Bir dokunuş: Millet İttifakı tepetaklak

Meral Hanım’ın Kılıçdaroğlu’na karşı oluşunun ikinci sebebi, onun kazanma şansını düşük bulmasıdır. Üçüncü ve belki en önemli sebep ise, Kılıçdaroğlu’nun yahut başka bir CHP’linin muhalefetin çatı adayı olması hâlinde milletvekili seçiminde muhalif oyların İP’e değil, CHP’ye akacak olması ihtimâlidir. Bu üçüncü sebep yüzünden Akşener’in Kılıçdaroğlu’na Cumhurbaşkanlığı adaylığı için asla geçit vermeyeceğini düşünüyorum.

ALTILI Masa tiyatrosu bütün hızıyla devam ediyor. Bazı dostlar “Altılı Masa” yerine, HDP’yi de masanın altında yedinci bir üye olarak niteleyip “Yedili Masa” diyorlarsa da ben HDP’yi masanın altındaki saklı üye olarak değil, tam tersine masanın üstündeki onay mâkâmı olarak görüyorum. Çünkü Altılı Masa’nın alacağı bir karar, oybirliğiyle olsa dahi HDP’nin onayından geçmedikçe geçerlilik kazanamayacaktır. O sebepten, Altılı Masa liderleri sadece karar almada değil, beyanlarında dahi HDP’nin çizdiği sınırların dışına çıkmamaya büyük özen gösteriyorlar.

Buna rağmen kazara bu sınırı aşan bir tavır yahut beyan olduğunda, HDP’nin yetkili ağızları bazen kamuoyuna açık beyanlarıyla ve bazen de anladığımıza göre perde arkasındaki görüşmelerle muhatap liderlere sert üsluplarla hemen gerekli ayarı veriyorlar.

Bu rencide edici paylamaya karşı berikilerden en küçük bir tepki gelmiyor, HDP’nin her türlü hakaretini sineye çekiyorlar. Bu ayar verme olayının esas mercii ise bilindiği gibi HDP de değil, onun tam bağımlı olduğu Kandil’in terörist liderleridir. Yani muhalefetin iki en büyük partisi dâhil olmak üzere bu altı siyâsî partinin lideri HDP delaletiyle Kandil’deki eşkıyaların kölesi durumunda, onların talimatı altında siyaset yapıyorlar, bu zillete katlanıyorlar.

Bunları bir araya getiren müşterek “dâvâları” Sayın Cumhurbaşkanımızı devirmek değil miydi? Evet! Demek ki bu altı lidere göre Sayın Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yönetimi altında olmaktansa Kandil’in kölesi olmak evlâdır. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin bunların ittifakına “Zillet İttifakı” adını vermesi, öyle gelişigüzel söylenmiş bir söz değil, yerine tam da oturan bir ifadedir! Bunları vasıflandıracak, herhâlde bundan daha iyi bir sıfat olamazdı. Bin kere yazıklar olsun!

Bunların içinde, geçmişte tanıdığımız, tanıdığımızı sandığımız ve sevdiğimiz bazıları vardır. Meğer hiç adam değillermiş! Meğer neymiş bunlardaki bu kin yahut mâkâm sevgisi ve ihtirası?! Tayyip Bey adam yerine koymaktan başka bunlara ne yaptı?  

Neyse...

Şimdi gelelim, “Altılı Masa” dizisine…

Altıncı toplantıdan da bir sonuç çıkmadı. Saatlerce süren toplantıda neler konuştuklarını bilmiyoruz. Kendi ifadelerine göre çatı aday konusunda gene hiç isim zikretmemişler. Ne yapmışlar? Aday olacak kişinin özelliklerini belirlemişler! Bunlar baştan beri her toplantılarında zaten bunu çalışmıyorlar mıydı? Hatta “Patron” Kılıçdaroğlu başta olmak üzere ortaklar zaman zaman muhtemel adayın özelliklerini kamuoyuna açıklamıyorlar mıydı, madde madde sayıp dökmüyorlar mıydı? O hâlde acaba sorun nedir?

Açıkça söylemeseler de ima ettikleri, olmazsa olmaz özellik saydıkları yani “kazanabilecek” bir adayın üzerinde bir anlaşma sağlayamamış olmalarıdır. İsim zikredilmemiş olsa da her birinin kafasındaki, daha doğrusu kalbindeki, kazanabilecek adayın bütün özelliklerinin kendi “naçiz” şahıslarında mündemiç olduğu, diğer liderlerden hiçbirinin bu “kazanabilecek” özelliğe sahip bulunmadığı, fakat Kılıçdaroğlu dışındakilerin bunu açıklamaya cesaret edemeyişleridir.

Kılıçdaroğlu da aday adaylığını ortaklarının yüzüne karşı değil de dolaylı olarak sağda solda kendisine sorulan soruya cevaben “Altılı Masa’daki ortaklarının kendisini buna lâyık görmeleri hâlinde aday olmaya hazır olduğu” şeklinde bir ifadeyle ilân ediyor. Fakat maalesef Muhterem, ortaklarından beklediği olumlu tepkiyi bir iki küsurat parti mensubunun pek cılız “Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı değiliz” ifadelerinden başka bir destek olarak bulamadı. Tam tersine Meral Hanım’dan, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu kararına büyük saygı duyuyorum fakat bu konu masaya gelmedi” şeklinde, tam mânâsıyla “ret” anlamına gelecek diplomatik bir cevap aldı. Bu cevabıyla Meral Hanım, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın, “Meral Hanım’ın adaylığına sıcak bakmıyoruz” beyanıyla kendisini tasfiye ettirdiğine inandığı Kılıçdaroğlu’ndan rövanşı almış oldu.

Kılıçdaroğlu pişkin, hiç oralı değil; adeta seçim kampanyasını başlatmış, iyice coşmuş, kılıcını çekmiş ve yel değirmenlerine saldırıyor, sap yiyip saman üfürüyor. Gençlerle konuşuyor, onların sorularını cevaplıyor, en büyük arzusunun gençlerin gönlünde “Demokrat Amcaları” olarak yer almak, ileride öyle hatırlanmak olduğunu söylüyor. Hatta (Cumhurbaşkanı olduğu zaman) ülkenin bütün sorunlarını onlarla beraber çözecekmiş. “Barış” diyor, “helâlleşme” diyor, “kucaklaşma” diyor, “Nedir bu birbirimizle kavga, bıkmadık mı birbirimizle kavga edip durmaktan?” diyor… Olmuş tam bir iyilik ve barış meleği(!)…

Öbür tarafta ise kendi partisinin adamları başta Erdoğan olmak üzere bütün AK Partilileri nasıl yargılayacaklarını, nasıl giyotine göndereceklerini ballandıra ballandıra anlatıyorlar, kafa buluyorlar. İktidar olacaklarından zerre kadar şüphe etmiyorlar. Tek sıkıntıları Cumhurbaşkanı adaylığını bir türlü kotaramamaları.

Sen onların Genel Başkanlarını çay için evine davet ettin, onlar ise senin oturduğun kahvehaneden çay bile içmeyeceklerini söylediler. Aldın mı cevabını? Bunca zillete katlanmaya değdi mi?

“Şaşkın ördek geri geri yüzer” misali

Daha önceleri zaman zaman parti yöneticilerinden, tabiatıyla Kılıçdaroğlu’nun bilgisi dâhilinde, Cumhurbaşkanı adaylarının Genel Başkanları olduğunu ileri süren beyanlar duyardık. Bu kez Kılıçdaroğlu’nun bir nevi deynekçisi rolündeki yardımcısı, Meclis’te bir basın toplantısı düzenleyip muhalefetin adayının “herkesin, bütün muhalefetin ve HDP’nin de onaylayacağı, şöyle iyi bilinen, böyle iyi bilinen vesaire vesaire bir kişi olacağını” söylüyor. “Şaşkın ördek geri geri yüzer” misali, ne yaptıklarını bilmiyor bunlar. Anlaşılan, CHP’nin içinde bir fikir birliği yok. Birçoğu Kılıçdaroğlu’nun adaylığını benimsemiyor. Öte yandan, önemli ölçüde puan kaybetmiş olsa da İmamoğlu parti içine parmak atıyor.

Altılı Masa’da işin aslı, Kılıçdaroğlu ile Akşener arasında şiddeti giderek artan, masayı bütünüyle etkisi altına alan bir sinir harbi hüküm sürüyor. Meral Hanım, muhalefetin adayının Kılıçdaroğlu ya da bir başka CHP’linin olmasını istemiyor. Bunun birkaç tane sebebi bulunuyor: Birincisi, benim kanaatime göre Meral Hanım kendisi aday olmak istemektedir. Bunu sadece ben değil, Kılıçdaroğlu ve HDP de tespit etmiş olmalı ki Meral Hanım baştan beri “Ben aday değilim” demiş olmasına rağmen, Pervin Buldan ve HDP’nin diğer Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, durup dururken Akşener’in adaylığına karşı olduklarını beyan ediverdiler.

Meral Hanım’ın Kılıçdaroğlu’na karşı oluşunun ikinci sebebi, onun kazanma şansını düşük bulmasıdır. Üçüncü ve belki en önemli sebep ise, Kılıçdaroğlu’nun yahut başka bir CHP’linin muhalefetin çatı adayı olması hâlinde milletvekili seçiminde muhalif oyların İP’e değil, CHP’ye akacak olması ihtimâlidir. Bu üçüncü sebep yüzünden Akşener’in Kılıçdaroğlu’na Cumhurbaşkanlığı adaylığı için asla geçit vermeyeceğini düşünüyorum. Akşener’in, CHP’den seçilen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı destekler duruma geçmesi bu fikre ters düşmemektedir. Çünkü bir defa Mansur Yavaş’ın gerçek bir CHP’li olmadığını seçmen tabanı gayet iyi bilmektedir. Kanaatimce Meral Hanım’ın siyaseti, kendisinin adaylığı gerçekleşmediği takdirde, erken davranarak favori bir adayı sahiplenip onun vasıtasıyla kendi partisinin milletvekili adaylarına oy devşirmektir. Meral Hanım bu düşünceyle, başlarda en favori görünen Ekrem İmamoğlu’nu adamakıllı sahiplenmiş olduğu hâlde, çaptan düşmüş olması üzerine onu hemen satıverdi.

Kılıçdaroğlu ile Akşener’in arasındaki bu mücadele, masadaki diğer parti liderciklerini zor duruma düşürmüştür. Bunların kendi partilerinden milletvekili seçilme şansları bulunmuyor. Milletvekili olabilmek için CHP ve İP’den birinin eteğine yapışıp onların listelerinden aday olmaları, bunun için de birbirine karşıt bu iki liderin her ikisine de hoş görünmeleri, hiçbirinin canını sıkacak bir davranışta bulunmamaları gerekmektedir. Bu da çok kolay bir iş değildir. Çünkü birine karşı hoş görünmek, diğerinin canının sıkılması demektir.


Altılı Masa ve Akşener’in acınılacak hâli

Altılı Masa ortakları daha önceki dördüncü toplantıda aldıkları bazı kararları kamuoyuna açıklamışlar, kendilerini bağlamışlardı: “Cumhurbaşkanı seçimine münferit olarak değil, bir çatı adayı ile gidecekler, Cumhurbaşkanı seçilecek olan kişi yetkilerini parlamenter sisteme geçme yönünde kullanacak ve şayet parlamenter sisteme geçmek mümkün olmazsa dahi devletin yönetimi Cumhurbaşkanı tarafından değil, Millet İttifakı partileri tarafından müştereken yürütülecektir…”

Madem böyle ortak bir idare kuracaklar, o hâlde çoğu meselede farklı görüşlere sahip olan bu partilerin ve particiklerin, nasıl bir yönetim mekanizması kuracakları, memleketin temel sorunlarına nasıl yaklaşacakları üzerinde şimdiden çalışıp anlaşmaları ve bunu kamuoyu ile paylaşmaları gerekmez mi idi? Evet! Elbette gerekirdi ama buna asla yanaşamıyor, yanaşmayı düşünmüyorlar. Çünkü o konu, el yakan cinsten bir meseledir. Şayet böyle bir şeye tevessül edecek olsalardı, masaları paramparça olurdu. Fakat bundan kaçış olmuyor. Nitekim CHP’li milletvekili Gürsel Tekin’in bir soruya karşılık “müstakbel iktidarlarında HDP’ye bakanlık verilebileceğini” söylemesi, ortalığı bir anda toz duman etti.

HDP’den ve dolaylı olarak CHP’den adaylığı ile ilgili olarak aldığı darbeden sonra kimyası bozulan ve bu iki partiye karşı kalbindeki hınç sebebiyle patlamaya hazır hâlde bulunan Meral Hanım, sade bir CHP milletvekili olan Gürsel Tekin’in beyanının partisinin görüşünü yansıttığını ileri sürerek bu görüşü asla kabul etmeyeceklerini, terör örgütüyle bağlantılı olan HDP ile asla bir masaya oturmayacaklarını öfkeli bir üslupla kamuoyuna duyurdu.

Öte yandan İP Genel Sekreteri Poyraz, daha ileri bir söylemde bulunarak ittifak içinde olmadıklarını, ittifakın ancak seçim zamanı olabileceğini açıkladı. Akşener’in bu beyanına karşı Kılıçdaroğlu serinkanlılığını muhafaza edip cevap vermekten kaçınırken, CHP’nin eski milletvekili Barış Yarkadaş, İyi Parti’yi “HDP’nin kazandırdığı belediyelerde partililerini daire başkanlığı, genel müdürlük gibi mâkâmlara getirtip, adamlarına bu belediyelerden ihale aldırıp, ondan sonra da ‘HDP ile bir masaya oturmam’ demesinin ikiyüzlülük olduğunu” ifade etti. Böyle olunca, taraflar birbirlerini mahkemeye vermeye kadar gideceklerini söylediler. HDP yöneticileri ise kendilerine yakışan edepsiz bir üslupla Akşener’e ve partisine veryansın ederek kendilerinin de onlarla değil bir masada oturmak, “onların oturduğu kahvehaneden çay bile içmeyeceklerini” iddia ettiler.

İşte Kılıçdaroğlu’nun, “Bizi bölmek istiyorlar ama biz birbirimize daha çok kenetleneceğiz” dediği Altılı Masa’nın son hâli böyle!

Hey Akşener hey! Bir yanda millet düşmanı HDP’yi, öbür yanda imanlı milletimizi idare etme siyasetin işte buraya kadar! HDP’nin Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’la kol kola kadın etkinliklerine katılarak, HDP’lilerin zaman zaman partinize yaptığı hakaretleri yutarak, terörist başı Selahattin Demirtaş’ı cezaevinden çıkarmak için çabalayarak, bu haini eşiyle birlikte evinize kahvaltıya buyur ederek onlara yaltaklanmaların işe yaramadı. Sen onların Genel Başkanlarını çay için evine davet ettin, onlar ise senin oturduğun kahvehaneden çay bile içmeyeceklerini söylediler. Aldın mı cevabını? Bunca zillete katlanmaya değdi mi?

Şehidimizin kız kardeşine sin-kaflı ifadelerle küfreden alçak yardımcını koruman yetmiyormuş gibi, bir de onun ağabeyine kadınlığından dahi utanmadan “Yavşak, pornocu” diyerek terbiyesizce bir de kendin küfrettin. Bu milletin inançlı seçmeni üçte iki çoğunlukta iken, onun bir kısmını oradan koparıp öbür tarafa yamayarak hainler ittifakını iktidara taşıma görevini üstlendin. Allah-u Zül Celâl, işte insanı böyle rezil eder! Daha neler göreceksin bakalım…

Son söz

“Altılı Masa” diye bir şey yok artık! “Çatı aday” falan çıkarmaları da mümkün görünmüyor. Şayet dışarıdan kokmaz bulaşmaz birisini bulup çatı adayı yaparlarsa yeni bir Ekmeleddin vakası yaşamaktan kurtulamazlar. Bundan böyle, Allah-u âlem, her biri kendi yoluna gidecektir. Belki CHP ile HDP birlikte yola devam etmek isteyebilirler. Büyükler tepişti, aşağıdaki küçükler ezildi.

Ey Davutoğlu, Babacan ve Temel Efendi! Şimdi kimin kapısına gideceksiniz? CHP’nin mi, yoksa İP’in mi? Hayır hayır, size yakışan HDP’nin kapısına gitmektir. Çünkü onun hatırına bir kere olsun PKK’yı kınayamadınız. Çünkü zilletin en koyusu, onun kapısındadır!

Rabbim değerli Cumhurbaşkanımıza sağlık ve uzun ömürler lütfetsin! Haziran seçimlerini Cumhurbaşkanımızın kazanacağından şüphe etmiyorum. Ben tahminimi anket sonuçlarına, matematik hesaplara göre yapmıyorum. Rabbimin muradı bellidir. Tayyip Erdoğan’a bir misyon yüklemiş, ona bir yol çizmiştir. O yolda nice aşılmaz sanılan engelleri aşırtıp bugünlere getiren, Kadir-i Mutlak olan Yüce Mevlâ’mız, elbette ona Kendisinin biçtiği misyonu tamamlamasını nasip edecektir.