Bir sanat olarak “istifa”

Politikacı da halkın vicdanına seslendi mi, süreç vicdanlar buluşmasına dönüşmektedir. Demek ki, politika bir vicdanlar buluşmasıdır. Tek taraflı vicdan ise sadece aldanma getirmektedir. Soylu, vicdanların buluştuğu yerden yola devam etmelidir. Aksi hâlde içine Davutoğlu kaçabilir!

İSTİFA, “politik” alanda şöhrete sahiptir. Ancak hayatın birçok alanında görülen/gösterilen bir “karar”dır. Peki, “istifa” ile “sanat” arasındaki ilişki/etkileşim nedir acaba?

Sanatın iki kanadı vardır: Soyutlama ve betimleme... Yani olguyu/olanı önce soyut dünyaya/hayâl dünyasına konu etmek ve sonra onu harf, renk, şekil ve yorum ile betimlemek-kurgulamak…

İstifayı, “sorumluluk alanında bir başka sorumluluğu alma eylemi” olarak tarif ederiz. Nitekim istifa edilen konuları kategorize ettiğimizde şunlara tanık olmaktayız: Bir başlangıç için bir süreci noktalamak, sorumluluk alanındaki bir ihmâli  kabullenmek, yol ayrımında yola devam etmemek, masumiyet delili olarak güven telkin etmek, başkasına yol vermek…

Örneğin, Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlık’tan istifa etmesini hatırlayalım: Bu istifanın bağlamının ne olduğunu veya tefsirini bizzat kendisi ayrı bir parti kurarak ve yoldaşlarına “saldırarak” betimlemektedir.

Davutoğlu, “istifa”yı politik bir sermaye olarak değerlendirme gayretindedir; makama düşkünü olmadığına delil, içinde bulunduğu AK Parti’nin günahlarında payı olmadığına işaret ve asıl önemli olanı olarak da “istifa dönemi”ni geleceği için bir sıçrama psikolojisi içeriğiyle kullanmaya çabalamaktadır.

İstifa sürecinde iki kavramın gündemleştirildiğini biliyoruz: Onur ve adalet… Hattâ “‘Adalet istiyorum’ onuru” diye iki kelimeyi bir cümlede bütünlemek de mümkün…

Dolayısıyla istifa, “geçmişini sahiplenmek” bilincidir. “Ben AK Parti’de iken çok uyardım fakat dinlemediler! Ben hep iyi ve temizdim; belki düzelirler diye orada durdum ve sessiz kaldım” tutumu, “istifanın onuru” ile oynamaktır.

Zaten bir istifanın “onur” ve “adalet” çağrışımı yapması için istifanın zamanı, mekânı, konusu ve dili çok önemlidir.

Meselâ Süleyman Soylu’nun istifası bu bağlamda iyi bir örnek! Bireysel onur, sosyal adalet ve vicdanlarda makes bulduğu “portre betimlemesi” açısından analiz edilecek bir bağlamı var. Bir başka vurguyla söylersek; istifa örnekleri ve analizi gündeminde masaya yatırılacak bir örnek Soylu’nunki…

Çünkü özünde bir satranç, sözünde bir sanat kokusu var.

***

Politik alanda istifa süreci iç içe iki konuyu içerir: İstifa konusu ve istifa bloğu… “Onurun varsa istifa et!” ve “Soruşturmanın selâmeti için istifa etmeli” şeklindeki taleplerin arasındaki koridorda tam da “konu ve blok” etkileşimi var!

Süleyman Soylu’nun istifasındaki sanat ise, “konu ve blok” gündemini gizleyebilmesidir. Yani istifa süreci, hem konuyu, hem de politik bloklaşmayı müzakere etmemize fırsat vermeyecek kadar iyi yönetildi. Sanatın özü olan “Soyutla ve betimle” kuralı burada iyi işlendi.

Nitekim hem Soylu’nun “milletin sevdiği adam” portresi güncellendi, hem de “Milletin Lideri Erdoğan” karizması/otoritesi pekiştirildi. Peki, bu çifte kavrulmuş soyutlama ve betimlemeyi kim yaptı? AK Parti kurmayları ve ilgili kişiler mi?

Hayır, bizzat halk yaptı bu betimlemeyi!

Hattâ AK Parti’de üst düzey bir yetkilinin attığı “Her şeyini liderine borçlusun!” duygusal zekâsıyla atılan sosyal medya mesajı, “bloklaşma” arka plânını aydınlatma fişeği gibi işaret etse de, bu bir atımlık kaldı.

Soylu’nun istifaya gerekçe kıldığı “sokağa çıkma yasağı” konusunda “ihmâl” karinesi, Soylu’nun kendisinden öte, halkın içinden çıkması bir şeye işaret etmektedir: Halkın vicdanı, politikayı yönlendirmektedir.

Politikacı da halkın vicdanına seslendi mi, süreç vicdanlar buluşmasına dönüşmektedir…

Demek ki, politika bir vicdanlar buluşmasıdır. Tek taraflı vicdan ise sadece aldanma getirmektedir.

Soylu, vicdanların buluştuğu yerden yola devam etmelidir. Aksi hâlde içine Davutoğlu kaçabilir!