Bir taşla iki kuş: Türkçemizle Fransızcaya Fransız değiliz!

Peyami Safa: “Bundan on dört sene evvel bir ecnebi, Vakit gazetesi başmuharririne demişti ki, ‘Türkçe öğreniyorum. Diliniz kolay ve güzel. İlerletmek için Türklerle konuşmak istiyorum fakat kime bir şey sorsam bana hep Fransızca cevap veriyor’.”

1 KASIM 1928 tarihinde yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkındaki teklif edilen kanunun kabul edilmesi ile birlikte, dinimiz ve tarihimizi öğrenme hürriyetimiz gayet Batılıca Lâtinleştirilmiş ve radikal bir değişimle “muasır medeniyetler seviyesi” hedeflenmiştir.

Bu yasanın kabulü aşamasında referandum ve seçim gibi demokratik usûle ihtiyaç duyulmayışının gerekçesi ise, Osmanlı Devleti’nin yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti’nin ilân edildiği dönemde, çoklu tercihleri gözeten seçim yolu ile Meclis’ini oluşturan bir Türkiye değil, tek partili bir yönetim olmasıdır. Yani Türk halkının tercih ve fikrine danışmak gibi Batılıca ve demokratikçe bir gayrete ihtiyaç duyulmaması, “muasır medeniyet” anlayışının ilk adımı olmuştur.

Osmanlı’dan “El-aman” dileyen Hıristiyan ülkelerin memnun olduğu, ancak Türk milletinin itiraz hakkı olmadığı bu uygulama, tarihî kayıtlara “Harf Devrimi” (Harf İnkılâbı) olarak geçerken Türkiye’nin kaderi, dinî, ilmî, tarihî ve fennî açıdan etkilenmiştir. Yani “Harf Devrimi”, etkili bir değişim ve dönüşüm hareketidir!

Bu dönüşüm sonrası, Lâtin harflerinden müteşekkil bir dilimiz ve 91 yıllık bir mâzimiz olduğu için sıfırlanmış olmanın hafifliğine sahibiz. Harf Devrimi’nin kabulü aşamasında hayli tartışmalar yaşanmış, Klâsik Türkçenin korunmasını savunanlar ile muhalif olanlar arasında geçen şedit atışmalar olmuş, hattâ o dönemin etkin siyasetçilerinden İsmet İnönü, “Lîsanımızdan Arabî kelimeleri ihraç edeceğiz!” iddiası ile “muasır medeniyetler seviyesinin üzerine” nasıl çıkılabileceğinin ispatını sunmuş ve Hâkimiyet-i Milliye (Ulusal Egemenlik) gazetesi, Hürfikir (Özgür Düşünce) gazetesi, Türkiyat Mecmuası (Türklük Dergisi) gibi va’kanivüslerce (Arapça ve Farsça bileşik kelime), pardon (Fransızca kelime), muharrirlerce (Arapça kelime), ikinci kere pardon, gazetecilerce kayda geçirilmiştir.

“Devrim (inkılâp)” deyip geçmeyelim hanımlar beyler, önemli bir meseledir bin küsur yıllık birikimi bir kanun ile silmek ve yerine yeni bir dil inşâ etmek! Bu yüzden devrimdir zaten. Zorluğu nispetince önemli, gösterilen cüret hesabınca etkili olur devrimler. Kolay değildir öyle asırlar boyu büyük eserlerin verildiği, dinin ve hayatî tüm ilimlerin temize çekilmesi. Fakat şikâyet derekesine düşmemek gerek. Zira Türk milleti öyle akıllı, öyle maharetli ve öyle gayretlidir ki, kendi tarihini yeni bir dil ile yazmaktan yüksünmemiştir! Elinden geleni yapmış, İlâhî Kelâmı anlamak, hayatı devam ettirmek, ilim ve irfan, bilim ve sanatta yeni eserler vermek için didinmiş, uğraşmış ve zihnen çok uluslu bir “dil” birikimine haiz olmuştur. Bu, büyük bir zenginlik ve yaşadığımız hayatta ihtiyaçlarımızı ifade etmekte büyük kolaylık sağlayan bir faydadır. “Zor, oyun bozar” dedikleri de bu olsa gerek!

Meselâ çocuğunuza “Aferin” dediğinizde, bir lokantada “menü” istediğinizde, Fransa’ya gittiğinizde kaldığınız otelin “gardrobunu” beğenmediğinizde, Şanzalize’de “toilette” aradığınızda, büyük kızınızı “konservatuara” gönderdiğinizde, yatarken saçınızı taradığınız tarağı “etejerinizin” üzerine bıraktığınızda, soğuk havalarda boynunuza sıcacık “kaşkol”unuzu doladığınızda, acıktığınızda “kraker” atıştırdığınızda, ellerinizi “lavaboda” yıkadığınızda, kuruyan ellerinize “krem” sürdüğünüzde, kızınca “Embesil!” diye bağırdığınızda, “parka”nızın cebine “kredi” kartınızı koyduğunuzda, bir arkadaşınıza “kartpostal” gönderdiğinizde, Fransızcaya Fransız kalmamanın mutluluğunu yaşamak kadar güzel ne olabilir ki?

Bu güzelliği Peyami Safa’nın, “Osmanlıca Türkçe Uydurmaca” adlı kitabındaki şu birkaç satır ile en bariz ve en pratik ispatı ile perçinleyelim: “Bundan on dört sene evvel bir ecnebi, Vakit gazetesi başmuharririne demişti ki, ‘Türkçe öğreniyorum. Diliniz kolay ve güzel. İlerletmek için Türklerle konuşmak istiyorum fakat kime bir şey sorsam bana hep Fransızca cevap veriyor’.”