
HAYÂL kurmak bir nimet
midir, yoksa illet mi? Belki de bedenin ruha yetişebilme çabası ve bu gayretle
cenneti ruhun ayaklarına serme cüreti...
Her
ne olursa olsun, insan hayâl kurma yetisinden referans alarak kendi sınırlarını
zorlayabilir ve aşabilir. Bu müstesna özelliği sayesinde insan olmanın bir
mahiyetini kazanır. Bütünüyle hayatımızı kolaylaştıran, ilerlemeyi ve gelişmeyi
idame ettiren şey, yine insanın bu özelliğinden mülhemdir. Başarıyı alışkanlık
hâline getirenler, hayâl kurabilen ve aynı iştiyakla hayâllerini
gerçekleştirmek için emek sarf edebilenlerdir.
Dinlenmekten
pek de memnun olmayan insan beyni, zamanının hiçbir anını boş geçirmek istemez.
Bu yüzden istirahat ederken bile geleceğe dair hayâller kurup plânlar
yapabilir. Geçmişle alâkalı zihnî bir etkinlik ortaya koymak veya güncel bir
mevzuyu yorumlamaktan daha zordur geleceği simüle etme gayreti.
Bir
hayâlin kurguladığı gerçeğe ulaşmak oldukça zor bir süreçtir; öncelikle
kendinizi ikna etmeniz gerekecektir. Kreatif yönünüz mantığınızın sorularına
tatmin edici cevaplar bulmalı ve sonrasında başkalarının “İcat çıkarma!”
söylemlerini kulak ardı etmelisiniz ki hedefinize kilitlenesiniz. Emek ve
gayret göstereceğiniz bu yolculukta sonuç olumlu olmasa bile bunu
gerçekleştirebilmek, başarının başka bir yönüdür.
Son
zamanlarda şikâyet etmek, var olanı beğenmemek, bir gaye uğruna çabalamaktan
ehven sayılıyor. Ötekine hâddinden fazla değer yüklemek, alelâde bir şeyi hak
etmediği oranda yüceltmek yanılgılara sebebiyet verirken, hayâl kırıklıklarına
zemin hazırlıyor.
Modern
yaşam, insanları -hayatı idame ettirebilme noktasında- markalara bağımlı hâle
getirdi. Bu durum acımasız bir şekilde artarak devam ediyor. Yemeden içmeye,
giyimden kullandığımız eşyalara kadar ithal ettiğimiz, dışarıdan devşirdiğimiz
her bir fayda ile yabancı kalıplara sığmaya çalışıyoruz. Çünkü böylesi daha
kolay.
Sosyal
medya, oluşturduğu mecralarla zihinlere yön veriyor; zehirli ağlarıyla
toplumun, ailenin ve mahremiyetin her alanını işgale yeltenerek yabanî
tohumlarını nesiller üzerine serpiştiriyor. Bizler bu mecralarda ufkumuzun
açıldığını düşünürken, aslında küresel hayâllerle kurgulanmış bir dünyanın
pasif figüranları durumuna düşüyoruz.
Bizlere
sunulan konfor alanlarının ışıltısı tahayyül dünyalarımızı körleştirdi. Taklidin
bir adım ötesine geçemez olduk. Duygu ve düşüncelerimizi donuklaştıran
öğretilmiş çaresizlikler içerisinde kendi sorunlarımızı çözemez hâle geldik.
Madem
“her şey hayâlle başlar”, her bir parmak izinin kendine has bir hayâli olmalı
öyleyse. Bir hayâl, insanı bir hedefe râm eder. Bir hedef, insana gayreti
öğretir. İnsan hayâli ve gayreti nispetinde değer kazanır. Çünkü her hayâl,
içinde bir niyeti de barındırır.
Bir
hayâlle insan Fatih’i olur çağların, kapılar açar insanlığa. Sinan olur, kül
rengi kubbeler döşenir şehrin semalarına. Bir hayâlle insan Itri olur, dinletir
bestesini tüm zamanlara; bir hayâlle köprüler kurulur kıtalara. Bir hayâl, bir
şiir olur, ilmek ilmek dokur nesillere özgürlüğü ve Kudüs olur “Miracın
huzurunda”…
Bir
hayâl, bir eser olur, yoğurur yürekleri, meydan okur rüzgârlara “Artık ne
yönden esersen es!” naralarıyla. Bir hayâl, bekçisi olur vatan semalarının; yol
bulur, yol olur, gözü yaşlı mazluma el olur korkusuzca…
İsterim ki, açalım zihin kafeslerimizi ve uçuralım ipekten kanatlarla hayâllerimizi. Özgürlüğe susamış kuşlar gibi düşler ülkesinden geleceğe kurulan köprüler olalım, “yeni dünya” şarkısını biz yazalım, biz besteleyelim bu defa.