Bir gençlik dedikodusu

Son 18 yılda iktidarın gençlik hakkında hiçbir olumlu gayrette bulunmadığını ve bu yüzden ilk iktidara geldiği gün doğanların bugün kendisinden niçin bu kadar uzak kaldığını sorguluyorlar. Genç nesle söylenen yalan şu: “Sizi büyütenler yalan söylüyor!”

ÇOCUĞUNUZU bir okula veya kursa kaydettirmek için görüşmeye gittiğinizde, muhatap olduğunuz temsilci, ebeveyn olarak şu iki soruyu yöneltiyor: “Çocuğunuzun eksik olduğunu düşündüğünüz yönleri neler? Bu konuda okulumuzdan/kursumuzdan beklentiniz nedir?”

Kreş, anaokulu ve ilkokul anlamında birbirinden farklı okullara yavrusunu kaydettirmiş biri olarak bu iki soruyla her seferinde karşılaştım ve şu cevabı verdim: “Bence çocuğum tam, ancak verdiğimizi sandığımız derslerle onu eksilten biziz. Burada sadece mutlu olmasını istiyorum!”

Bu cevabım karşısında genellikle mütebessim ama şaşkın bir ifadeyle, “Ne yani, lise ve üniversite kazandırma oranlarımızı sormayacak mısınız?” gibi sorularla çok karşılaştığım gibi, cevabımın esprisinin anlaşılmadığına da şahit oldum.

Herhangi sağlıklı bir insan, doğum itibariyle tamdır, tümdür, bütündür. Azalarının yanında kalbî ve zihnî plânda da bu tamlık, tümlük ve bütünlük son derece mükemmeldir. Çocuğu o doğduğu andan itibaren anlamak yerine onun bizi anlamasını bekleriz.

Her çocuk barınmaya, aşa, suya, tuvalete, ilgiye, bilgiye, dikkate ve sevgiye muhtaç doğar. Onun doğumu hayret ve merak üzerine kuruludur. Siz bunları ne kadar tam, tüm ve bütün ayarında verirseniz o kadar tam, tüm ve bütün olur. Hayretini ne kadar çeker ve merakına ne kadar cevap verirseniz, o kadar tam, tüm ve bütün olur. Bunu gerçekleştirmek imkânsız olduğu için, her çocuk tam, tüm ve bütünken, yaşı ilerledikçe eksilir.

Meselâ içme suyunu daha öğrenmemiştir çocuk. Merak eder, öğrenir. Islak olduğuna, ferahlattığına, yemeğin ardından içildiğine vâkıf olur. Denize götürürsünüz, uçsuz bucaksız bir dolu suyu görünce onun da içilip içilmeyeceğini merak eder. Tuzlu suyu öğrenir ve içilmeyeceğini kavrar. Bu iki olay da başlangıçta onun hayret ve merak kapısını açarken, bu bilgiyi öğrendikten sonra o kapı o konu hakkında kapanır.

Öğrenmek, ancak iletişimle gerçekleşebilen bir eylemdir. Yalan söylemek de öğrenilir, kayıtsız kalmak da, saygısızlık da, ahlâk tanımamak da. Nesiller/kuşaklar da insanın yaşadığını yaşarlar. İnsan doğmuştur, tamdır, tümdür, bütündür. Ancak her nesil, biraz daha eksilir. Tarihteki ilk insanın kültüründen bugüne eksilen bilgiyi fark edebiliyorsak, bu konuyu çözümleyebiliriz.

İlk insan tek dille konuştu. Doğruyu söyledi, yalanı bilmedi. Ahlâkı Allah’ın ahlâkıydı, terbiyesini Allah vermişti. Ve ondan bugüne eksilen insan, eksile eksile bir yaşlılık sürecine girdi.

Yaşlılar için, büyüdükçe küçüldükleri söylenir. Bu duruma herkes şahittir. Yaşlıların kendileri bile. Öyle ki, yaşlı kimsenin sureti/suratı çocukluğundaki surete/surata döner. Ancak nasıl yaşlı hafıza artık her şeyi hatırlayamaz ve sahibi olduğu bilgiden uzak kalır, eksilirse, nesiller de taşıdıkları bilgileri unutup eksilirler. Her yeni nesil için bu böyledir.

Genç neslimiz hakkında çok fazla atıp tutuyor, bu neslin ahlâk ve kültür anlamında bigâne kaldığını beyan eden konuşmalar yapıyoruz. Ancak benim şahit olduğum şey, belki bundan farklı değil ama daha farklı bir açıdan baktığımda olumlu bir gösterge.

Bugünkü genç nesil, evet, iletişimden uzak ve sadece kendisiyle alâkadar. Ancak bu durum ona şöyle bir artı katıyor: Gençlerimiz gerçeklerle yüzleşmede tecrübesiz oldukları için yalanın ne olduğunu bilmiyorlar. Bu yüzden yalanlara kolaylıkla inanıyorlar. Yalana ortak oluyorlar; ancak bu, bilerek yaptıkları bir eylem değil, yalanı doğrudan ayırt edememelerinden kaynaklanıyor. Nasıl yaşlıları kolayca kandırırsınız, zira yalanla işleri olmaz, bu durum da böyle.

Son 18 yılda iktidarın gençlik hakkında hiçbir olumlu gayrette bulunmadığını ve bu yüzden ilk iktidara geldiği gün doğanların bugün kendisinden niçin bu kadar uzak kaldığını sorguluyorlar. Genç nesle söylenen yalan şu: “Sizi büyütenler yalan söylüyor!”

Kendisine yalan söylendiğini düşünmeyen, zira yalan söylemediği için yalanı tanımayan genç nesil, buna inanarak, kimsesizken kendisini evlât edinip gerçekleri kendisinden saklayan ebeveynlerine “Sizler yalancısınız!” çıkışmasının psikozunu yaşıyor.

Yalan nedir bilmeyen bir nesli bu özelliğiyle kavramamız önemli. Genç neslin gözlerinin içine bakarak konuşmalı ve onu, yalan söylemediğimize inandırmalıyız. 18 yılda gerçekleşmeyen atılımın kapısının o an nasıl aralanacağına şahit olacağız…