“OSMANLI”; adı, sanı, geride bıraktıkları ile bir
ahlâk ve medeniyetin devlet olmuş mevcûdudur. Yıkılışına zemin hazırlayan iç ve
dış düşmanlar, önce Osmanlı’nın rûhuna yani İslâm’a, İslâm’ın değerlerine,
öncelikle ahlâkına saldırmışlardır. Osmanlı ayakta kaldıkça, sonuç
alamayacaklarını anlayınca, “hasta adam” paranoyası ile üstüne çullandılar ve
emellerine kavuştular.
Şu bir gerçek:
Osmanlı Medeniyeti’nin temel unsurunu, çekirdeğini din yani muazzez, mübarek,
muallâ “İslâm” teşkil etmektedir. Kültür, sanat, teknik, kısaca hayatın tüm
alanlarında İslâm bulunmaktadır. Dolayısı ile toplumu, İslâm ve onun ahlâkî
değerleri ayakta tutmaktaydı. Azâmetli imparatorluğun mîrasına konan Türkiye,
hem “redd-i mîras” ederek, hem onun değerlerini yok sayarak hayat bulmak,
ayakta durmak istedi. Bu amaçla dine ve dinî hayata müdahale etti. Batı’ya
yöneldi ama Batılı da olamadı. Dinle çatışmaya girdi. “Oh, başardık” derken,
nesillerin rûhunda mevcût tohumlar yeşerdi ve dirilişe yöneldi. Din ve ahlâkla
savaşmayı kendine ilke edinen dikta hükûmetleri, eğitim yoluyla kendilerine
azat kabul etmeyen kapıkulu nesiller yetiştirdiler. İslâm dini, nesillerin
gözünden bir hazîne gibi saklandı.
Hâlbuki Hazreti
Âdem ile başlayan hak ile bâtıl mücadelesi artarak devam ediyordu. Hâlâ bu
mücadele sürmektedir...
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yeni nesillerin küfre karşı mücadelesinde samîmiyet ve inançla duran çok sayıda isimsiz kanaat önderi, münevver ve kahraman bulunmaktadır. Böyle bir sıralamada isminden ilk söz edilecek kişi, Mehmed Âkif’imizdir. İslâm’ın anlaşılmasında ve yeni nesillerce benimsenmesinde hiç şüphesiz Mehmed Âkif’in hizmeti, gayreti ve emeği asla inkâr edilemez. Necip Fazıl da üzerinde durulması gereken bir büyük insan elbette. Ama gelinen bugünkü noktada Nurettin Topçu’nun nesillerin düşüncesinde ve olgunlaşmasında müstesna bir değeri vardır.
Nurettin Topçu kimdir?
Çağdaş Türk
düşüncesinin, felsefe alanında yetişmiş olmakla beraber tarihten tasavvufa,
estetikten sosyoloji ve psikolojiye, bütün bu alanlardaki birikimini yansıttığı
“ideal toplumsal düzen” arayışlarına kadar çeşitli konularda fikir serdetmiş ve
eser vermiş en özgün düşünürlerindendir Topçu. Yaşadığı yıllar, içine doğduğu
problemler bakımından Türk toplumunun en köklü değişimleri geçirmekte oluşu
hasebiyle, milletinin mukadderatını ilgilendiren her konu, onun da fikrî ve
felsefî meselesi olmuş, bu mânâda bir eğitimci olmanın ötesinde, filozof
şahsiyetiyle temâyüz etmiştir.
Nurettin Topçu…
İstanbul, 7 Kasım 1909 doğumlu… Baba tarafından Erzurumlu “Topçuzâdeler” Ailesine
mensuptur. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında
orduda topçuluk vazifesi ifa ettiği için kendilerine bu lâkap verilmiştir.
Ailenin tek evlâdı olan ve küçük yaşta yetim kalan babası Topçuzâde Ahmet
Efendi, alaftarlık (tahıl alım satımı) yaparak aileyi geçindirmeye çalışır.
Daha sonra Erzurum’un tanınmış zenginlerinden Gülü Bey’in yardımıyla canlı
hayvan ticâretine başlar; Doğu Anadolu ve bilhassa Erzurum yöresinden topladığı
koyunları İstanbul’a götürüp satarak işini genişletir. Nihâyet İstanbul’da bir
yazıhâne tutar. Zamanla Tahtakale’de bir han (Erzurum Hanı) satın alan Ahmet
Efendi, İstanbul’a yerleşir. İlk evleri, Süleymaniye Deveoğlu yokuşu, Hatap
Kapı Sokağı’nda bir ahşap binadır. Nurettin Topçu, Süleymaniye’deki bu evde
doğar (7 İkinciteşrin 1909).
Topçu’nun ninesi,
Eğinlidir. Liseden mezun olan Topçu, kendi kendine Avrupa’da tahsil imtihanlarına
girer ve kazanır (1928). Hamdi Akverdi, Vehbi Eralp ve Ziya Somar gibi şahıslarla
birlikte Fransa’ya gider.
Topçu, önce
Fransızca öğrenmek ve lise fark derslerini tamamlamak için Aix Lisesi’ne
kaydedilir. Daha sonra etkileneceği filozof Maurice Blondel’i bu lise döneminde
tanır. Bir müddet Aix Fakültesi’ne de devam eder. İki sene sonra Strasbourg’a
geçer. Üniversitede felsefe tahsil eder. Ahlâk kurlarını tamamlar, sanat tarihi
lisansı yapar. Kendisinden önce Paris’e giden Remzi Oğuz Arık, Ziyaeddin Fahri
Fındıkoğlu, Cevdet Perin ve Bedrettin Tuncer’le tanışır. Daha sonra bu
şahıslarla, bilhassa Remzi Oğuz ve Ziyaeddin Fahri ile yakın münasebetleri,
dostlukları olacaktır.
Tezini bitirdikten
sonra, 1934 yazında yurda döner. Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmeni
(filozofi stajyeri) olarak göreve başlar ve içtimaiyat (sosyoloji) dersi
okutur.
Birinci TBMM’de
Erzurum Milletvekili ve Muhalif Grup önderi Hüseyin Avni Ulaş, ailenin baba
dostudur. Çemberlitaş’taki eve sık gelir gider. Topçu, küçük yaştan itibaren bu
zâtın fikir dünyası, tavrı ve hitâbetinin tesiri altında kalmıştır. Yurda
döndükten bir yıl sonra, Hüseyin Avni Ulaş’ın kızı Fethiye Hanım’la kısa
sürecek bir evlilik yapar (1935 sonbaharında evlenir, 1937’de boşanır).
Nurettin Topçu,
bir süre (1948-1949) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde, Hilmi Ziya
Ülken’in kürsüsünde “Eylemsiz Ahlâk” doçentliği yaptı, “Bergson” konusunda doçentlik
tezi hazırladı. Fakat kendisine kadro verilmemiş ve muhtelif entrikalarla
üniversiteye alınmamıştır. (Doçentlik tezi “Bergson”, daha sonra kitap hâlinde
yayınlandı). İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne felsefe grubu hocası olarak
tayini gündeme geldiyse de gerçekleşmedi, onun yerine Osman Pazarlı tercih ve
tayin edildi.
Paris’ten
İstanbul’a döndükten sonra çocukluk arkadaşı esnaftan Sırrı Bey vâsıtasıyla
devrin mânevî büyüklerinden Hâsib ve Abdülaziz Efendilerle tanışan Topçu, bu
kişilerden hayatı boyu sürecek kadar etkilenir, Nakşî Şeyhi Abdülaziz Bekkine
Efendi’ye intisap
eder.
Nurettin Topçu,
1975 Nisan’ında hastalandı. Hastalığının teşhisinde güçlük çekildi. Pankreas
kanserine yakalandığı, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde, talebelerinden Tarık
Minkari’nin yaptığı ameliyatta belli oldu. Topçu, 10 Temmuz 1975 günü hastanede
vefat etti. Ertesi gün Fatih Camiî’nde kılınan cenaze namazından sonra Topkapı
dışındaki Kozlu Kabristanı’na
defnedildi.
Bu satırların
yazarının, hemşehri olmalarına rağmen, Topçu Hoca ile tanışma imkânı olmadı.
Ama düşüncelerini yakından takip etti. Yaptıkları ve yazdıkları ile hakkında
hüsn-ü şahâdette bulunmaktadır.
Biliyor ve
inanıyorum ki, Topçu Hoca asla yalan söylememiştir. Dostlarına karşı vefâsızlık
ve ihanette bulunmamıştır. Dünya malına tamah etmediği bilinmektedir.
Emanete asla hıyanet etmemiştir. Kısaca, istikamet üzere yaşamış ve böylece terk-i
hayat
eylemiştir.
Sosyal ve kültürel
hayatımıza yazı ve eserleri ile yön veren Nurettin Topçu’dan söz edip
eserlerinden bahsetmemek olmaz. Aslında Topçu’nun eserleri başlı başına bir
yazı konusu ama hiç değilse onlardan bazılarının isimlerini burada anmakta
yarar var: İsyan Ahlâkı (Doktora Tezi; önce Fransızca yazmış, sonra Türkçeye
çevrilmiştir), Yarınki Türkiye, İslâm ve İnsan, Ahlâk Nizamı, İradenin Dâvâsı,
Mehmed Âkif, Felsefe, Büyük Fetih, Bergson, Amerikan Mektupları, Düşünen Adam
Aranızda, Ahlâk, Devlet ve Demokrasi, Sosyoloji, Millet Mistikleri. Psikoloji,
Mantık, Mevlâna ve Tasavvuf, Reha, Kültür ve Medeniyet, Taşralı, Varoluş
Felsefesi, Hareket Felsefesi, Var Olmak, Türkiye’nin Maarif Dâvâsı (Türk eğitim
sistemi hakkında harika bir eserdir)…
Topçu Hoca’nın makalelerinin yayınlandığı ve bizzat kendisinin yönettiği bir de “Hareket” adlı dergisi bulunmaktadır. Hareket Dergisi, başlı başına bir mekteptir.