
Z kuşağı, genel
olarak 2000’li yıllar ve sonrasında dünyaya gelen kuşak olarak bilinse de, bu
kuşağın yaş aralığı 90’lı yıllara kadar uzanmaktadır. Peki, tam olarak nedir Z
kuşağı? Özellikleri ve beklentileri, olumlu veya olumsuz yönleri, topluma
getirileri veya götürüleri nelerdir?
“Z
kuşağı” dediğimiz nesil, tam olarak milenyuma yakın ve sonrasına tekabül eden
tâze gençliği tarif eden, yüzeysel gibi duran fakat derininde keşfedilmeyi
bekleyen birçok anlama sahip bir ifadedir. Gelişen ve gelişmekte olan teknoloji
ile iç içe yaşayan bu nesil, “internet kuşağı” olarak da ifade edilebiliyor.
Z
kuşağı gençliği bugün genç nüfusun hemen hemen büyük bir bölümünü
oluşturmaktadır. Bu nedenle ileriye dönük anlamda bu kuşağın özelliklerini
irdelemek ve toplumun geleceğini oluşturan bu kitleye yönelik ihtiyaçları
belirlemek ve en önemlisi de bu doğrultuda yatırımlar düzenlemek, geleceğimiz
açısından aşırı önem arz etmektedir.
Ufak
bir karşılaştırmaya gittiğimizde, bundan yaklaşık 30 yıl önce evimize aldığımız
elektronik bir eşyanın kullanımını kavramak ve onu kabullenmek uzun bir
süremizi alırken, gözlerini teknolojinin içine açan Z kuşağı için bu durum
oldukça gülünç bir olay olarak görülmektedir. Z kuşağı çocukları, ellerine
alacakları her türden teknolojik malzemeyi hiç zorlanmadan kullanabilmekte ve
buna devasa bir hızda uyum sağlayabilmektedir.
Hayatlarının
her alanına teknolojiyi dâhil eden bu kuşak, teknolojisiz bir yaşam
düşünememektedir. En önemlisi de, bunu kendileri açısından bir bağımlılık
olarak değil, normal hayatın olması gereken koşulları olarak görmektedirler. Bu
kuşak, sosyal anlamda olması gereken her şeyi teknolojik ortama atfeder. Öyle
ki, oyun oynama, ödev yapma, arkadaşlık iletişimi ve ilişkileri, internet
üzerinden film, video gibi daha birçok şeyi bu şekilde kolayca elde
edebilmektedirler.
Z
kuşağı bireyleri teknolojik aletlerle bütünleşmişlerdir. Özellikle akıllı
telefonlar ve tabletler onlar için hayatın ayrılmaz birer parçasıdırlar. Sosyal
medyayı kullanma yaşı ise mevcût duruma paralel olarak ortaokul yaşına kadar
düşmüştür. Hattâ bir genelleme yapacak olursak, şimdiye kadarki nesiller
arasında el, göz, kulak ve benzeri motor beceri faaliyetleri en çok gelişen nesildir.
Tabiî ki bu durum, beraberinde dikkat ve odaklanma problemleri gibi
olumsuzlukları da getirmektedir. Geleneği ve gelenekten yana olan her şeyi
reddeden bu kesim, geleneksel eğitimden yana da değildir. Daha yenilikçi, daha
aktif olarak katılım sağlayacakları bir eğitim modeli ilgilerini çekmektedir.
Teknolojinin
onlara sunduğu yenilik ve çeşitlilikle beraber oldukça doyumsuz ve
kararsızdırlar. Birçok şeyi kolay elde ettiklerinden dolayı sabırsız ve daha yüzeysel
düşünen bir nesildir. Mâneviyattan daha ziyâde maddiyata yönelmiş, modernizm
akımı içinde bir kimlik kazanmaya ve kendini ispatlamaya çalışan bir kuşak... Bu
gelecek yetişkin nesli, başka bir ifadeyle bir sonraki tüketici nesil, bir
yandan da büyük markaların ilgi odağı durumunda. Büyük markalara sahip
şirketler, pazarlama stratejilerini daha uygun hâle getirebilmek için bu neslin
alışveriş alışkanlıklarını, internet kullanımlarını ve dünyaya bakış açılarını
daha iyi anlamaya çalışıyorlar.
Artık
günümüzde bu nesli daha yakından tanımak ve onların görüş farklılıklarını
anlamlandırma adına sosyal bilimler, farklı alanlarda birçok araştırma yapıyor.
Sosyal ilişkiler, bilişsel farklılıklar, eğitim-öğretim ve benlik anlayışı
üzerinde çalışmalar, başlıca konular arasında.
Z
kuşağını ayırt eden en önemli fark, “iletişim düzeyleri”. Z kuşağında yüz yüze
ve sözel ifadelerin yerini çoğunlukla yazılı ve görsel mesajlar almış bulunuyor.
Dolayısıyla bu durum kendi hâlinin gösteriminde, duygu ve düşüncelerin
psikolojik işleyişinde ve dolayısıyla iletişim üzerinde olumsuz bir etki
oluşturuyor. Çünkü gösterilmeye çalışan kendi hâli mevcût durumlar ile
(internet ortamı gibi) gösterilmeye çalışıldığından, duyguların ifade
edilmesinin ve yaşanmasının engellendiği bir ortama maruz kalınıyor.
Tüm
bunlar, insan olarak duyguların yaşanmamasına, yaşananlarınsa
içselleştirilememesine sebep oluyor. Bu da diğeriyle kurulan iletişimde
aksaklıklara neden oluyor. Yine bir karşılaştırma yapalım: Bir önceki nesilde
yaşananlar ve duygular arasında teknolojik aygıtlar bulunmuyor ve bu nedenle bu
tür bir kopukluk yaşanmıyorken, önceki nesiller, yakın ve samîmi ilişkilerin
nasıl kurulacağına dair hem daha fazla sosyal beceriye, hem de çevreye
sahiplerdi. Z kuşağında ise sürekli olarak kendini gösterme arzusuyla
şekillenen bir iletişim şekli doğuyor ve bu durumda Z kuşağını öteki odaklı bir
iletişim değil, kendisi odaklı olan bir iletişime sürüklüyor. Olaylara bakış
açıları da bu düzen içinde devam ediyor. Yani yaşanan her olayın sadece popüler
yanına odaklanarak görüş oluşturuyor Z kuşağı. Bu bağlamda gündelik sorunları
fazla önemsemeyen ve önemsenmesi gerekenleri ise sosyal medya aracılığı ile
fark eden bir bakış açısına sahip oluyor.
Sonuç
olarak Z kuşağı insanları, teknolojinin ve ekonomik rahatlığın getirdiği hayata
bakış ve yorumlama tarzı ile tamamen bir rahat dünya düzenine göz açtıklarından
dolayı birçok şeyin değersizleştiği bir anlayışla hayata bakmaktadırlar.
Günümüzde
hâlâ geçerliliğini koruyan bir ifade var; Francis Bacon’a ait olan “Bilgi,
güçtür” ifadesi... Bu cümleden yola çıkarsak, Z kuşağı için bilgiyi elde etmek
güç değil artık. Çünkü bilgi, artık çok kolay ulaşılabilir hâlde. Hattâ bir
şeyi biliyor olmak, bu nesil için çok önemli değil. Dolayısıyla diyebiliriz ki,
bilmenin değersizleştirildiği bir değişim yaşıyoruz. Bu tür değişimin
insanlığa, bilime ve geleceğe ne tür etkileri olacağını yaşayarak göreceğiz.