Bir tarafta, diğer tarafta

Eskiden kötü işleri “Batı’nın işleri” diyerek kendimizden uzak sanırdık. Artık kötü işlerin bazıları bizim de işlerimiz oldu. Haber bültenleri bazen cinayet, tecavüz, kavga haberleri bültenine dönüşüyor, her yerden can sıkıcı haberler geliyor. Evet, kötü işlerde kendimizi -şimdilik- oransal olarak başka ülkelerden iyi görüyor olabiliriz, ama zamanla bu bir avuntuya dönüşebilir.

BİR tarafta, Lokman Suresi’nde, “İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: ‘Bana ve anne babana şükret’” diye bizi sarsması gereken İlâhî emir, diğer yanda anne veya babasına iyi davranmayan evlâtlar…

Bir tarafta, “Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin” diyen Nisa Suresi’ndeki Allah’ın çağrısı, diğer tarafta anne babasına ve akrabalarına iyilik değil kötülük yapanlar, hor davrananlar, şiddet uygulayanlar...  

Bir tarafta, “Rabbin, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri ya da ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘Öf!’ bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle!” diyen İsra Suresi’ndeki açık seçik emir, diğer tarafta anne ve babasını huzur evlerine bırakan ve yıllarca yanlarına uğramayan, değil “Öf!” bile dememek, anne babasını döven, eziyet eden, hakaret eden evlâtlar...

Bir tarafta, “Erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır” diyen Bakara Suresi ayeti, diğer tarafta sadece kendi hakkı-hukuku olduğunu sanan erkekler…

Bir tarafta, “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler” diyen Tevbe Suresi’ndeki müthiş ikaz, diğer yanda birbirinin hakkını korumayan, cinsiyet ayrımcılığı üzerinden birbirlerine haksızlık yapan kadınlar ve erkekler…

Bir tarafta, “Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allah’ın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!” diyen Peygamberimizin tavsiyesi, diğer tarafta yemeğin tuzunu, çayın şekerini, sigarasının külünü bahane ederek eşine bağıran, çağıran, eşini döven erkekler…

Bir tarafta “Zinaya yaklaşmayın, çünkü o pek çirkindir ve kötü bir yoldur!” şeklindeki İsra Suresi’ndeki koruyucu ikaz, diğer tarafta zinanın sadece kadına yasak olduğunu sanacak kadar kendilerini özgür sanan ve “Erkeğiz, yaparız!” diyerek cehlini savunan erkekler…

Bir tarafta, “Hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlardır” şeklindeki Peygamberimizin sözü, diğer tarafta eşine iyi, zarif, iltifatkâr davranmayı kılıbıklık sayarak nobranlığı, kabalığı, nezaketsizliği marifet sanan erkekler...

Bir tarafta, “Kadınlarını döven o kimseler, sizin hayırlınız değildir” diyen Peygamberimizin açık ikazı, diğer yanda “Kocam değil mi, döver de, sever de” diyen anlayış ve bu anlayışı istismar ederek kadınlarını dövmekten zevk duyan erkekler…

Bir tarafta yüze vurmayı yasaklayan Merhamet Peygamberi, diğer tarafta dayağın Cennet işi olduğunu sanan ve “Bir tane patlatacaksın, bak bir daha yapıyor mu?!” diyerek kız ve erkek çocuklarının dövülmesine dinî kılıflar uyduran ümmeti…

Bütün bu çatışan anlayışlar ve zihin karışıklıklarının sonucu olarak her gün duya duya gözümüzün ve ruhumuzun alıştığı dayak, şiddet, taciz, tecavüz, cinayet, intikam haberleri... Eskiden kötü işleri “Batı’nın işleri” diyerek kendimizden uzak sanırdık. Artık kötü işlerin bazıları bizim de işlerimiz oldu. Haber bültenleri bazen cinayet, tecavüz, kavga haberleri bültenine dönüşüyor, her yerden can sıkıcı haberler geliyor. Evet, kötü işlerde kendimizi -şimdilik- oransal olarak başka ülkelerden iyi görüyor olabiliriz, ama zamanla bu bir avuntuya dönüşebilir.

Yozlaşma hızlı, öngörülemez ve yıkıcı bir süreçtir. Toparlanmalıyız. Ahlâk, salt bilgi değil yaşamdır, hayatın kendisidir. Yozlaşmamızın temelinde eşitsizlik, adaletsizlik, bilgisizlik, hurafeler, kapalılık-gizlilik gibi sebepler var. Sorun belli ise tedavi bellidir. Kendimizi tedavi etmeye, ıslah etmeye, onarmaya niyetimiz var mı?