AYLAR boyunca erken
seçim istediler ama kimin aday olacağına dair en ufak bir açıklama yapan
çıkmadı. Çıkamazdı da. Yedi kocalı Hürmüz’ün kadrosu daha dar sayılır da ondan.
Kemal
Bey bir gün aday olacakmış gibi konuşuyor, bir gün değilmiş gibi…
Meral
Hanım çok istekli ama ortaklarını razı etmek kolay değil.
Yüzde
1’lik oyu olmasına rağmen aday gösterilse, Temel Dayı hiç tereddüt etmez.
Millet
İttifakı içinde aday olabileceği düşünülen ve bir şekilde ismi geçen kim varsa,
hepsi kendini o mâkâma lâyık görüyor.
“Halkın
Düşmanı Parti” olarak anılan ve düşmanlığını yıllar içinde çok iyi ortaya
sermiş olan terör örgütünün elemanları, kendi oylarını çok değerli buluyor ve
“kilit parti konumunda” olduklarını ilân ediyorlar.
Yalan
da değil. Oyları o ittifak için çok değerli ve gerçekten de kilit durumdalar.
Çantada
keklik olarak görülmekten aşırı rahatsız olduklarını kaç defa beyan ettiler.
Berikiler
çok akıllı ya…
Onların
seçmenlerinin oylarına talipler ama yöneticilerle bir arada görünmek, aynı
karede yer alıp fotoğraf çektirmek istemiyorlar.
Bu
utangaç durum yüzünden iki taraf da birbirine hem kızıyor, hem de “Ben sana
mecburum, bilemezsin” diye Attila İlhan takılıyorlar.
Tek
ortak nokta (ya da biz öyle sanıyoruz) olan Erdoğan düşmanlığı yüzünden bu
çıkmazda dolanıyorlar.
Öyleyse
Demirtaş’ı da aday gösterebilirler, adadaki pos bıyıklıyı da çok arzu ederler.
Kemal
Bey’in gönlünden kaç yıldır Abdullah Gül geçiyor ama bir türlü mutabakat
sağlanamadı.
Gül
olmazsa Davutoğlu var, Babacan var. Maksat karşı ittifak içinden biraz oy
tırtıklamak olunca, başka isimler de zikrediliyor.
Bu
ne garip bir tablo!
Yüz
yıllık parti, “Cumhuriyet’i kuran partiyiz” diye kurumlanırken,
kurumlaşamamışlığın ağırlığı altında ezildikçe eziliyor.
Bir
cumhurbaşkanı adayı çıkaramamak, bundan daha hafif sözlerle tabir edilemez.
19
yıldır adamın karşısına çıkmışsın yenmiş, çıkmışsın yenmiş… Yine çık, yine
yensin!
Kim
demişti bunu, Muharrem İnce idi, değil mi?
O
da ayrı parti kurdu ve yine aday olacak.
Ama
bir ince ayar çekti.
Her
şeye rağmen cumhurbaşkanı ilk turda seçilemez ve ikinci tura kalırsa, Erdoğan
karşısında kim kalırsa ona oy vereceğini beyan etti.
Yani
ittifak içinde değil ama oyu oradaki adayın. Şimdiden belli!
Öztürk
Yılmaz var, yine CHP’den ayrılıp parti kurdu.
Bütün
iyi niyetiyle çırpınıp duruyor görüntüsü verse de o da İnce gibi düşünüyor
sanırım.
İş
ikinci tura kalırsa, oy muhalefet adayına.
Ne
güzel manzara!
Tam
da Tanpınar’ın mısraları gibi…
“Ne
içindeyim ittifakın, ne de büsbütün dışında…”
Son
günlerde Kemal Bey, Çankaya’ya sıcak bakmaya başladı.
Çankaya
dedik, zira Külliye’den hoşlanmıyor.
O
seçilip gelirse, eski düzene geçecek.
Beştepe’yi
yıkar mı, kurular mı, başka bir formül mü arar, kendi bilir.
Eski
düzen olunca elbette Çankaya olacak mekân.
Yalnızca
mekân meselesi değil, sistem de eskiye dönecek.
Bir
de formül bulmuşlar.
Diyorlar
ki, “Kemal Bey Cumhurbaşkanı, Meral Hanım Başbakan”…
Duyduğum
anda güldüm de söyleyenler içerledi.
“Ali
Şen başkan, Fenerbahçe şampiyon” der gibi...
Ama
takdir etmek gerek, formül güzel.
En
azından, yıllar önce durup dururken “Ben başbakan olucam” diyen Meral Hanım’ın
sözü yerine getirilmiş olur.
Arada
ufak bir engel var. O da seçimi kazanmak gibi bir mecburiyetin bulunması…
Önce
seçim kazanılacak. Sonra ne gibi değişiklik yapılacaksa ona göre hareket
edilecek.
Kolay
mı?
Seçimi
kazanmak için de birinin aday gösterilmesi şart!
Döndük
mü başa?
Döndük.
O
hâlde bir daha saralım.
Erdoğan
karşısında seçim kazanacak bir aday çıkarmak imkânsız.
Yapılan
kamuoyu araştırmalarında çıkan sonuçlar, kendileri için çok vahim.
Öyleyse
sevabına bir teklif sunalım.
Tek
aday yerine birçok adayla girmenin yollarını arasınlar.
İkna
edip gerekli değişikliği sağlasınlar.
Bu
memlekette başarıyla (!) uygulanan bir “eş başkanlık” tecrübesi var nitekim.
Bir
kişiyle kazanılamıyorsa, birlik olsunlar.
Bir
elin nesi var, iki elin sesi var. Bakınız ve siz de deneyiniz: Şak, şak, şak.
Erdoğan
karşısında olan kim varsa, hepsi birleşsin.
“Hisseli
Başkanlık Sistemi” diye bir isim de benden hediye olsun.
Nasıl
ki şirketlerde yüzde bir, yüzde beş, yüzde on gibi hisseler mümkün, burada da o
şekilde yönetim sistemi kurulup yürütülebilir.
Herkes
hissesi kadar konuşur.
Kemal
Bey, Meral Hanım, Gül, Davutoğlu, Babacan, İnce, Karamollaoğlu…
Yılmaz,
Kesici ve diğerleri… Terör örgütü kendi partilerinden kimi uygun bulurlarsa,
onlar da eş-eş gelirler.
Bir
nevi konsorsiyum.
Nedir
o?
Şöyle
tarif ederler: “Konsorsiyum, tek bir şirketin üstlenemeyeceği bir işi, iki ya
da daha fazla şirketin kaynaklarını ve uzmanlıklarını birleştirmeleri sonucunda
söz konusu işin gerektirdiği kapasiteye ulaşılabilmek amacı ile yaptıkları bir
ortaklık türüdür. Konsorsiyumlarda her ortak, söz konusu işin belli bir
bölümünü üstlenmektedir.”
Burada
şirket yerine parti/siyâsetçi dersek, cuk diye yerini bulur.
Hisseli
Harikalar Kumpanyası gibi güle oynaya, şarkılar türküler eşliğinde yönetirler
ülkeyi.
Dönüşümlü
başkanlık sistemi de uygulayabilirler; artık paşa gönülleri nasıl arzu ederse…
Zaten
asıl maksat Erdoğan’ı indirmekse, ondan sonrası nasıl olsa bir şekilde yürür.
Hem
yürümese ne gam?
Maksat
hâsıl olduktan sonra, geri kalanı teferruattır.
Tek
mesele, seçime böyle cümbür cemaat girebilmeyi başarmak!
Artık
o kadarını da kendileri çözüversin.
Bunca
yıllık parlamento tecrübeleri var. Kanun
nasıl çıkarılır, nasıl çıkarılamaz, gayet iyi bilirler.
Onu da mı ben yapayım?