
MAĞLÛP ordudan zafer beklemek, beyhude bir iyimserliktir. Bu
cümleyi niye söylüyorum? Bu cümleyi kurmanın nedeni, Rusya’nın 9 Mayıs’ta
topyekûn bir savaş ilân ederek Ukrayna’yı çökerteceği yönündeki kuru iddiadır.
Rusya, Ukrayna’yı 3 aya yakın süren bir savaşta
çökertmedi de onu çökertmek 3 aylık bir savaştan sonra mı aklına geldi?
Öyle anlaşılıyor ki, Rusya’nın çenesiyle aklı ayrı
çalışıyor. Başka bir deyişle, Rusya’nın propaganda gücü, sahadaki gücünden
katbekat fazla. Kuru algıyla bütün âlemi fetheden ve bütün dünyaya posta koyan
Rusya, olgu konusuna gelince bastığı yerden öteye fazla adım atamayan bir
konumda durmaktadır.
Rusya, 24 Şubat sabahı bütün dünyaya hangi algıyı
pompaladı? Ukrayna’yı -başkenti de dâhil- bir hafta içerisinde ele geçireceği
algısını… Pekâlâ, geçen süreçte ne oldu?
Olan şey şu idi: Rusya Belarus’tan yani Ukrayna’nın
kuzeyinden başkent Kiev’e doğru girdiği hatta müthiş bir mağlûbiyet aldı.
Binlerce askerini ve yüzlerce tank, top ve uçağını kaybederek rezil bir şekilde
geri çekildi. Arkasından bu mağlûp orduyu Donbas’ın karşısına konumlayarak
müthiş bir hareket yapacağını ve Ukrayna hatlarını yarıp geçeceğini söylemeye
başladı.
Oysa Ukrayna’nın en muhkem birliklerinin karşısına
getirip koyduğu bu güçler kuzeyde mağlûbiyet yaşamış ve moral açısından hiç de
iyi olmayan birliklerdi. Rusya bunları biraz olsun gayrete geçirmek için Suriye
ve Libya gibi yerlerden getirdiği Wagner ağırlıklı milislerle destekleyerek,
oluşmasını umduğu yeni sinerjiye bel bağladı. Fakat süreç içerisinde görüldü ki,
bu yöntem değişikliği de bir işe yaramadı. Rusya’nın zinde Wagner milislerinin
harekete geçireceğini düşündüğü birlikler, harekete geçmek bir yana, kendi
mağlûbiyetlerinden gelen negatif enerjilerini hem Wagner birimlerine, hem
de başlangıçtan beri o bölgede Ukrayna’ya karşı savaşan yerel milislere
geçirerek o bölgedeki bütün birlikleri adeta moral olarak felç etti.
Donbas’a yığılan Rus birliklerinin adeta bulunduğu
yerde mıhlanmaları, Rusya’nın tepesinde birtakım hesaplaşmalara yol açacak
kadar vahim bir gelişmeyi tetikledi.
Ukrayna’ya girmekle hayatının en büyük siyâsî hatasını
yapan Putin, askerî başarısızlığı etrafındakilere yükleyerek önce istihbarat
birimlerinin başındaki isimleri, sonra da ordunun başındakileri muhtelif
cezalandırmalara tâbi tuttu. Putin bu bağlamda Genelkurmay Başkanı Gerasimov’u
-savaşı merkezden yürütme konforundan vazgeçerek- bizzat sahaya sürdü.
Gerasimov’un sahaya sürülmesinin üzerinden fazla bir
zaman geçmeden -elbette ABD’nin verdiği istihbaratla- Ukrayna ordu birimleri,
Genelkurmay Başkanı Gerasimov’un da içinde bulunduğu komuta merkezini topçu
atışlarıyla tarumar etti. Bu saldırıda Rus kurmay heyeti adeta sahada buhar
oldu. Satrancı iyi oynadığını söyleyen Putin, kendince oyunun en kritik yerinde
vezir konumundaki Genelkurmay Başkanını sahaya sürerek vezirini açmaza düşürmüş
oldu.
Putin’in ve dolayısıyla Rusya’nın Ukrayna Savaşı
bağlamında görmediği ve görse bile ders çıkarmadığı bir durum vardı. O durum,
Rusya’nın konvansiyonel silahlar açısından büyük bir orduya, ağır ve mekanik
silahlar yönünden de devasa bir cüsseye sahip olmasıydı. Ancak Rusya, dijital
teknolojiler bakımından geri kalmıştı ve onun bu yöndeki geri kalmışlığı,
Türkiye karşısında girdiği vekâlet savaşlarında büyük bir zaaf olarak kendisini
göstermişti. Nitekim Suriye’de Esed ile Libya’da Hafter güçlerinin ve asıl
önemlisi de Karabağ Savaşı’nda Ermenistan ordusunun -ki Ermenistan ordusu,
küçük ölçekli bir Rus ordusuydu- Türkiye’nin son teknolojiye sahip dijital
silah sistemlerine mağlûp olması, Rusya’yı fazla uyandırmadı. Özellikle 2014’te
Kırım’ı elini kolunu sallayarak alması ve neredeyse silah patlatmadan stratejik
bir adayı ele geçirmesi, Rusya’da gereksiz bir özgüvenin tavan yapmasına yol açtı.
Oysa bu süre zarfında Ukrayna, kendisini yeni silah
sistemleri ve yeni savaş tarzına adapte ederek hayli mesafe almıştı. Ukrayna’nın
bir zayıflığı vardı; o da kritik silahları zamanında tedarik edememesi ve hatta
kendi yerli ve millî teknolojilerinin üzerinde çalıştığı bazı silah
sistemlerinin savaşa yetişememesiydi. İşte bu kritik süreçte Batı, Ukrayna’ya Rusları
sahada durduracak teknik silahlar temin etti. Bu sürecin Ukrayna’nın zaferi ile
sonuçlanmasından sonra da Batılılar, işin bir cephe savaşına gideceğini tahmin
ettikleri için, uzun menzilli silahlar tedarik etmeye başladılar.
Ukrayna ordusunun Rusya’nın ikmâl yollarını kesecek ve
cephe arkasını vuracak savaşlarda silahlara kavuşması, Rusya’nın işini daha da
zorlaştıracaktı. Nitekim öyle de oldu.
Rusya, 2014’te Kırım’daki Ukrayna ordusunun haberleşme
imkânlarını neredeyse kilitlemiş, Ukrayna askerlerini birbirleriyle iletişime
geçemez hâle getirerek Kırım’ı kolayca işgal etmişti. Fakat Ukrayna Savaşı’nda
aynı şeyi bu kez Rusya yaşadı. Batı, teknolojik üstünlüğünden kaynaklanan
imkânlarını Ukrayna’ya sundu ve Ukrayna, savaşın her ânında Rusya’nın hangi
noktada hangi araç ve gereçlerle saldırdığını anbean takip edip ona göre
önlemler geliştirdi. Hatta bu istihbarat aktarımının bir sonucu olarak cephedeki
Rus komutanlar peş peşe nokta atışlarıyla imha edildiler ve en sonunda da Rus
Genelkurmay Başkanının olduğu karargâh vuruldu.
Bu arada Ukrayna, seri üretim aşamasında olan Neptün
füzelerini seri üretim bandından çıkaracak bir konuma geldi ve bu bataryaların
ilk hedefi, Rusya’nın Karadeniz’deki amiral gemisi Moskova oldu. Savaşın seyri
açısından Rusya’nın bu amiral gemisinin batırılması da kırılma noktalarından
biri kabul edilebilir. Daha sonra Ukrayna, Rusya’nın büyük gemileri geriye
çekip hücum botlarla işi idare etmesinin önünü almak maksadıyla Bayraktar TB-2’lerle
Rus hücum botlarını imha etmeye başladı.
Rusya bu olayların şokunu yaşarken, Ukrayna bu kez
Amiral Marcov gemisini ve ona eşlik eden birkaç gemiyi daha Neptünlerle
vurduğunu iddia etti. Bunların kuru iddialar olmadıkları da erbabının malûmudur.
Rusların saldırıp kuşatarak yarmayı hedefledikleri
Donbas sahasında Ukrayna kuvvetleri geri adım atmadıkları gibi yer yer ileri
hareketler gerçekleştirerek Rus kuvvetlerini 25-30 kilometre geriye atmak gibi
bir başarının altına imza attılar.
Üstelik Ukrayna güçleri bazı bölgelerde neredeyse Rus
sınırına ulaştılar. Rusya, bırakınız Ukrayna’yı ele geçirmeyi, 90 günde Mariopoli
bile ele geçiremedi.
Rusya Karadeniz’de güya Ukrayna limanlarını abluka
altına alıp Ukrayna’nın denizden hareket imkânını kısıtladı fakat denizdeki
donanmasının neredeyse yarısını kaybederek olmayan bir donanmaya karşı mağlûbiyet
yaşayan ilk donanma olarak tarihe geçti.
Rusya-Ukrayna Harbi konusunda kaleme aldığımız
muhtelif yazılarda, “Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali nasıl ki
Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açtıysa Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’yı
işgali de Rusya Federasyonu’nun dağılmasına yol açacak” öngörüsünde bulunmuştuk.
Bu savaşın seyri ne olursa olsun, bu öngörümüz gerçekleşecek gibi görünüyor. Belki
Rusya kısa vadede bütünüyle Ukrayna’yı işgal etse bile, bu kara parçasından
asla kesin bir zaferle çıkamayacak ve bu işgal girişiminin bedelini çok ağır
bir biçimde ödeyecektir. Nitekim savaşın neredeyse 3 aya yaklaşan seyri, Rusya
için felâket davullarının çalmaya başladığının bir göstergesidir.
Türkiye’nin bu arada yarın savaş çıkacakmış gibi bütün
gücüyle yerli ve millî silah sistemlerini har har üretmeye devam etmesi,
Azerbaycan ile yaptığı Şuşa Anlaşması’nın arkasından Özbekistan ve Kazakistan
ile yeni ilişki biçimleri denemesi ve aradaki irtibatı kuvvetlendirmesi, Suriye
ve Libya’da atacağı muhtemel adımlarının haritasını masaya yatırması, bu
savaşın seyrini nasıl okuduğunu çok iyi göstermektedir.
İzleyelim, görelim…
Vesselâm…