ÜÇ beş gün evvel, 46
yıldır kapalı tutulan ve neden kapalı tutulduğunu kimsenin bilmediği “Kapalı
Maraş’ın” kapıları açıldı. Elhamdülillah!
Demek
ki, istenirse Maraş açılabiliyormuş ve açılınca da kıyamet kopmuyormuş. “Maraş”
dediğimize de bakmayınız, açılan sadece sahil şeridi. Kalan kısımlar -nedendir
bilinmez- bir süre daha kapalı kalacak sanırım.
Maraş
açılınca, Rum Kesimi, kabasına raptiye batmış gibi âh u figânla zıplayıverdi. Yunanistan’ı
anlatmaya gerek yok, kırmızı görmüş boğaya dönüverdi.
Avrupa
Birliği (AB), bir panikle toplanıp Türkiye’den bu kararın gözden geçirilmesini
talep etti. Türkiye’den talep ediyorlar, zira onlara göre KKTC diye bir devlet yok
çünkü.
Birleşmiş
Milletler (BM), bölgede tek taraflı adımlardan kaçınılması çağrısında bulundu.
Öyle ya, Maraş’ı açarken başka “taraflara” da danışmamız gerekiyordu herhâlde.
Rusya,
Maraş’ın açılmasından ciddî endişe duyduğunu açıkladı ve bu kararın “kabul
edilemez” olduğunu bildirdi.
Bu
karar ardından KKTC’de hükûmet krizi baş gösterdi ve HDP, pardon HP (Halkın
Partisi) koalisyondan çekilerek hükûmetin düşmesine neden oldu.
Yani
ortalık toz duman!
İşte
böyle bir atmosferde ana muhalefet partimizin Genel Müdürü, affedersiniz Genel Başkanı
Kemal Bey, Ali Babacan’ı, etrafında buluşulacak “ilkelere” davet etmek üzere DEVA
Partisi’ne bir ziyaret gerçekleştirdi.
“İlkeler”
dediğimize de bakmayınız. Tek bir ilke var aslında: Erdoğan düşmanlığı!
Kimi
zaman Erdoğan düşmanlığı ile ülke düşmanlığı birbirine karışıyor ama neyse, konumuz
bu değil...
Mezkûr
toplantı sonrası Kılıçdaroğlu ve Babacan, basın toplantısı düzenliyorlar. Bir
gazeteci soru soruyor: “Bugün Kapalı
Maraş’ın sahil kısmı 46 yıl sonra yeniden açıldı. Bu konuya ilişkin bir
değerlendirmeniz olacak mı efendim?”
İki
siyâsi de boş boş birbirine bakıyor. İkisi de birbirini kolluyor cevap vermemek
için. Kılıçdaroğlu kem küm yapıyor: “Pardon,
Kapalı Maraş?”
Gazeteci
her iki siyâsinin aciz durumunu görüp sufle veriyor: “Kıbrıs’tan bahsediyorum…”
Kılıçdaroğlu,
gündemden ve gelişmelerden o kadar bîhaber ki bu kopyayı bile alamıyor, acziyet
içerisinde sorusunu yineliyor: “Maraş?”
Gazeteci
canhıraş, durumu kurtarmaya çabalıyor yeniden: “Kıbrıs efendim, Kapalı Maraş…”
Genel
Müdür “Anladım” diyor ama anlamadığı ve dünyanın konuştuğu bu konudan ne denli uzak
olduğu o kadar belli ki…
Tamam,
ilkelerde buluşalım da dünya görüşünden, vizyondan ne haber arkadaş? Seçmene
sunabileceğiniz sadra şifâ bir vizyonunuz da var mı?
Haksızlık
da etmeyelim, “Hiç vizyon yok” dersek yanlış olur. Vizyon şu: Sağlıklı olanları
hasta etmemek, hasta olanları tedavi etmek… “Bu kadar basit”!
Ha,
bir de her oyunda yeni kâğıt açarak pişpirik oynayanları virüsten korumak…
“Oyunculardan
birisi Koronalıysa ne olacak?” diye sormayın sakın, bu tartışma “megri megri”de
biter.
Kemal
Bey’e Kapalı Maraş’ı bilemedi diye fazla da şeetmemek lâzım. Zira kendisine
göre İzmir Akdeniz’in, Mersin de Güneydoğu’nun incisi olan şehirlerimiz.
Her
malın bir alıcısı oluyor işte, yapacak bir şey yok! Alan râzı, satan râzı.
***
Maraş’ın
açıldığı gün bir tartışma programını takip ediyorum… Yıllarca “yandaş medyanın”
ekmeğini yedikten sonra bir seçim arefesinde HDP’ye oy vereceğini açıkladığı
için kanaldan kovulan Sevilay Yılman (Yükselir) da “Bir Maraş’ımız eksikti! Her
tarafımızda problemler, çatışmalar varken Maraş’ı açmanın sırası mıydı?” diye
sordu.
“Sordu”
dediğime de bakmayınız, “Höykürdü” desek daha yerinde olur. Öyle ya, bir 46 yıl
daha bekleyebilirdik. Ne acelemiz vardı ki?
Düşününüz
ki, bir ev satın almışsınız, bir odası kilitli, girmenize izin vermiyorlar.
Yıllar sonra tepeniz atıyor, kapıya tekmeyi basıp tapusu size ait kendi
evinizin yine kendinize ait odasına giriyorsunuz. Birileri de gelip o odaya
neden girdiğinizi soruyor ve o odadan çıkmanızı istiyor. Ne yapardınız?
Ayasofya
90 yıl sonra neden bugün açıldı?
Kapalı
Maraş 46 yıl sonra neden bugün açıldı?
Azerbaycan
30 yıl sonra Karabağ’ı almak için neden bugün hamlede bulundu?
Doğu
Akdeniz’de 90 yıl sonra neden bugün “Ben de varım” diyoruz?
Yüz
yıl sonra neden bugün yine Libya’dayız?
İlâ-âhir…
Tüm
bu soruların tek cevabı var aslında: Türkiye, henüz bugün ayağa kalkıyor,
narkozdan kurtuluyor, kudretinin farkına yeni yeni varıyor.
Tamam,
elin Yunan’ı, Fransız’ı, Rus’u, Evropalısı, Amerikalısı, Ermenistanlısı bu
durumdan rahatsız da… Sizin derdiniz nedir birader? Sayıyla mı verdiler sizi?
Bu
ilkesizlikle, ormanlarımızla birlikte Hatay’ı da yakanlarla bile “ilkeler
etrafında” buluşursunuz siz! Ne de olsa ilke-definiz Erdoğan, ileri!
Göreyim
sizi!
Kalınız sağlıcakla efendim.