Bir şiir ile İran’ı viran etmek

İranlı vekil Ali Asgar Hânî, Saddam Hüseyin’in idam edildiği anlara ait görseller paylaşarak, “Sayın Erdoğan, Büyük İran topraklarına göz diken son şahsın akıbeti budur” ifadeleriyle hezeyanın dibine vurdu. Bre nâbekâr, Saddam’ı o hâle koyan İran mı, ABD’mi idi?

BAŞKAN Erdoğan’ın 10 Aralık 2020 tarihinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deki zafer geçidi esnasında okuduğu Bahtiyar Vahapzade’nin “Topraktan Pay Olmaz” şiirinde geçen ve aslı bir Azerbaycan halk türküsü olan “Arası ayırdılar/ Kum ile doyurdular/ Ben senden ayrılmazdım/ Zor ile ayırdılar/ Ay Lâçin, can Lâçin/ Men sene kurban Lâçin” dizeleri, İran ile Türkiye arasında tören sonrası kısa süreli bir diplomatik krize dönüştü.

İran’da önce Dışişleri Bakanı Cevat Zarif, Twitter hesabında, yavuz hırsız ev sahibini bastırır edâsındaki şu twiti paylaştı: “Kimse Erdoğan’a, Bakü’de yanlışlıkla okuduğu şiirin, Aras nehrinin kuzey bölgelerinin İran’ın ana topraklarından zorla ayrılmasıyla ilgili olduğunu söylememiş! O, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin egemenliğine karşı konuştuğunu fark etmedi mi acaba? Kimse Aziz Azerbaycan’ımız hakkında konuşamaz.”

Zarif’in bu twitte Aras nehrinin Kuzey bölgelerinin yani Azerbaycan’ın İran’ın ana topraklarından zorla ayrıldığına dair tepki kılıklı tarih hırsızlığı ise Erdoğan’ın okuduğu şiirin Fars emperyalizmini tam on ikiden vurduğunu gösteriyordu!

İran’da Zarif’in vermiş olduğu tepki sonrası Tahran’daki Türkiye Büyükelçisi Derya Örs’ün İran Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak bu şiirle ilgili izahat istenmesi, İran’ın Başkan Erdoğan’ın attığı kemiğe nasıl bir iştiha ile saldırdığını açıkça gösteriyordu. Ermenistan’a verdiği desteğin açığa çıkmasının verdiği ruh hâletiyle gizlenecek yer arayan İran’ın -Başkan Erdoğan’ın bu şiiri okumasından kastının Ermenistan işgali olduğunu gâvur gibi bilmesine rağmen- bir anda olayın üstüne mal bulmuş Mağribî gibi atlamasının ardında bu eziklik yatıyordu.

Bu şiire gösterilen abartılı ve şişkin tepki bize, İran’ın içinde bulunduğu durum ile iki net fotoğraf verdi. Bunlardan birisi, İran’ın her siyâsî, askerî veya ekonomik hezimet sonrası zevâhiri kurtarmak için iç kamuoyunu sudan sebeplerle kışkırtarak onları her an rejimin kuyruğuna bağlama gayretinin gülünçlüğüdür.  

İkincisi ise, Kuzey Azerbaycan’ın Türkiye desteği ile Karabağ düğümünü çözerek güç ve kudret yönünde endişe verici bir görünüm kazanmış olmasıdır.

İran, kendinin yumuşak karnı olarak elbette Güney Azerbaycan’ı görmektedir. Molla rejiminin abartılı mezhep argümanlarıyla 35 milyonluk Güney Azerbaycan Türkleri üzerine abanması ve onları mezhep safsatasıyla baskılaması sürdürülemez bir boyuta gelmiş vaziyettedir. Durum öyle bir noktadadır ki, en ufak bir kıvılcım, Güney Azerbaycan’ı İran’dan koparacak bir yangına dönüşebilir.

Nitekim Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ çatışmasında İran, var gücüyle Ermenistan’ı destekleyerek Kuzey Azerbaycan’ın toparlanmasının önüne geçmeye çalıştı. Bir taraftan Azerbaycan’ı destekler mâhiyette demeçler verirken öbür yandan tırlar dolusu mühimmat ve malzemeyi Ermenistan’a taşıyorken Azerbaycan ve Türk İstihbaratı bu durumu görüntüleyip Tebriz’i işin içine dâhil edince birden panikleyen İran, genetik takiyye (kıvırma) siyâsetinin en ince örneklerini vererek el ile yaptığını dil ile inkâr etti. Ama Güney Azerbaycan Türkleri eliyle sînesine açılan derin çiziği sîneye çekmek zorunda kaldı.

Ancak Karabağ’da suçüstü yakalanan İran’ın suç bastırma çabaları Zarif’in twiti ile sınırlı kalmadı. İran Parlementosu’nda 225 milletvekilinin katılımıyla Türkiye’yi kınayan bir mektup metni kabul edildi. İranlı 225 milletvekilinin imzaladığı bu mektupta, “Kendisinden iyi komşuluk, İslâm dünyasının birliği, bölgede barış ve istikrarın tesisi beklenen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şaşırtıcı ve beklenmedik biçimde ayrılıkçı bir dil kullanmasını şiddetle kınıyoruz” ifadelerine yer verildi.

Konuyla ilgili olarak sosyal medyadan açıklama yapan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, “Türk büyükelçisine dış politikayı fantezilere dayandırmanın akıllıca olmadığı söylendi. Türkiye’de tarihi iyi bilenler çok. Şiirleri okumadan önce, Hükûmet yetkililerine onu bilenlerin ana kökenlerini hatırlatmaları gerekir. Gayretli Azerbaycan, İran’ın teninden bir parça ve daima vatanın sağlam bir kalesi olmuştur” derken, İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Mücteba Zünnur, sosyal medya paylaşımında şu küstah ifadelere yer verdi:Eğer Erdoğan tarih, edebiyat ve coğrafyada sınıfta kalmamış olsaydı, bu şiirin, Azerbaycan’ın ana vatanı İran’dan ayrılışının yasını tutarken yazıldığını bilirdi. Saddam’ın kaderinden ibret dersi almalı, birleşik ve çalışkan İran milletinden özür dilemelidir.”

Dikkat edilirse İran, son bin yıldır kendine özgü bir tarihi varmış gibi davranarak bütün Azerbaycan’ı kendisine ait bir kara parçası gibi görmektedir. Oysa şiirin temelinde İran’ı yöneten son Türk hanedanı olan Kaçarların Çarlık Rusya’sına yenilmesi sonucu yapılan Gülistan Anlaşması (1813) ve ardından da Aras’ı Çarlık Rusya’sı ile Kaçarlar arasında sınır kabul eden Türkmençayı Anlaşması (1828) yatmaktadır. Bu anlaşmadan sonra mümbit Karabağ toprakları ve bu meyanda Laçin Çarlık Rusya’sına geçtiği için bu türkü, o ayrılığın nişânesi olarak yakılmıştır.

Görüldüğü üzere bu şiirin muhatabı, ayırıcı aktör olan Rusya’dır ve Başkan Erdoğan’ın zafer geçidinde okuduğu şiirin görünür muhatabı Ermenistan olsa bile asıl muhatabı Rusya’dır. Hâl böyleyken İran’ın “Yarası olan gocunur” misâli verdiği ölçüsüz tepkiyi takip edelim…

Bir diğer İranlı vekil Ali Asgar Hânî, Saddam Hüseyin’in idam edildiği anlara ait görseller paylaşarak, “Sayın Erdoğan, Büyük İran topraklarına göz diken son şahsın akıbeti budur” ifadeleriyle hezeyanın dibine vurdu.

Bre nâbekâr, Saddam’ı o hâle koyan İran mı, ABD’mi idi? İran’ın ekmediği yerden biçme siyâsetine ancak şapka çıkarılır. Bu tosuncuk, aslında Şia bilinçaltını harekete geçirerek, “Bizim ayetullahlarımız zamanenin mehdisidir, onlara kim kafa tutarsa cezalandırılır” şeklinde aba altı sopası göstermektedir.

Ahvaz Milletvekili Mücteba Yusufi de Hânî’nin hezeyanlarını destekleyerek Başkan Erdoğan’ı Saddam’ın akıbeti üzerinden tehdit etmektedir. Bu kafanın taşıdığı ahmaklığın cesametine hayran olmamak kabil değildir: “İran’ın bir bölümünü topraklarına katmak isteyen ve 80’den fazla ülke tarafından desteklenen son hükümdar, sıçan yuvasından çıkarıldı. Sayın Erdoğan şiir yerine biraz tarih okumalı.”

İranlı milletvekili Seyyid Hani Nazari ise hezeyanın dozunu biraz daha yükseltiyor: “Neo-Osmanlıcılık dış politikası Erdoğan’ın kafasını öylesine karıştırmış ki bölge tarihini unuttu. Türkiye’deki tarih profesörleri ve siyâset bilimi kürsüleri ona Büyük Azerbaycan’ın nereye ait olduğunu hatırlatmalıdır. Toprak bütünlüğü kırmızı çizgimizdir.”

İran Cumhurbaşkanı eski sözcüsü Abdullah Ramazanzade ise, İranlıların ağzında eveleyip geveledikleri baklayı nihâyet tam anlamıyla ağzından çıkarıyor:Osmanlı halîfesi, ‘Aras’ı ayırdılar, bizi zorla ayırdılar’ diyor. Bundan daha doğrusunun, ‘Bakü ve çevresindeki birçok bölgeyi zorla İran’dan ayırdılar’ demeli.”

İranlı siyâsetçi Mansur Hakikatpur ise, “Erdoğan’ın ‘şeytani Osmanlı İmparatorluğu’nu canlandırma arzusunun onu deliliğin eşiğine getirdiği açıktır” beyanıyla kendi tımarhânesine başkasını koymaya çalışan bir kimlikle karşımızda durmaktadır.

Hele İran Cuma imamlarının açıklamaları ise, başlarına inen Yavuz Sultan Selim gürzünün etkisini yitirmeye başladığını açıkça göstermektedir.

İran Cumhurbaşkanlığı Stratejik Araştırmalar Dairesi Başkanı Hüseyni’nin, “Karabağ Savaşı’nda Ermenistan’ı tam mânâsı ile desteklemeyerek yanlışlık yaptıklarını, bu hatânın netîcesinde Erdoğan ve Aliyev’in İran toprak bütünlüğüne göz diktiğini” söylemesi ise şecaat arz eden merd-i Kıptî’nin sirkatini söylemesidir. Adam, tersinden okunduğunda, “Biz Karabağ Savaşı’nda var gücümüzle Ermenistan’ı destekledik ancak buna rağmen Azerbaycan ve Türkiye kazandı” diyor.

Konuyla ilgili olarak İran gazetelerinde çıkan manşetler, bize sıtma nöbetine tutulmuş bir zümrenin sayıklama ve hezeyanları gibi göründü.

Bahsi, Başkan Erdoğan’ın İran’ı viran eden o şiirin takdimi öncesindeki şu cümlesiyle kapatıyorum: “Aras, türküsünü daha güçlü çığıracak, Karabağ şikestesini okuyan nefesler daha yüksek daha güçlü çıkacaktır!”

Evet, Başkan Erdoğan’ın okuduğu Karabağ Şikestesi’nin nağmeleri Aras’ı geçerek İran’ı şikest (mağlûp) etmiştir. Aşk olsun Erdoğan’a!