Bir nefes sıhhat ve çörekotu

Büroma geldiğinde, üç yıla yakın süredir hiç aksatmadan çörekotu kullandığını söyledi. “Peki, ne buldun, ne gibi sonuçlar elde ettin?” dediğimde, “Osman Bey, şeker hastalığından dolayı organlarımda oluşan hasarların tamamını ortadan kaldırdı!” dedi. Bu, hayretimin bir kat daha artmasına sebep oldu.

BİR hadislerinde Efendimiz (sav) buyurmuşlar ki, “Şu kara taneyi (çörek otunu) kullanın; ölümden başka her şeye devadır”. Her hadisin kıymetini biliyor ve inanıyorum, ancak ayne’l-yakîn tecrübe ile bu uygulamaya şahsen şahit değildim.

“Bir vakit de İbrahim, ‘Ya Rabbi, ölüleri nasıl dirilteceğini bana gösterir misin?’ demişti. Allah, ‘Ne o, yoksa buna inanmadın mı?’ dedi. İbrahim şöyle cevap verdi: ‘Elbette inandım, lâkin sırf kalbim tatmin olsun diye bunu istedim.’ Allah ona (dedi:) ‘Dört kuş tut, onları kendine alıştır. Sonra kesip her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra da onları çağır! Koşa koşa sana geleceklerdir. İyi bil ki, Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.’” (Bakara, 260) Bu ayet herkesin malûmudur. Bu ayette olduğu gibi, Peygamber Efendilerimiz bile inanmalarına rağmen kalben mutmain olmak için Rabbimizden örnek bir yaşanmışlık istediklerine göre, biz de kalbimizin mutmain olmasını isteme hakkına sahibiz ve öyle yapıyoruz.

***  

Bundan tahminen on yıl önce bir hemşehri dostumuz (O.İ.), bir gün evinde yatsı namazını kılarken, beynine pıhtı atması üzerine namazda yere yığılır ve İbni Sina Hastanesine kaldırılır. Yapılan müdahaleler sonunda vücut hasar almadan tedavi olup taburcu olur.

Bu dostumuz daha sonra bir gün büromuza uğradı. Gayriihtiyari şekilde konu bu mevzuya gelince, “Beyne atan pıhtı gibi, yine herhangi bir organa veya beyne tekrar pıhtı atma ihtimâli var, bir çözüm üretmelisin” deyiverdim. (Söyleyene değil, söyletene bakmak gerek.) “Ne yapayım, ne tavsiye edersiniz?” deyince, hâddim olmayarak kendisine çörekotunu tavsiye ettim. Düzenli bir insan olması hasebiyle her gün sabah namazında ilk iş olarak, hiçbir gün aksatmadan, bir çay kaşığı öğütülmüş çörekotu almaya başladı. Öyle ki, her gün, belki memurluktan kalma bir alışkanlıkla takım elbise giyen bir ağabeyimize olduğu için, ceketinin iç cebinde sürekli küçük bir poşette öğütülmüş çörekotu taşıyordu. Bunu neredeyse kendi kendisine bir sünnet yapmış ve düzenli kullanmaya ciddî bir özen gösterir olmuştu. (Çörekotu kullanmaya başladığında tahminen altmış yaşlarında idi.)

Bu düzenli çörekotu kullanma hassasiyetinin tahminen ilk birinci yılının sonrasında büroma geldiğinde, “Hiç aksatmadan kullanıyorum. Prostatla ilgili sorunlarım vardı, artık rahatım” dedi. Böylece çörekotunun düzenli kullanımında prostatta rahatlamaya vesile olduğunu öğrenmiş olduk. 

Bu olaydan aşağı yukarı bir yıl sonra (toplamda iki yıl) da, bu sefer çok sevinçli bir şekilde büroma gelip elini masanın üzerine koyarak, “Osman Bey, elime bak!” dedi. Baktım, bir şey yoktu. Heyecanlı bir şekilde tekrar tekrar, “Osman Bey, elime bak!” dedi. Tekrar baktım, bir şey yoktu. Heyecanla ve defalarca bu isteğini tekrarladı, ben de her seferinde “Abi, elinde bir şey yok!” dedim ve ekledim: “Lütfen ne olduğunu söyleyin de bizi merakta bırakmayın!” 

“Osman Bey, elimin üzerinde çocukluğumdan kalma, bir lira kadar bir yanık izi mevcuttu. Bir gün kalktım ki yanık izi yok olmuş.”

Bunu söyleyince, birlikte iki eline de detaylı bir şekilde baktık. Gerçekten yanık izi ortada yoktu. Bu, ilk örnek olayımız olmuştu.

Onun bu tecrübelerini öğrendikten sonra, doğal olarak, “Bir insanda bu sonuç ortaya çıktı diye herkeste aynı sonucu verme kuralı yok. Ayrıca elimizde bir örnek var, başka yok” diye düşünüp neredeyse hiç kimseye bu konuyu söyleyemedim. Tabiî yine böyle bir uygulama yapma yolunu da tercih edemedim.

O dostumuz on yıldır bu uygulamasına devam ediyor. O günden beri ciddî bir rahatsızlığına tanıklık etmedim. Hâlâ aynı hassasiyetle günde bir defa, midesine ilk gidecek gıda olarak çörekotunu kullanıyor ve bundan yarım saat sonra kahvaltısını yaparak güne başlıyor. Önemli yanı şu: Hiç ara vermeden, düzenli bir şekilde kullanmak… Bir de ya çiğneyerek ya da öğütülmüş olarak…

***  

İki üç ay önce malî müşavir olan başka bir arkadaşım (T.A.) büroma gelerek çörekotu ile ilgili yaşadıklarını anlatmaya başladı. Anlattıkları bana çok enteresan geldi.

Kendisi şeker hastası ve bu yüzden organlarında hasar oluşmaya başlamış. Bu hasarlar net bir şekilde ortaya çıkmaya başlayınca, o da aynı şekilde, kimden tavsiye aldı ise, her gün sabah namazında ilk iş olarak bir çay kaşığı çörekotu kullanmaya başlamış. Kahvaltıyı o da çörekotunu aldıktan yarım saat sonra yapıyormuş.

Büroma geldiğinde, üç yıla yakın süredir hiç aksatmadan çörekotu kullandığını söyledi. “Peki, ne buldun, ne gibi sonuçlar elde ettin?” dediğimde, “Osman Bey, şeker hastalığından dolayı organlarımda oluşan hasarların tamamını ortadan kaldırdı!” dedi. Bu, hayretimin bir kat daha artmasına sebep oldu. (Dostumuz tahminen elli yaşlarında.) Söylediği diğer şeylerse şunlar: “Hasarlı dokular onarılıyor. Ancak kişi iki sene aç karnına düzenli olarak çörekotu yerse doku hasarları kendiliğinden geçer. Yara oluşumlarında en önemli sıkıntı, yaranın geç kapanmasıdır. Çörekotu düzenli tüketilirse doku yapımı kolaylaşacaktır.”

Şeker hastası dostum, şeker hastalığı ile ilgili ilâve bir sürü şey söyledi ancak konumuz şeker hastalığı değil. Zaman kaybetmeden konumuza devam edelim…  

 

Bu bilgileri de alıp gözümün önünde aynı uygulamaya sahip iki örnek olunca, bu sefer ara ara alternatif tıpla ilgili istişarelerde bulunduğum bir hemşehrime (H.P.) bu durumu açtım: “Ağabeyim, elimde böyle iki örnek mevcut ve ikisine de kulaklarımla ilk elden şahit oldum. Ve bütün olanları ilk ağızdan dinlemiş oldum. Sen bu konuda bir bilgiye sahip misin?” Kendisi hiç şaşırmadı. Söylediklerim onu hayrete de düşürmedi ve bana başka bir örnek anlattı. Bu örneğe göre, dört yıl süren çörekotu kullanımı sonucunda beni bir sefer daha hayretlere düşüren ve benim dinlediklerimden daha da enteresan bir durumla karşılaştım. Örneğin ne olduğunu kendisinden izin alamadığım için buraya yazamıyorum. Ancak yöntem aynı, kullanım şekli aynı ve neredeyse sonuçlar da aynı. Bu yüzden bendeki kanaat, çörekotunun hücre yenileyici bir özelliği olduğu yönünde (Allah-u âlem). 

Her şeyin en iyisini Âlemlerin Rabbi olan Allah (cc) iyi bilir. Dinlediklerimin bir sonuca varmak için yeterli sonuçlar verip vermediğini, uzmanlık alanım olmadığı için değerlendirme yeterliliğine sahip değilim. Özellikle bu ve benzeri sağlıkla ilgili konularda üniversitelere ve araştırma merkezlerine Sağlık Bakanlığı’nın fırsat ve imkân sağlayarak ciddî incelemeler yaptırması gerekir.

***

Diğer bir konu ise şu: Biz tabip hekim olmadığımız için bu uygulamaları hiç kimseye tavsiye etme veya uygulama yeterliliğine sahip değiliz. Dolayısıyla şahitliklerimizi tarihe not düşerek bu gibi konularda araştırma yapan araştırmacıların ilgi alanına girmesini istiyoruz. Uygulamak veya kullanmak isteyen fakat sağlık yönünden herhangi bir rahatsızlığı olanların doktorlarına danışmadan böyle bir uygulamaya başlamamaları önemli. Biz bu sorumluluğu hiçbir şekilde almıyoruz, alamayız. Kimse böyle bir sorumluluğu almamalı.

Tabiî bir bilgiyi kendi üzerimizde uygulama yetkimiz var. Şahsen bu bilgiyi iki aydır uygulamaya başladım. Düzenli bir şekilde, sabah aç karnına bir çay kaşığı çörekotunu çiğneyerek tüketiyor ve bundan en az otuz dakika sonra kahvaltı ediyorum. Yaş elli dokuz. Faydasını görürsem yine sizlerle paylaşacağım inşallah. Şahsen gençlerin böyle bir uygulamaya ihtiyaçları olduğu kanaatinde değilim. Belli bir yaş üzeri olan ve vücutta ileri yaş itibarıyla doku hasarları olan insanlar açısından bu bilgiler önemlidir diye düşünüyorum.

Allah’a emanet…