Cumhuriyet döneminin düşünce ve hareket insanı: Doç. Dr. Nurettin Topçu

Biliyor ve inanıyorum ki, Topçu Hoca asla yalan söylememiştir. Dostlarına karşı vefâsızlık ve ihanette bulunmamıştır. Dünya malına tamah etmediği bilinmektedir. Emanete asla hıyanet etmemiştir. Kısaca, istikamet üzere yaşamış ve böylece terk-i hayat eylemiştir.

“OSMANLI”; adı, sanı, geride bıraktıkları ile bir ahlâk ve medeniyetin devlet olmuş mevcûdudur. Yıkılışına zemin hazırlayan iç ve dış düşmanlar, önce Osmanlı’nın rûhuna yani İslâm’a, İslâm’ın değerlerine, öncelikle ahlâkına saldırmışlardır. Osmanlı ayakta kaldıkça, sonuç alamayacaklarını anlayınca, “hasta adam” paranoyası ile üstüne çullandılar ve emellerine kavuştular.

Şu bir gerçek: Osmanlı Medeniyeti’nin temel unsurunu, çekirdeğini din yani muazzez, mübarek, muallâ “İslâm” teşkil etmektedir. Kültür, sanat, teknik, kısaca hayatın tüm alanlarında İslâm bulunmaktadır. Dolayısı ile toplumu, İslâm ve onun ahlâkî değerleri ayakta tutmaktaydı. Azâmetli imparatorluğun mîrasına konan Türkiye, hem “redd-i mîras” ederek, hem onun değerlerini yok sayarak hayat bulmak, ayakta durmak istedi. Bu amaçla dine ve dinî hayata müdahale etti. Batı’ya yöneldi ama Batılı da olamadı. Dinle çatışmaya girdi. “Oh, başardık” derken, nesillerin rûhunda mevcût tohumlar yeşerdi ve dirilişe yöneldi. Din ve ahlâkla savaşmayı kendine ilke edinen dikta hükûmetleri, eğitim yoluyla kendilerine azat kabul etmeyen kapıkulu nesiller yetiştirdiler. İslâm dini, nesillerin gözünden bir hazîne gibi saklandı.

Hâlbuki Hazreti Âdem ile başlayan hak ile bâtıl mücadelesi artarak devam ediyordu. Hâlâ bu mücadele sürmektedir...

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yeni nesillerin küfre karşı mücadelesinde samîmiyet ve inançla duran çok sayıda isimsiz kanaat önderi, münevver ve kahraman bulunmaktadır. Böyle bir sıralamada isminden ilk söz edilecek kişi, Mehmed Âkif’imizdir. İslâm’ın anlaşılmasında ve yeni nesillerce benimsenmesinde hiç şüphesiz Mehmed Âkif’in hizmeti, gayreti ve emeği asla inkâr edilemez. Necip Fazıl da üzerinde durulması gereken bir büyük insan elbette. Ama gelinen bugünkü noktada Nurettin Topçu’nun nesillerin düşüncesinde ve olgunlaşmasında müstesna bir değeri vardır.


Nurettin Topçu kimdir?

Çağdaş Türk düşüncesinin, felsefe alanında yetişmiş olmakla beraber tarihten tasavvufa, estetikten sosyoloji ve psikolojiye, bütün bu alanlardaki birikimini yansıttığı “ideal toplumsal düzen” arayışlarına kadar çeşitli konularda fikir serdetmiş ve eser vermiş en özgün düşünürlerindendir Topçu. Yaşadığı yıllar, içine doğduğu problemler bakımından Türk toplumunun en köklü değişimleri geçirmekte oluşu hasebiyle, milletinin mukadderatını ilgilendiren her konu, onun da fikrî ve felsefî meselesi olmuş, bu mânâda bir eğitimci olmanın ötesinde, filozof şahsiyetiyle temâyüz etmiştir. 

Nurettin Topçu… İstanbul, 7 Kasım 1909 doğumlu… Baba tarafından Erzurumlu “Topçuzâdeler” Ailesine mensuptur. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında orduda topçuluk vazifesi ifa ettiği için kendilerine bu lâkap verilmiştir. Ailenin tek evlâdı olan ve küçük yaşta yetim kalan babası Topçuzâde Ahmet Efendi, alaftarlık (tahıl alım satımı) yaparak aileyi geçindirmeye çalışır. Daha sonra Erzurum’un tanınmış zenginlerinden Gülü Bey’in yardımıyla canlı hayvan ticâretine başlar; Doğu Anadolu ve bilhassa Erzurum yöresinden topladığı koyunları İstanbul’a götürüp satarak işini genişletir. Nihâyet İstanbul’da bir yazıhâne tutar. Zamanla Tahtakale’de bir han (Erzurum Hanı) satın alan Ahmet Efendi, İstanbul’a yerleşir. İlk evleri, Süleymaniye Deveoğlu yokuşu, Hatap Kapı Sokağı’nda bir ahşap binadır. Nurettin Topçu, Süleymaniye’deki bu evde doğar (7 İkinciteşrin 1909).

Topçu’nun ninesi, Eğinlidir. Liseden mezun olan Topçu, kendi kendine Avrupa’da tahsil imtihanlarına girer ve kazanır (1928). Hamdi Akverdi, Vehbi Eralp ve Ziya Somar gibi şahıslarla birlikte Fransa’ya gider.

Topçu, önce Fransızca öğrenmek ve lise fark derslerini tamamlamak için Aix Lisesi’ne kaydedilir. Daha sonra etkileneceği filozof Maurice Blondel’i bu lise döneminde tanır. Bir müddet Aix Fakültesi’ne de devam eder. İki sene sonra Strasbourg’a geçer. Üniversitede felsefe tahsil eder. Ahlâk kurlarını tamamlar, sanat tarihi lisansı yapar. Kendisinden önce Paris’e giden Remzi Oğuz Arık, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Cevdet Perin ve Bedrettin Tuncer’le tanışır. Daha sonra bu şahıslarla, bilhassa Remzi Oğuz ve Ziyaeddin Fahri ile yakın münasebetleri, dostlukları olacaktır.              

Tezini bitirdikten sonra, 1934 yazında yurda döner. Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmeni (filozofi stajyeri) olarak göreve başlar ve içtimaiyat (sosyoloji) dersi okutur.

Birinci TBMM’de Erzurum Milletvekili ve Muhalif Grup önderi Hüseyin Avni Ulaş, ailenin baba dostudur. Çemberlitaş’taki eve sık gelir gider. Topçu, küçük yaştan itibaren bu zâtın fikir dünyası, tavrı ve hitâbetinin tesiri altında kalmıştır. Yurda döndükten bir yıl sonra, Hüseyin Avni Ulaş’ın kızı Fethiye Hanım’la kısa sürecek bir evlilik yapar (1935 sonbaharında evlenir, 1937’de boşanır). 

Nurettin Topçu, bir süre (1948-1949) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde, Hilmi Ziya Ülken’in kürsüsünde “Eylemsiz Ahlâk” doçentliği yaptı, “Bergson” konusunda doçentlik tezi hazırladı. Fakat kendisine kadro verilmemiş ve muhtelif entrikalarla üniversiteye alınmamıştır. (Doçentlik tezi “Bergson”, daha sonra kitap hâlinde yayınlandı). İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne felsefe grubu hocası olarak tayini gündeme geldiyse de gerçekleşmedi, onun yerine Osman Pazarlı tercih ve tayin edildi.        

Paris’ten İstanbul’a döndükten sonra çocukluk arkadaşı esnaftan Sırrı Bey vâsıtasıyla devrin mânevî büyüklerinden Hâsib ve Abdülaziz Efendilerle tanışan Topçu, bu kişilerden hayatı boyu sürecek kadar etkilenir, Nakşî Şeyhi Abdülaziz Bekkine Efendi’ye intisap eder.           

Nurettin Topçu, 1975 Nisan’ında hastalandı. Hastalığının teşhisinde güçlük çekildi. Pankreas kanserine yakalandığı, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde, talebelerinden Tarık Minkari’nin yaptığı ameliyatta belli oldu. Topçu, 10 Temmuz 1975 günü hastanede vefat etti. Ertesi gün Fatih Camiî’nde kılınan cenaze namazından sonra Topkapı dışındaki Kozlu Kabristanı’na defnedildi.           

Bu satırların yazarının, hemşehri olmalarına rağmen, Topçu Hoca ile tanışma imkânı olmadı. Ama düşüncelerini yakından takip etti. Yaptıkları ve yazdıkları ile hakkında hüsn-ü şahâdette bulunmaktadır.

Biliyor ve inanıyorum ki, Topçu Hoca asla yalan söylememiştir. Dostlarına karşı vefâsızlık ve ihanette bulunmamıştır. Dünya malına tamah etmediği bilinmektedir. Emanete asla hıyanet etmemiştir. Kısaca, istikamet üzere yaşamış ve böylece terk-i hayat eylemiştir.           

Sosyal ve kültürel hayatımıza yazı ve eserleri ile yön veren Nurettin Topçu’dan söz edip eserlerinden bahsetmemek olmaz. Aslında Topçu’nun eserleri başlı başına bir yazı konusu ama hiç değilse onlardan bazılarının isimlerini burada anmakta yarar var: İsyan Ahlâkı (Doktora Tezi; önce Fransızca yazmış, sonra Türkçeye çevrilmiştir), Yarınki Türkiye, İslâm ve İnsan, Ahlâk Nizamı, İradenin Dâvâsı, Mehmed Âkif, Felsefe, Büyük Fetih, Bergson, Amerikan Mektupları, Düşünen Adam Aranızda, Ahlâk, Devlet ve Demokrasi, Sosyoloji, Millet Mistikleri. Psikoloji, Mantık, Mevlâna ve Tasavvuf, Reha, Kültür ve Medeniyet, Taşralı, Varoluş Felsefesi, Hareket Felsefesi, Var Olmak, Türkiye’nin Maarif Dâvâsı (Türk eğitim sistemi hakkında harika bir eserdir)…

Topçu Hoca’nın makalelerinin yayınlandığı ve bizzat kendisinin yönettiği bir de “Hareket” adlı dergisi bulunmaktadır. Hareket Dergisi, başlı başına bir mekteptir.