Bir Rus klasiği: Mağlûp ordudan zafer beklemek

Rusya-Ukrayna Harbi konusunda kaleme aldığımız muhtelif yazılarda, “Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali nasıl ki Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açtıysa Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’yı işgali de Rusya Federasyonu’nun dağılmasına yol açacak” öngörüsünde bulunmuştuk. Bu savaşın seyri ne olursa olsun, bu öngörümüz gerçekleşecek gibi görünüyor. Belki Rusya kısa vadede bütünüyle Ukrayna’yı işgal etse bile, bu kara parçasından asla kesin bir zaferle çıkamayacak ve bu işgal girişiminin bedelini çok ağır bir biçimde ödeyecektir. Nitekim savaşın neredeyse 3 aya yaklaşan seyri, Rusya için felâket davullarının çalmaya başladığının bir göstergesidir.

MAĞLÛP ordudan zafer beklemek, beyhude bir iyimserliktir. Bu cümleyi niye söylüyorum? Bu cümleyi kurmanın nedeni, Rusya’nın 9 Mayıs’ta topyekûn bir savaş ilân ederek Ukrayna’yı çökerteceği yönündeki kuru iddiadır.

Rusya, Ukrayna’yı 3 aya yakın süren bir savaşta çökertmedi de onu çökertmek 3 aylık bir savaştan sonra mı aklına geldi?

Öyle anlaşılıyor ki, Rusya’nın çenesiyle aklı ayrı çalışıyor. Başka bir deyişle, Rusya’nın propaganda gücü, sahadaki gücünden katbekat fazla. Kuru algıyla bütün âlemi fetheden ve bütün dünyaya posta koyan Rusya, olgu konusuna gelince bastığı yerden öteye fazla adım atamayan bir konumda durmaktadır.

Rusya, 24 Şubat sabahı bütün dünyaya hangi algıyı pompaladı? Ukrayna’yı -başkenti de dâhil- bir hafta içerisinde ele geçireceği algısını… Pekâlâ, geçen süreçte ne oldu?

Olan şey şu idi: Rusya Belarus’tan yani Ukrayna’nın kuzeyinden başkent Kiev’e doğru girdiği hatta müthiş bir mağlûbiyet aldı. Binlerce askerini ve yüzlerce tank, top ve uçağını kaybederek rezil bir şekilde geri çekildi. Arkasından bu mağlûp orduyu Donbas’ın karşısına konumlayarak müthiş bir hareket yapacağını ve Ukrayna hatlarını yarıp geçeceğini söylemeye başladı.

Oysa Ukrayna’nın en muhkem birliklerinin karşısına getirip koyduğu bu güçler kuzeyde mağlûbiyet yaşamış ve moral açısından hiç de iyi olmayan birliklerdi. Rusya bunları biraz olsun gayrete geçirmek için Suriye ve Libya gibi yerlerden getirdiği Wagner ağırlıklı milislerle destekleyerek, oluşmasını umduğu yeni sinerjiye bel bağladı. Fakat süreç içerisinde görüldü ki, bu yöntem değişikliği de bir işe yaramadı. Rusya’nın zinde Wagner milislerinin harekete geçireceğini düşündüğü birlikler, harekete geçmek bir yana, kendi mağlûbiyetlerinden gelen negatif enerjilerini hem Wagner birimlerine, hem de başlangıçtan beri o bölgede Ukrayna’ya karşı savaşan yerel milislere geçirerek o bölgedeki bütün birlikleri adeta moral olarak felç etti.

Donbas’a yığılan Rus birliklerinin adeta bulunduğu yerde mıhlanmaları, Rusya’nın tepesinde birtakım hesaplaşmalara yol açacak kadar vahim bir gelişmeyi tetikledi. 

Ukrayna’ya girmekle hayatının en büyük siyâsî hatasını yapan Putin, askerî başarısızlığı etrafındakilere yükleyerek önce istihbarat birimlerinin başındaki isimleri, sonra da ordunun başındakileri muhtelif cezalandırmalara tâbi tuttu. Putin bu bağlamda Genelkurmay Başkanı Gerasimov’u -savaşı merkezden yürütme konforundan vazgeçerek- bizzat sahaya sürdü.

Gerasimov’un sahaya sürülmesinin üzerinden fazla bir zaman geçmeden -elbette ABD’nin verdiği istihbaratla- Ukrayna ordu birimleri, Genelkurmay Başkanı Gerasimov’un da içinde bulunduğu komuta merkezini topçu atışlarıyla tarumar etti. Bu saldırıda Rus kurmay heyeti adeta sahada buhar oldu. Satrancı iyi oynadığını söyleyen Putin, kendince oyunun en kritik yerinde vezir konumundaki Genelkurmay Başkanını sahaya sürerek vezirini açmaza düşürmüş oldu. 

Putin’in ve dolayısıyla Rusya’nın Ukrayna Savaşı bağlamında görmediği ve görse bile ders çıkarmadığı bir durum vardı. O durum, Rusya’nın konvansiyonel silahlar açısından büyük bir orduya, ağır ve mekanik silahlar yönünden de devasa bir cüsseye sahip olmasıydı. Ancak Rusya, dijital teknolojiler bakımından geri kalmıştı ve onun bu yöndeki geri kalmışlığı, Türkiye karşısında girdiği vekâlet savaşlarında büyük bir zaaf olarak kendisini göstermişti. Nitekim Suriye’de Esed ile Libya’da Hafter güçlerinin ve asıl önemlisi de Karabağ Savaşı’nda Ermenistan ordusunun -ki Ermenistan ordusu, küçük ölçekli bir Rus ordusuydu- Türkiye’nin son teknolojiye sahip dijital silah sistemlerine mağlûp olması, Rusya’yı fazla uyandırmadı. Özellikle 2014’te Kırım’ı elini kolunu sallayarak alması ve neredeyse silah patlatmadan stratejik bir adayı ele geçirmesi, Rusya’da gereksiz bir özgüvenin tavan yapmasına yol açtı. 

Oysa bu süre zarfında Ukrayna, kendisini yeni silah sistemleri ve yeni savaş tarzına adapte ederek hayli mesafe almıştı. Ukrayna’nın bir zayıflığı vardı; o da kritik silahları zamanında tedarik edememesi ve hatta kendi yerli ve millî teknolojilerinin üzerinde çalıştığı bazı silah sistemlerinin savaşa yetişememesiydi. İşte bu kritik süreçte Batı, Ukrayna’ya Rusları sahada durduracak teknik silahlar temin etti. Bu sürecin Ukrayna’nın zaferi ile sonuçlanmasından sonra da Batılılar, işin bir cephe savaşına gideceğini tahmin ettikleri için, uzun menzilli silahlar tedarik etmeye başladılar.

Ukrayna ordusunun Rusya’nın ikmâl yollarını kesecek ve cephe arkasını vuracak savaşlarda silahlara kavuşması, Rusya’nın işini daha da zorlaştıracaktı. Nitekim öyle de oldu.

Rusya, 2014’te Kırım’daki Ukrayna ordusunun haberleşme imkânlarını neredeyse kilitlemiş, Ukrayna askerlerini birbirleriyle iletişime geçemez hâle getirerek Kırım’ı kolayca işgal etmişti. Fakat Ukrayna Savaşı’nda aynı şeyi bu kez Rusya yaşadı. Batı, teknolojik üstünlüğünden kaynaklanan imkânlarını Ukrayna’ya sundu ve Ukrayna, savaşın her ânında Rusya’nın hangi noktada hangi araç ve gereçlerle saldırdığını anbean takip edip ona göre önlemler geliştirdi. Hatta bu istihbarat aktarımının bir sonucu olarak cephedeki Rus komutanlar peş peşe nokta atışlarıyla imha edildiler ve en sonunda da Rus Genelkurmay Başkanının olduğu karargâh vuruldu. 

Bu arada Ukrayna, seri üretim aşamasında olan Neptün füzelerini seri üretim bandından çıkaracak bir konuma geldi ve bu bataryaların ilk hedefi, Rusya’nın Karadeniz’deki amiral gemisi Moskova oldu. Savaşın seyri açısından Rusya’nın bu amiral gemisinin batırılması da kırılma noktalarından biri kabul edilebilir. Daha sonra Ukrayna, Rusya’nın büyük gemileri geriye çekip hücum botlarla işi idare etmesinin önünü almak maksadıyla Bayraktar TB-2’lerle Rus hücum botlarını imha etmeye başladı.

Rusya bu olayların şokunu yaşarken, Ukrayna bu kez Amiral Marcov gemisini ve ona eşlik eden birkaç gemiyi daha Neptünlerle vurduğunu iddia etti. Bunların kuru iddialar olmadıkları da erbabının malûmudur.

Rusların saldırıp kuşatarak yarmayı hedefledikleri Donbas sahasında Ukrayna kuvvetleri geri adım atmadıkları gibi yer yer ileri hareketler gerçekleştirerek Rus kuvvetlerini 25-30 kilometre geriye atmak gibi bir başarının altına imza attılar.

Üstelik Ukrayna güçleri bazı bölgelerde neredeyse Rus sınırına ulaştılar. Rusya, bırakınız Ukrayna’yı ele geçirmeyi, 90 günde Mariopoli bile ele geçiremedi.

Rusya Karadeniz’de güya Ukrayna limanlarını abluka altına alıp Ukrayna’nın denizden hareket imkânını kısıtladı fakat denizdeki donanmasının neredeyse yarısını kaybederek olmayan bir donanmaya karşı mağlûbiyet yaşayan ilk donanma olarak tarihe geçti. 

Rusya-Ukrayna Harbi konusunda kaleme aldığımız muhtelif yazılarda, “Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali nasıl ki Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açtıysa Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’yı işgali de Rusya Federasyonu’nun dağılmasına yol açacak” öngörüsünde bulunmuştuk. Bu savaşın seyri ne olursa olsun, bu öngörümüz gerçekleşecek gibi görünüyor. Belki Rusya kısa vadede bütünüyle Ukrayna’yı işgal etse bile, bu kara parçasından asla kesin bir zaferle çıkamayacak ve bu işgal girişiminin bedelini çok ağır bir biçimde ödeyecektir. Nitekim savaşın neredeyse 3 aya yaklaşan seyri, Rusya için felâket davullarının çalmaya başladığının bir göstergesidir.

Türkiye’nin bu arada yarın savaş çıkacakmış gibi bütün gücüyle yerli ve millî silah sistemlerini har har üretmeye devam etmesi, Azerbaycan ile yaptığı Şuşa Anlaşması’nın arkasından Özbekistan ve Kazakistan ile yeni ilişki biçimleri denemesi ve aradaki irtibatı kuvvetlendirmesi, Suriye ve Libya’da atacağı muhtemel adımlarının haritasını masaya yatırması, bu savaşın seyrini nasıl okuduğunu çok iyi göstermektedir.

İzleyelim, görelim…

Vesselâm…