“Bir FETÖ gitti, bin FETÖ geliyor” (mu?)

FETÖ’nün en büyük zararlarından biri, tüm dinî oluşumlara karşı bir güvensizlik zemini oluşturmasıdır. Dini kullanarak palazlandıkları için, yaptıkları ne varsa tüm dinî gruplara genellenebiliyor. FETÖ üzerinden dine ait ne varsa yargılanır hâle geliyor. Özellikle din düşmanları bunu bir fırsat olarak değerlendirip Türkiye’nin İslâmî kimliğini dinamik tutan dinî grupları töhmet altında bırakan söylemlerde bulunabiliyorlar.

15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden dört sene geçti. Geçen zaman zarfında birçok dâvâ açıldı, hükümler verildi. Cezasını çekip hapisten çıkanlar filan oldu. KHK’lar üzerine FETÖ ile irtibat ve iltisaklı olanlar kamu görevlerinden uzaklaştırıldı. FETÖ’nün kurmay takımından yurt dışına kaçanlar oldu. ABD, Almanya ve Yunanistan gibi ülkeler, kaçanların sığınağı oldu. Yurtdışındaki birçok okul kapatıldı. Bunca geçen zaman ve tecrübeden sonra, önceki senelere göre daha salim ve mantıklı değerlendirmeler yapılabilmesi lâzım. Ancak durum hiç de öyle görünmüyor!

Peki, FETÖ tehlikesi geçti mi? Hiç kimse, “Artık böyle bir tehlike kalmadı” diyemiyor. Hâlâ hain darbe girişimini “kontrollü darbe” ve “tiyatro” gibi nitelendirmelerle sulandırmaya ve hıyaneti hafifletmeye çalışanlar var. Bu bile tehlikenin devam ettiğini anlatmaya yeter!

Nasıl bir kontrollü darbe, nasıl bir tiyatro ise, tanklar, uçaklar ve helikopterlerle halkın üzerine yüründü, 251 şehit verildi, yüzlerce kişi yaralandı. Meclis bombalandı, MİT binası tarandı, Gölbaşı’ndaki Özel Harekât Merkezi vuruldu, 44 kahraman polis şehit edildi.

Bu nasıl kontrollü darbe olabilir?

Bu nasıl tiyatro olarak görülebilir?

Siyaset, insanın gözünü bu kadar kör etmemeli!

Olayın üzerinden dört sene geçti ama FETÖ meselesi ile ilgili her kafadan farklı bir ses çıkmaya devam ediyor. Bilerek ya da bilmeden konuşulanlar maalesef siyaset üstü bir mesele olması ve devlet aklıyla yönetilmesi gereken meseleyi sulandırıyor. KHK ile birçok suçsuz insanın mağdur edildiği, suça karışmışlar içinde nedâmet duyanların affedilmesi gerektiği, “Bir FETÖ gitti, bin FETÖ geliyor” söylemi mücadeleyi zaafa uğratıyor.

FETÖ yapılanmasını klâsik bir cemaat yapılanması olarak görmek, yapılabilecek büyük hatâlardan birisidir. İlk yapılması gereken, FETÖ oluşumunu klâsik cemaat yapılanmalarından ayırmak olmalıdır. Uluslararası örgütlerle gizli ilişkileri, “dinler arası diyalog” söylemiyle İslâm dinine zarar verme potansiyeli, Devletin kritik mekanizmalarını ele geçirme stratejisi, her türlü kılığa girme becerisi gibi yönlerinin Türkiye’de klâsik cemaat yapılanmalarında olmadığını düşünüyorum. FETÖ, emsâline pek rastlanmayan, özel tasarlanmış bir örgütlenme örneğidir.

Belli cemaatlerin belli kurumlarda kümelenmesi liyakatsizlik, torpil, haksızlık ve sair meseleleri ile analiz edilebilir. Türkiye şartlarında dinî grupların dışında da yetkililer kendi çevrelerinden insanları belli yerlere taşıma gayreti gütmektedirler. Kayırmacılık, bizim toplumumuzda eskiden kalma kötü bir alışkanlıktır. Hemşehri olma, akraba olma, aynı aşiretten olma, aynı etnik kökenden olma, aynı mezhepten olma, aynı tarikattan olma, aynı dünya görüşüne sahip olma, aynı futbol takımını tutma gibi birçok faktör, torpil ve kayırmacılığın sebebi olabilmektedir. Bu çerçevede dinî oluşumların da yanlış bir yönelim olarak Devlet içinde kendi adamlarını öne çıkarmaları ve kendinden olmayanları ötelemeleri söz konusu olmaktadır.

Bu tabiî bir durum değildir, bir sorundur! Ama bunun FETÖ’den bağımsız bir şekilde tartışılması ve çözülmesi gerekir.

FETÖ’nün en büyük zararlarından biri, tüm dinî oluşumlara karşı bir güvensizlik zemini oluşturmasıdır. Dini kullanarak palazlandıkları için, yaptıkları ne varsa tüm dinî gruplara genellenebiliyor. FETÖ üzerinden dine ait ne varsa yargılanır hâle geliyor. Özellikle din düşmanları bunu bir fırsat olarak değerlendirip Türkiye’nin İslâmî kimliğini dinamik tutan dinî grupları töhmet altında bırakan söylemlerde bulunabiliyorlar.

Konuyla ilgili “efradını cami ağyarını mani” yapmak, sapla samanı birbirinden ayırmak elzemdir. 15 Temmuz sürecinde FETÖ stratejistleri, bilerek her şeyi aynı çuvalın içine katarak işi sulandırma derdine düştüler. Hattâ diğer cemaatlere, “Bize yapılanlara sessiz kaldınız, yarın aynısı size yapılacak” diyerek kendilerine taraftar toplamaya çalıştılar. Şimdi diğer cemaat yapılarını da FETÖ gibi göstermek, FETÖ’nün ekmeğine yağ sürmek olacaktır.

15 Temmuz’da hain darbe teşebbüsüne karşı sokağa çıkanları, abdest alarak ölmeye gidenleri şimdi tehlike gibi görmek ve göstermek, Devlet ile halkın arasına duvar örmekten öte bir anlam ifade etmez!

FETÖ ile ilgili üst bir kurul oluşturularak siyâsî ve gündelik söylemlerden bağımsız, uzun vadeli stratejiler üretmek gerekir.

Eğer FETÖ dışında da dinî gruplar Devleti ele geçirmek, istihbarat örgütleriyle işbirliği yapmak, başka devletlerin ülkemize müdahalelerine aracı olmak gibi bir yönelime girerlerse, elbette Devlet tedbirini almalıdır.

Ayrıca Devletin içinde liyakate dayalı değil de herhangi bir cemaat mensubiyeti üzerinden bir işe alım ve terfi sistemi kurulmaya çalışılıyorsa, bunun da önüne geçilmelidir. Lâkin bütün dinî gruplar FETÖ ile aynı kategoriye konularak onların faaliyetleri yasaklanmaya kalkılır ve herhangi bir dinî gruba yakınlığı var diye insanlar damgalanırsa, işte bu, tam da FETÖ’nün arzuladığı bir netîce olacaktır!