Bir kere daha muhalefete akıl vereyim

Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Bakınız ve siz de deneyiniz: Şak, şak, şak. Erdoğan karşısında olan kim varsa, hepsi birleşsin. “Hisseli Başkanlık Sistemi” diye bir isim de benden hediye olsun. Nasıl ki şirketlerde yüzde bir, yüzde beş, yüzde on gibi hisseler mümkün, burada da o şekilde yönetim sistemi kurulup yürütülebilir. Herkes hissesi kadar konuşur…

AYLAR boyunca erken seçim istediler ama kimin aday olacağına dair en ufak bir açıklama yapan çıkmadı. Çıkamazdı da. Yedi kocalı Hürmüz’ün kadrosu daha dar sayılır da ondan.

Kemal Bey bir gün aday olacakmış gibi konuşuyor, bir gün değilmiş gibi…

Meral Hanım çok istekli ama ortaklarını razı etmek kolay değil.

Yüzde 1’lik oyu olmasına rağmen aday gösterilse, Temel Dayı hiç tereddüt etmez.

Millet İttifakı içinde aday olabileceği düşünülen ve bir şekilde ismi geçen kim varsa, hepsi kendini o mâkâma lâyık görüyor.

“Halkın Düşmanı Parti” olarak anılan ve düşmanlığını yıllar içinde çok iyi ortaya sermiş olan terör örgütünün elemanları, kendi oylarını çok değerli buluyor ve “kilit parti konumunda” olduklarını ilân ediyorlar.

Yalan da değil. Oyları o ittifak için çok değerli ve gerçekten de kilit durumdalar.

Çantada keklik olarak görülmekten aşırı rahatsız olduklarını kaç defa beyan ettiler.

Berikiler çok akıllı ya…

Onların seçmenlerinin oylarına talipler ama yöneticilerle bir arada görünmek, aynı karede yer alıp fotoğraf çektirmek istemiyorlar.

Bu utangaç durum yüzünden iki taraf da birbirine hem kızıyor, hem de “Ben sana mecburum, bilemezsin” diye Attila İlhan takılıyorlar.

Tek ortak nokta (ya da biz öyle sanıyoruz) olan Erdoğan düşmanlığı yüzünden bu çıkmazda dolanıyorlar.

Öyleyse Demirtaş’ı da aday gösterebilirler, adadaki pos bıyıklıyı da çok arzu ederler.

Kemal Bey’in gönlünden kaç yıldır Abdullah Gül geçiyor ama bir türlü mutabakat sağlanamadı.

Gül olmazsa Davutoğlu var, Babacan var. Maksat karşı ittifak içinden biraz oy tırtıklamak olunca, başka isimler de zikrediliyor.

Bu ne garip bir tablo!

Yüz yıllık parti, “Cumhuriyet’i kuran partiyiz” diye kurumlanırken, kurumlaşamamışlığın ağırlığı altında ezildikçe eziliyor.

Bir cumhurbaşkanı adayı çıkaramamak, bundan daha hafif sözlerle tabir edilemez.

19 yıldır adamın karşısına çıkmışsın yenmiş, çıkmışsın yenmiş… Yine çık, yine yensin!

Kim demişti bunu, Muharrem İnce idi, değil mi?

O da ayrı parti kurdu ve yine aday olacak.

Ama bir ince ayar çekti.

Her şeye rağmen cumhurbaşkanı ilk turda seçilemez ve ikinci tura kalırsa, Erdoğan karşısında kim kalırsa ona oy vereceğini beyan etti.

Yani ittifak içinde değil ama oyu oradaki adayın. Şimdiden belli!

Öztürk Yılmaz var, yine CHP’den ayrılıp parti kurdu.

Bütün iyi niyetiyle çırpınıp duruyor görüntüsü verse de o da İnce gibi düşünüyor sanırım.

İş ikinci tura kalırsa, oy muhalefet adayına.

Ne güzel manzara!

Tam da Tanpınar’ın mısraları gibi…

“Ne içindeyim ittifakın, ne de büsbütün dışında…”

Son günlerde Kemal Bey, Çankaya’ya sıcak bakmaya başladı.

Çankaya dedik, zira Külliye’den hoşlanmıyor.

O seçilip gelirse, eski düzene geçecek.

Beştepe’yi yıkar mı, kurular mı, başka bir formül mü arar, kendi bilir.

Eski düzen olunca elbette Çankaya olacak mekân.

Yalnızca mekân meselesi değil, sistem de eskiye dönecek.

Bir de formül bulmuşlar.

Diyorlar ki, “Kemal Bey Cumhurbaşkanı, Meral Hanım Başbakan”…

Duyduğum anda güldüm de söyleyenler içerledi.

“Ali Şen başkan, Fenerbahçe şampiyon” der gibi...

Ama takdir etmek gerek, formül güzel.

En azından, yıllar önce durup dururken “Ben başbakan olucam” diyen Meral Hanım’ın sözü yerine getirilmiş olur.

Arada ufak bir engel var. O da seçimi kazanmak gibi bir mecburiyetin bulunması…

Önce seçim kazanılacak. Sonra ne gibi değişiklik yapılacaksa ona göre hareket edilecek.

Kolay mı?

Seçimi kazanmak için de birinin aday gösterilmesi şart!

Döndük mü başa?

Döndük.

O hâlde bir daha saralım.

Erdoğan karşısında seçim kazanacak bir aday çıkarmak imkânsız.

Yapılan kamuoyu araştırmalarında çıkan sonuçlar, kendileri için çok vahim.

Öyleyse sevabına bir teklif sunalım.

Tek aday yerine birçok adayla girmenin yollarını arasınlar.

İkna edip gerekli değişikliği sağlasınlar.

Bu memlekette başarıyla (!) uygulanan bir “eş başkanlık” tecrübesi var nitekim.

Bir kişiyle kazanılamıyorsa, birlik olsunlar.

Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Bakınız ve siz de deneyiniz: Şak, şak, şak.

Erdoğan karşısında olan kim varsa, hepsi birleşsin.

“Hisseli Başkanlık Sistemi” diye bir isim de benden hediye olsun.

Nasıl ki şirketlerde yüzde bir, yüzde beş, yüzde on gibi hisseler mümkün, burada da o şekilde yönetim sistemi kurulup yürütülebilir.

Herkes hissesi kadar konuşur.

Kemal Bey, Meral Hanım, Gül, Davutoğlu, Babacan, İnce, Karamollaoğlu…

Yılmaz, Kesici ve diğerleri… Terör örgütü kendi partilerinden kimi uygun bulurlarsa, onlar da eş-eş gelirler.

Bir nevi konsorsiyum.

Nedir o?

Şöyle tarif ederler: “Konsorsiyum, tek bir şirketin üstlenemeyeceği bir işi, iki ya da daha fazla şirketin kaynaklarını ve uzmanlıklarını birleştirmeleri sonucunda söz konusu işin gerektirdiği kapasiteye ulaşılabilmek amacı ile yaptıkları bir ortaklık türüdür. Konsorsiyumlarda her ortak, söz konusu işin belli bir bölümünü üstlenmektedir.”

Burada şirket yerine parti/siyâsetçi dersek, cuk diye yerini bulur.

Hisseli Harikalar Kumpanyası gibi güle oynaya, şarkılar türküler eşliğinde yönetirler ülkeyi.

Dönüşümlü başkanlık sistemi de uygulayabilirler; artık paşa gönülleri nasıl arzu ederse…

Zaten asıl maksat Erdoğan’ı indirmekse, ondan sonrası nasıl olsa bir şekilde yürür.

Hem yürümese ne gam?

Maksat hâsıl olduktan sonra, geri kalanı teferruattır.

Tek mesele, seçime böyle cümbür cemaat girebilmeyi başarmak!

Artık o kadarını da kendileri çözüversin.

Bunca yıllık parlamento tecrübeleri var.  Kanun nasıl çıkarılır, nasıl çıkarılamaz, gayet iyi bilirler.

Onu da mı ben yapayım?