TEKNOLOJİNİN baş döndürücü bir
hızla ilerlemesi, bir yandan uzmanlık alanlarını çok daha spesifik hâle
getirirken, diğer yandan ise beceri gerektiren çok sayıda alanın iç içe
geçmesine sebebiyet verdi. Öyle ki, artık tek bir alanda uzman olsanız bile
uzmanı olduğunuz alanla bir şekilde entegre olmuş diğer alanlara dair bilgi
sahibi olmanız gerekir.
Kısacası,
günümüzde gerek iş hayatı, gerekse sosyal hayat, artık tekli becerilerden
ziyade çoklu becerilere sahip olmayı zorunlu kılıyor.
Ne
kadar fazla çoklu beceriye sahip olunursa, o kadar çok rağbet görüyor insan.
Çoklu becerilere sahip olmak, beraberinde maddî olanakları da getiriyor. Fakat
bazı insanlar var ki, çoklu becerilere sahip olmalarına rağmen bu becerilerini
maddiyata dönüştürme konusunda çok becerikli değiller.
Faruk
Usta da bunlardan birisi. Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında aldığı yaradan dolayı
Kıbrıs gazisi olan ve memleketim olan Erzurum Narman’da yaşayan Faruk Usta, tam
bir ustadır. Öyle tek bir alanda da usta değildir. Faruk Usta, su tesisatından
sıvaya, demirden kalıba, elektrikten çatıya, kaynak işlerinden ağaç işlerine,
mimariden her türlü alet edevat tamirciliğine kadar çok geniş bir alanda
ustalığa sahip.
Üstelik
bu ustalık, profesörlük boyutunda. Öyle ki, diploması olmamasına inşaatlarda
bazen mimarların yahut inşaat mühendislerinin çözmekte zorlandığı sorunları
dahi tereyağından kıl çeker gibi çözebilecek derecede donanımlıdır. Yani Faruk
Usta, yerinde bir mimar, yerinde bir inşaat mühendisi, yerinde ise elektrik
mühendisidir. Faruk Usta’nın yaptığı bir işin falso verdiği görülmemiştir. Ömürlük
iş yapar yani…
Bir
tek çürük yumurta, tüm sepeti çürütür
İş
sahibi yapmak istediği işi söyleyince, Faruk Usta, hangi malzemelerin
kullanılacağından işin nasıl ilerleyeceğine kadar her türlü detayı plânlar. Ve
plânın dışına çıkmaz. Diyelim ki işveren, Faruk Usta’nın kullandığı
malzemelerden biri yerine düşük maliyetli başka malzeme almak isterse, Faruk
Usta, işin ne kadar maddî getirisi olursa olsun o işi yapmaz. Çünkü tek bir
çürük yumurtanın sepetteki tüm yumurtaları çürüteceğini bilir. Genelde de başka
ustaların yaptığı ama çürük yumurta kullandığı için sağlam yumurtaları da
çürüten işlerini düzeltmek Faruk Usta’ya düşer. Bu kimi zaman bir inşaatın
sıvası olur, kimi zaman bir evin su tesisatı, kimi zaman elektrik tesisatı, kimi
zamansa çatı… Bazen koca köyün su şebekesi ya da kanalizasyon altyapısı dahi
olur, Bazen de bir konut projesi...
Fakat
Faruk Usta’nın eli biraz ağırdır. Daha doğrusu, Faruk Usta’ya yöneltilen tek
eleştiri budur.
Faruk
Usta çok da merhametlidir. Meselâ sadece insanlara yardım etmez. Cebinden harcadığı
parayla ekmek ya da yemek alıp sokak hayvanlarını besler. Sokak hayvanlarının
Faruk Usta’yı gördüğünde gözlerine yansıyan ışıltıyı ben hiçbir sevinç
gösterisinde görmedim. İş sahibi ihtiyaçlı biri ise, Faruk Usta ya ücret almaz
ya da çok az ücret alır. Bazen cebinden bile harcadığı olur.
Yani
Faruk Usta, çok sayıda üst düzey beceriye sahip olmasına rağmen bu becerileri
maddiyata dönüştürme konusunda becerikli değildir. “Hatta becerikli olmadığı
tek şey budur” dersek abartmış olmayız.
“Çöpte
yokum, çorapta varım”
Faruk
Usta, merhametli olduğu kadar vicdanlı ve adildir de. Haklıysa sonuna kadar
mücadelesini verir. Kıbrıs gazisi olduğundan, iş yaparken Kıbrıs Barış Harekâtı’nda
yaşadıklarını anlatır. Ya da anlatması istenir. Yani Faruk Usta, ustalığının
yanı sıra hikâye anlatımında da mahirdir. Hem de nüktedan biridir. Anlatım
biçimi çok öğreticidir. Bu hikâyelerden biri de “Çöpte Yokum, Çorapta Varım” hikâyesidir.
Bu
hikâyeyi çocukken dinlemiş ve çok etkilenmiştim…
Kıbrıs
Barış Harekâtı sırasında Faruk Usta’nın da olduğu bölüğe çorap dağıtılır. Fakat
Faruk Usta’nın anlatımına göre, çoraplar başta tam gelmiş olmasına rağmen biri
fazladan çorap almıştır. O nedenle Faruk Usta’nın bulunduğu 10 kişilik kısma 9
çorap düşer. Fakat Faruk Usta çorapların tam geldiğini ama birisinin bir çift
çorabı fazladan aldığını bilmektedir. Fakat bunu açıkça söyleyip çorabı alan
kişiyi mahcup etmek istemez.
Çoraplar
dağıtılırken bir kişinin çoraptan feragat etmesi istenir. Ama kimse feragat
etmek istemez. Üstelik bu durumdan dolayı bölükte huzursuzluğun baş gösterme
ihtimâli vardır. En sonunda çoraplar dağıtılır. Faruk Usta başta çorap
alabilecekken, çorabı almayıp kendine verilen çorapları arkadaşlarına vererek
kendisi son üçe kalır. Fakat geriye iki çorap kalmıştır. Komutan bir çöp
parçası çıkararak kura çekilmesini ister. Faruk Usta ileri atılır ve “Komutanım,
ben çöpte yokum” der. Komutan, “Tamam, o zaman çorapları diğer iki askere
verin” der. Faruk Usta gene ileri atılır, “Komutanım, ben çöpte yokum ama
çorapta varım” der. Komutan, “Faruk, ne demek çöpte yokum, çorapta varım? İki
çift çorap var ama siz üç kişisiniz. Kura çekmemiz gerek” der.
Faruk
Usta yeniden, “Komutanım, ben çöpte yokum, çorapta varım” der. Komutan, Faruk
Usta’nın mizacını, merhametini ve Faruk Usta’nın arkadaşları için rahatça bir
çift çoraptan vazgeçeceğini bilir. Çünkü Faruk Usta, savaş sırasında çok zaman
kumanyasını yemeyip arkadaşlarına vermiştir. Bu nedenle Komutan, Faruk Usta’nın
bu direncinin arkasında başka şey olduğunu anlar ve onunla konuşur. Faruk Usta,
“Kiminin iki ayağı ama dört çorabı var” deyince, Komutan, birisinin fazladan
çorap aldığını anlar. Alan kişinin belli olmayacağı bir yöntemle çorap bulunur.
Böylece kimse çorapsız kalmaz ve bölükte olası huzursuzluktan kurtulur. Üstelik
Faruk Usta, çorabı alan kişiyi ifşa etmez.
Yetmişine
merdiven dayamasına ve elinden binbir türlü iş gelmesine rağmen maddiyata önem vermeyen
Faruk Usta, yaşadığı yer olan Narman’a bağlı 46 mahallenin hepsinde iz bırakan
işler yapmıştır. İstanbul’dan Antalya’ya kadar çok sayıda yerdeki inşaat
alanlarında da Faruk Usta’nın ismi efsaneleşmiştir.
Faruk
Usta, babacan tavrı, merhameti, vicdanî hassasiyetleri, adalet duygusu ve
nüktedan kişiliğiyle de yaşlısından gencine ve de almasını bilene çok şey
öğretmiştir.
Ülkemizin
Faruk Usta gibilerine çok ihtiyacı var. Hem iş hayatında, hem de sosyal
hayatta…