çıktığı haberleri gelmektedir. Salgın günlerinde bir partinin İstanbul’da kadın kolları kongresi yapması bu İslâmofobiklerin pek gündemine gelmezken, cemaatin küçük çaplı tepkileri tüm Müslümanlara mâl edilerek karikatürize edilmektedir.

Kendi karanlık zihin dünyasını yansıttığını düşündüğüm bir karikatüristin yaptığı resim ve onu “Neymiş asıl mesele, anladık mı?” diyerek paylaşan bir gazetecinin yaptığı, Koronavirüs etkisiyle bayağılaşmaktan başka bir şey değildir. Bu, Koronavirüsün zıvanadan çıkarmasıdır, küçülmedir.

Saplantılı insanlara ne virüs kâr eder, ne de başka bir şey!

Dünya tersine dönse, gökteki güneş sönse, katmerli İslâm düşmanları bunu bir şekilde hacıya, hocaya, Cuma’ya, camiye, abdeste, namaza bağlamanın yollarını bulacaklardır.

Onlara aldırmadan, biz kendimize düşen dersi çıkaralım: Koronavirüs bize hâddimizi ve hududumuzu, Allah’ın kudretini hatırlatıyor. Dünyaya dair ne kadar muhkem eserler yapsak da hiç hesap etmediğimiz bir şeyin tüm hesaplarımızı altüst edebileceğini, konforumuzun bir gün bozulacağını, sahip olduklarımızı bir gün kaybedeceğimizi gösteriyor. Kendi ellerimizle kendimize nasıl tehlikeler oluşturduğumuzu ispatlıyor. Gözle görülemeyecek kadar küçük bir virüsün tüm dünyayı nasıl dize getirdiğini anlatıyor. Her şeyden daha önemlisi; fâni olduğumuzu, ölümün ne kadar yakın olduğunu düşündürtüyor.