MEDYA, gündem belirlemekten
insanların tüketim alışkanlıklarına, kamuoyu oluşturmaktan bireylerin kanaatlerini
şekillendirmeye kadar toplum ve bireyler üzerinde derin etkilere sahip. Ve bu
etkileri ürettiği içerikle oluşturuyor.
O
yüzden medya içeriklerindeki mesajların doğru okunması gerekir. Bu gerçekten
yola çıkarak, son iki yazıdır “medya okuryazarlığı” kavramı üzerinde duruyorum.
“Medya
okuryazarlığı” derken, hem okuma, hem de yazma eyleminden söz etmiş oluyoruz.
Dolayısıyla bu iki eylemi biraz açmak gerekir.
Medyayı
okumak demek, medya içeriğinde metni okumak demek değildir. Medyayı okumak
demek, medya içeriğindeki metinlerin inşâ ettiği tüm mesajları anlama, verilen
mesajları sınıflandırma, güncel olanla ya da mesajı tüm aktörler, olay, olgu ve
fikirlerle ilişkilendirme, mesajın ana anlamının yanında/alt metinde inşâ
edilen anlamları değerlendirme, çözümleme ve tüm bunları yorumlama demektir.
Yani
medyayı okumak demek, eleştirel olarak medyaya bakabilmek demektir.
Medya,
içerik üretirken bazı ticarî çıkarlar elde etmek için de üretim yapabilir. İyi
bir medya okuryazarı böyle bir medya içeriğinin nasıl kurgulandığını anlayıp
içeriğin inşâ ettiği anlamı çözümleyebilir. Nitelikli bir medya okuryazarı ise
medyada temsil edilen toplumsal sınıf, toplumsal cinsiyet ve ideoloji gibi
temsilleri sınıflandırarak medya bunlara dair inşâ ettiği anlamı çözebilir.
Medyayı
yazmak demekse, medya içeriğini oluşturan mesajı inşâ edecek beceriye sahip
olma ve mesajı nasıl inşâ edeceğini bilmek demek. Medyayı yazmak, özünde anlam
inşâ etmek ve bu anlam da bir şekilde toplum ve bireylerle ilgili olduğu için
medyayı yazmak, psikolojiden sosyolojiye, siyasetten pedagojiye kadar çok sayıda
disiplinin temel donanımına sahip olmakla mümkündür. Bu nedenle medyayı yazmak,
medyayı okumaktan daha zordur.
Medyayı
yazmak, farklı disiplinlere ait temel donanıma sahip olmanın dışında anlam inşâ
etme süreçlerini de içerir. Örneğin haber yazarken söylemin etkisini kırmak
için söylemin etkisini azaltan yüklemleri, söylemin etkisini arttırmak içinse
söylemin etkisini arttıran yüklemleri bilmek ve yerli yerinde kullanmak gerekir.
Basitçe
örneklendirmek gerekirse, bir söylemi “ileri sürmek” yüklemiyle vermek, o
söylemin etkisini kırar; “altını çizmek”, “vurgu yapmak” gibi yüklemlerle
vermekse söylemin etkisini arttırır. Ya
da bir grup ya da sınıf temsillerine medyada yer verirken, o sınıf mensuplarını
olumlayan bir tarzda medya temsili oluşturmak, söz konusu sınıfı toplum
nazarında olumlamak demektir. Tersi de geçerlidir.
Görüldüğü
üzere medyayı okumak ve yazmak, ciddî bir anlam üretme ve üretilen anlamı
değerlendirme süreçleriyle yakından ilgili ve çoklu beceri isteyen bir durum.
Gelecek
yazımda, medya okuryazarının temel olarak neleri bilmesi gerektiği konusunu
irdelemeye çalışacağım…