15 Temmuz
hain darbe girişiminin üzerinden dört sene geçti. Geçen zaman zarfında birçok
dâvâ açıldı, hükümler verildi. Cezasını çekip hapisten çıkanlar filan oldu.
KHK’lar üzerine FETÖ ile irtibat ve iltisaklı olanlar kamu görevlerinden
uzaklaştırıldı. FETÖ’nün kurmay takımından yurt dışına kaçanlar oldu. ABD,
Almanya ve Yunanistan gibi ülkeler, kaçanların sığınağı oldu. Yurtdışındaki
birçok okul kapatıldı. Bunca geçen zaman ve tecrübeden sonra, önceki senelere
göre daha salim ve mantıklı değerlendirmeler yapılabilmesi lâzım. Ancak durum
hiç de öyle görünmüyor!
Peki, FETÖ
tehlikesi geçti mi? Hiç kimse, “Artık
böyle bir tehlike kalmadı” diyemiyor. Hâlâ hain darbe girişimini “kontrollü
darbe” ve “tiyatro” gibi nitelendirmelerle sulandırmaya ve hıyaneti
hafifletmeye çalışanlar var. Bu bile tehlikenin devam ettiğini anlatmaya yeter!
Nasıl bir
kontrollü darbe, nasıl bir tiyatro ise, tanklar, uçaklar ve helikopterlerle
halkın üzerine yüründü, 251 şehit verildi, yüzlerce kişi yaralandı. Meclis
bombalandı, MİT binası tarandı, Gölbaşı’ndaki Özel Harekât Merkezi vuruldu, 44
kahraman polis şehit edildi.
Bu nasıl kontrollü
darbe olabilir?
Bu nasıl tiyatro
olarak görülebilir?
Siyaset, insanın gözünü
bu kadar kör etmemeli!
Olayın üzerinden dört
sene geçti ama FETÖ meselesi ile ilgili her kafadan farklı bir ses çıkmaya
devam ediyor. Bilerek ya da bilmeden konuşulanlar maalesef siyaset üstü bir
mesele olması ve devlet aklıyla yönetilmesi gereken meseleyi sulandırıyor. KHK
ile birçok suçsuz insanın mağdur edildiği, suça karışmışlar içinde nedâmet
duyanların affedilmesi gerektiği, “Bir
FETÖ gitti, bin FETÖ geliyor” söylemi mücadeleyi zaafa uğratıyor.
FETÖ yapılanmasını
klâsik bir cemaat yapılanması olarak görmek, yapılabilecek büyük hatâlardan
birisidir. İlk yapılması gereken, FETÖ oluşumunu klâsik cemaat
yapılanmalarından ayırmak olmalıdır. Uluslararası örgütlerle gizli ilişkileri, “dinler
arası diyalog” söylemiyle İslâm dinine zarar verme potansiyeli, Devletin kritik
mekanizmalarını ele geçirme stratejisi, her türlü kılığa girme becerisi gibi
yönlerinin Türkiye’de klâsik cemaat yapılanmalarında olmadığını düşünüyorum.
FETÖ, emsâline pek rastlanmayan, özel tasarlanmış bir örgütlenme örneğidir.
Belli cemaatlerin
belli kurumlarda kümelenmesi liyakatsizlik, torpil, haksızlık ve sair meseleleri
ile analiz edilebilir. Türkiye şartlarında dinî grupların dışında da yetkililer
kendi çevrelerinden insanları belli yerlere taşıma gayreti gütmektedirler.
Kayırmacılık, bizim toplumumuzda eskiden kalma kötü bir alışkanlıktır. Hemşehri
olma, akraba olma, aynı aşiretten olma, aynı etnik kökenden olma, aynı mezhepten
olma, aynı tarikattan olma, aynı dünya görüşüne sahip olma, aynı futbol
takımını tutma gibi birçok faktör, torpil ve kayırmacılığın sebebi olabilmektedir.
Bu çerçevede dinî oluşumların da yanlış bir yönelim olarak Devlet içinde kendi
adamlarını öne çıkarmaları ve kendinden olmayanları ötelemeleri söz konusu
olmaktadır.
Bu tabiî bir durum
değildir, bir sorundur! Ama bunun FETÖ’den bağımsız bir şekilde tartışılması ve
çözülmesi gerekir.
FETÖ’nün en büyük
zararlarından biri, tüm dinî oluşumlara karşı bir güvensizlik zemini oluşturmasıdır.
Dini kullanarak palazlandıkları için, yaptıkları ne varsa tüm dinî gruplara
genellenebiliyor. FETÖ üzerinden dine ait ne varsa yargılanır hâle geliyor.
Özellikle din düşmanları bunu bir fırsat olarak değerlendirip Türkiye’nin
İslâmî kimliğini dinamik tutan dinî grupları töhmet altında bırakan söylemlerde
bulunabiliyorlar.
Konuyla ilgili “efradını cami ağyarını mani” yapmak,
sapla samanı birbirinden ayırmak elzemdir. 15 Temmuz sürecinde FETÖ
stratejistleri, bilerek her şeyi aynı çuvalın içine katarak işi sulandırma
derdine düştüler. Hattâ diğer cemaatlere, “Bize
yapılanlara sessiz kaldınız, yarın aynısı size yapılacak” diyerek
kendilerine taraftar toplamaya çalıştılar. Şimdi diğer cemaat yapılarını da FETÖ
gibi göstermek, FETÖ’nün ekmeğine yağ sürmek olacaktır.
15 Temmuz’da hain
darbe teşebbüsüne karşı sokağa çıkanları, abdest alarak ölmeye gidenleri şimdi
tehlike gibi görmek ve göstermek, Devlet ile halkın arasına duvar örmekten öte
bir anlam ifade etmez!
FETÖ ile ilgili üst
bir kurul oluşturularak siyâsî ve gündelik söylemlerden bağımsız, uzun vadeli
stratejiler üretmek gerekir.
Eğer FETÖ dışında
da dinî gruplar Devleti ele geçirmek, istihbarat örgütleriyle işbirliği yapmak,
başka devletlerin ülkemize müdahalelerine aracı olmak gibi bir yönelime
girerlerse, elbette Devlet tedbirini almalıdır.
Ayrıca Devletin
içinde liyakate dayalı değil de herhangi bir cemaat mensubiyeti üzerinden bir
işe alım ve terfi sistemi kurulmaya çalışılıyorsa, bunun da önüne geçilmelidir.
Lâkin bütün dinî gruplar FETÖ ile aynı kategoriye konularak onların faaliyetleri
yasaklanmaya kalkılır ve herhangi bir dinî gruba yakınlığı var diye insanlar
damgalanırsa, işte bu, tam da FETÖ’nün arzuladığı bir netîce olacaktır!