ESKİ Türkiye’de olup bitenleri açıklamak zordur. Hukuk devletinin hiçbir ilkesi geçerli değildir. Gelişi güzel, keyfî bir idarî yapı vardır. Kimin hangi yetkiyi nereden aldığı ve hangi hiyerarşi içinde görev yaptığının bir kuralı da yoktur. Bu durumu belki açıklayan önemli örneklerden biri, 3 Kasım 1996’da Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi’nin kurduğu Refah-Yol koalisyon hükümeti zamanında gerçekleşen, Balıkesir’in Susurluk ilçesindeki trafik kazasıdır.
Bu kazanın sonunda, mahkeme tarafından aranan Abdullah Çatlı ile onu bulup mahkemeye teslim etmekle görevli birinci sınıf Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ölmüş, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak ise ağır şekilde yaralanmıştı.
Kazadan sonra basında mafya-polis ilişkisini vurgulayan haberler çoğalmaya başlayınca İçişleri Bakanı Mehmet Ağar istifa etmek zorunda kalmış, Başbakan Erbakan ise basında görülen bu tür vurguların “koalisyon hükümetini yıkmak isteyenlerin bir kampanyası olduğunu” ileri sürmüştür.
Ne var ki Mehmet Ağar, basında art arda gelen bu haberler üzerine görevinden istifa etmek zorunda kalmış ve işte bu istifa ile birlikte Türkiye’de yeni bir siyasetçinin yolu açılmış, yıldızı parlamıştır. Çünkü Ağar’ın yerine Meral Akşener, İçişleri Bakanı tayin edilmiştir. Tansu Çiller’den sonra DYP’de ikinci kadın vakası da böylece başlamıştır.
Akşener’e kısa bir bakış
Akşener’in İçişleri Bakanlığı kısa sürdü ve iz bırakan bir icraatı görülmedi. Ancak Emniyet Genel Müdürü tayin ettiği Kemal Çelik’i bir gece vakti kapıyı kırdırıp makam odasına oturtması gibi bazı olaylar ile de haber olmuştu.
Akşener, 1992’de Yakın Çağ tarihi alanında doktorasını tamamlamış ve 1995 Genel Seçimlerinde ise DYP’den Kocaeli milletvekili seçilmiş, adı sanı pek bilinmeyen milletvekillerinden biri olmuştur. Susurluk Kazası, onun siyaset merdiveninin üstüne çıkmasına, vitrinde görünmesine yol açmıştır. 28 Şubat Darbesi de Akşener’in İçişleri Bakanlığı dönemine denk gelmiştir. Darbecilerden Erol Özkasnak’ın doğrudan Akşener’i hedef alan sözleri, onu mağdur siyasetçi yapmıştır. Buna karşılık Akşener, 28 Şubat kararlarını eksiksiz uygulayacağını da münasebet düştükçe açıklamıştır. Darbe sonunda Refah-Yol hükümeti yıkılınca, Akşener de kısa sürede gündem olmaktan çıkmıştır.
2001 yılı yaz aylarında AK Parti!nin kuruluş çalışmaları için başlayan toplantılara Akşener de katılmıştır. Ancak her nedense kısa sürede bundan vazgeçerek AK Parti kurucularından biri olmamıştır. 2002’de DYP’nin baraj altında kalmasından dolayı Akşener de seçilememiştir. Ancak boş duracak değildir. 2007 Genel Seçimlerinde MHP’den yine Kocaeli milletvekili seçilmeyi başarmıştır. MHP’de siyâsî kariyeri yükselerek devam etmiş, MHP kontenjanından TBMM Başkan Yardımcılarından biri olmuştur.
İyi Parti, Akşener ve siyâsî dalgalanmalar
2010-2015 arasında, Çözüm Süreci döneminde Bahçeli liderliğindeki MHP, AK Parti hükümetini çok ağır şekilde eleştirmiştir. Bu hengâmede 2011 Genel Seçimleri öncesinde MHP tepe yöneticilerinden on tanesinin uygunsuz kaset görüntüleri medyaya servis edilmiştir. Belki MHP’yi muhalefetten vazgeçirmek veya Bahçeli ekibini tasfiye etmek için yapıldığı sanılan bu kaset operasyonundan, parti içinde kayda değer bir değişiklik olmamıştır. MHP, 2011 Genel Seçimlerdeki barajı aşarak TBMM’ye girmiştir. MHP’nin hırçın muhalefetine yol açan “Çözüm Süreci” uygulaması da Haziran 2015’te bitmiştir.
15 Temmuz 2016’daki FETÖ’cü darbe girişimi ile pek çok kurum gibi siyâsî alanda önemli ölçüde değişmiştir. AK Parti ile MHP arasında başlayan yakınlık, bir yıl sonra, Nisan 2017’de, AK Parti ve MHP’nin iş birliği ile “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adıyla başkanlık düzenine geçişi öngören Anayasa değişikliği, referandumda kabul edilmiştir. İşte bu referandum öncesinde MHP içinde Bahçeli liderliğine kazan kaldıranlardan biri de Akşener olmuştur.
Parti içi muhalefet olağanüstü bir kongre ile Bahçeli ve ekibini değiştirmek istemişse de başarılı olamamıştır. AK Parti hükümetinin bu konuda yargı yoluyla Bahçeli’ye destek olduğu ileri sürülmüştür.
FETÖ’cü darbe girişiminden sonra Akşener’in FETÖ ile ilişkisi daha çok haber olmaya başlamıştır. Hemen hemen her akşam bir TV programına çağrılan, Fethi Gülen’in eski elemanlarından Nureddin Veren, Akşener’i FETÖ’nün İçişleri Bakanı yaptırdığını ileri sürmüştür. Bakan olarak atanmasının ardından Fethi Gülen’in Tansu Çiller’e gönderdiği teşekkür mektubunu göstermiştir. Tuhaf olan, Akşener’in bu Nureddin Veren hakkında bir hakaret dâvâsı açmamış olmasıdır. Zaman içinde Nureddin Veren de, iddiaları da haber olmaktan çıkmıştır.
MHP içinde kongre yoluyla istediğini elde edemeyen muhalefet, MHP’den ayrılmıştır. MHP bu ayrılıktan önemli ölçüde zarar görmüştür. 2018 Genel Seçimlerinde Cumhur İttifakı içinde yer alan MHP, yine yüzde 10 ülke barajını aşarak AK Parti ile ittifakına devam etmiştir.
MHP’den ayrılanlar ise 2017’de Meral Akşener liderliğinde İyi Parti’yi kurmuştur. Ancak partinin kuruluş çalışmaları tamamlanmadan 2018 Genel Seçimleri takvimi başlamış, bunun üzerine CHP, on beş milletvekilini İyi Parti’ye ödünç vererek Cumhur İttifakı’na karşı İyi Parti’yle, adına “Millet İttifakı” dedikleri iş birliğini yapmıştır. Bahçeli’yi yetersiz buldukları için kazan kaldıran ekibin CHP korumasında ve onun yardımı ile Cumhur İttifakı’na karşı harekete geçmesi, Türkiye genelinde Sağ seçmenin yüzde 70, Sol seçmenin yüzde 30 olduğu tezini önemli ölçüde sarsmıştır. Çünkü eski MHP’li olan İyi Partililer, artık CHP ile birlikte Cumhur İttifakı’na, dolayısı ile MHP’ye karşı birlikte hareket ederek Sol cepheyi takviye etmişlerdir. Bu dönemde Akşener’in söylemleri, “Güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş ve Kemalizm” vurguları etrafında toplanmıştır.
Kesintilerle de olsa Türkiye, 1876’dan 2018’e kadar parlamenter sistemi tecrübe etmiştir. Kısa ömürlü hükümetler, erken seçimler, milletvekili transferiyle birlikte iktidarın el değiştirmesi ile halkın seçmediği bazı kimseler bu dönem içinde başbakan ya da cumhurbaşkanı dahi seçilmişlerdir. Cumhur İttifakı tarafından “vesayet düzeni” diye adlandırılan bu dönemde, Türkiye’nin temel sorunları çözülememiştir. Sürekli ertelenmiş olmaları da sorunların ağırlaşmasına yol açmıştır.
Akşener, 2017 Referandumu ile başkanlık düzeninin başladığını ve “başbakanlık” diye bir makamın olmadığını görmezlikten gelerek ısrarla “başbakan olmak istediğini” senelerce tekrarlamıştır. Buna rağmen 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olması ve partisinden daha az oy alması, siyâsî bir mizah konusu olmuştur.
2019 Yerel Seçimlerinde CHP’li adayın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi, Akşener’in en büyük tesellisi olmuştur. Erdoğan’ın “Büyük aşkım” dediğini ileri sürdüğü İBB’yi kazanarak, “Erdoğan’ın aşkını elinden aldıklarını” savunmuştur. Bu kadarı ile de yetinmeyen Akşener, kendi yakınlarının, İBB şeysinin yüzünde “Rabbi yessir gördüklerini” iddia etmiştir. “Rabbim, kolaylaştır” anlamına gelen bu iki kelimenin yansımasını, doktora yapmış olan Akşener’in nasıl olup da ciddiye alarak senelerce tekrarlayabildiğini psikoloji çevreleri henüz açıklayabilmiş değildir.
Akşener’in bu dönemde en çok vurgularından biri de Kemalizm olmuştur. Sıkça, yerli yersiz Selânik göçmeni olduğunu tekrarlamıştır. Oysa ömründe hiçbir seçime girmemiş olan Kemal Paşa bile “Selânikli olduğunu” vurgulamaya ihtiyaç duymazken, siyâsî hayatı ancak seçimlerde elde edeceği sonuca bağlı olan Akşener bu vurguyu tekrarlamıştır. Geldiği sonuç ise, Selânik kökenli olmasının kendisine hiçbir şey kazandırmadığıdır.
Akşener’in eski vesayet düzeni olan parlamenter sistemden sonra halka en büyük vaadi, “Medenî Bilgiler” adlı kitabı ders yapma vaadi yönündeki tekrarları olmuştur. Medenî Bilgiler, CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın anlattıklarını doktoru Afet İnan’ın yazması ile oluşan bir kitaptır. Benzeri bir ders “T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” adıyla zaten vardır. Hiçbir pedagojik gerekçeye dayanmayan, CHP’den daha çok CHP’li olma isteğinin bir sonucudur bu.
Çöküş
Ancak 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, Akşener’in siyâsî kariyerini aşağı çekmeye başlamıştır. Abla-kardeş olduğunu açıkladığı İBB şeysini veya ABB Başkanı’nı Cumhurbaşkanı adayı olmaya ikna edememiştir. Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını da engelleyememiştir. Altılı ittifak masasını üç günlüğüne terk etmiş, CHP çevreleri tarafından uğradığı ağır küfür ve hakaretlerin sonunda yine çaresiz bir şekilde masaya geri dönerek Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklemiştir. Ne var ki, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerini Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı kazanınca, altılı ittifak da kendiliğinden dağılmıştır.
Akşener’in bu dönemde, içine İkinci Meşrutiyet darbecilerinden Resneli Niyazi kaçmış gibi “Yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat” diye bağırması, siyaset alanı için eğlenceli olsa bile kolayca unutulacak çıkışlardan değildir. Akşener, Padişah Abdülhamid idaresi ile seçimle gelen Erdoğan idaresini “istibdat” olarak görmüştür. “Körle yatan şaşı kalkar” deyiminde olduğu gibi, CHP ile ittifak, Abdülhamid Han’ı CHP aksanı ile aşağılamasına yol açmıştır.
Üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimle iktidar olan biridir. Kendisi eleştirilemez değildir. Ancak onun konumunu padişah ile karıştırmak akıl ve bilgiyle açıklanabilir bir husus değildir. Kin ve akıl tutulmasının bir sonucu olmalıdır bu yorum.
Akşener’in partisi, 2018’den beri Hazine’den pay almıştır. Bağlılık ve saygısını Selânik’e kadar götürdüğü Kemal Paşa döneminde var olsaydı, böyle bir parti kurabilir ve Hazine’den pay alabilir miydi?
Akşener’in 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinde aldığı sonuç, siyâsî kariyerini bitirmiştir. Partisi adeta yere çakılmıştır. Çünkü onun söylemleri biraz MHP, biraz da CHP’nin toplamından, vesayet düzeni özleminden ve Medenî Bilgiler’den ibaret kalmıştır. MHP yine kendi çizgisinde iddialarını sürdürmektedir. Ancak aynı durum Akşener’in partisi için geçerli değildir.
Artık Akşener siyasetten çekilmiştir. Topuklarını vura vura Kemalizm’e nefes olmaya çalışarak bir hışımla gelip geçmiştir. Ve Akşener, darbelerin sonunda ara dönemlerde ortaya çıkan Turhan Feyzioğlu ve Hüsamettin Cindoruk gibi, kolayca “hayırla anılamayacaklar” arasına böylece katılmıştır.