ALTILI Masa tiyatrosu
bütün hızıyla devam ediyor. Bazı dostlar “Altılı Masa” yerine, HDP’yi de
masanın altında yedinci bir üye olarak niteleyip “Yedili Masa” diyorlarsa da
ben HDP’yi masanın altındaki saklı üye olarak değil, tam tersine masanın
üstündeki onay mâkâmı olarak görüyorum. Çünkü Altılı Masa’nın alacağı bir karar,
oybirliğiyle olsa dahi HDP’nin onayından geçmedikçe geçerlilik kazanamayacaktır.
O sebepten, Altılı Masa liderleri sadece karar almada değil, beyanlarında dahi
HDP’nin çizdiği sınırların dışına çıkmamaya büyük özen gösteriyorlar.
Buna
rağmen kazara bu sınırı aşan bir tavır yahut beyan olduğunda, HDP’nin yetkili
ağızları bazen kamuoyuna açık beyanlarıyla ve bazen de anladığımıza göre perde
arkasındaki görüşmelerle muhatap liderlere sert üsluplarla hemen gerekli ayarı
veriyorlar.
Bu
rencide edici paylamaya karşı berikilerden en küçük bir tepki gelmiyor, HDP’nin
her türlü hakaretini sineye çekiyorlar. Bu ayar verme olayının esas mercii ise bilindiği
gibi HDP de değil, onun tam bağımlı olduğu Kandil’in terörist liderleridir.
Yani muhalefetin iki en büyük partisi dâhil olmak üzere bu altı siyâsî partinin
lideri HDP delaletiyle Kandil’deki eşkıyaların kölesi durumunda, onların talimatı
altında siyaset yapıyorlar, bu zillete katlanıyorlar.
Bunları
bir araya getiren müşterek “dâvâları” Sayın Cumhurbaşkanımızı devirmek değil
miydi? Evet! Demek ki bu altı lidere göre Sayın Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı
yönetimi altında olmaktansa Kandil’in kölesi olmak evlâdır. MHP Genel Başkanı
Sayın Devlet Bahçeli’nin bunların ittifakına “Zillet İttifakı” adını vermesi,
öyle gelişigüzel söylenmiş bir söz değil, yerine tam da oturan bir ifadedir! Bunları
vasıflandıracak, herhâlde bundan daha iyi bir sıfat olamazdı. Bin kere yazıklar
olsun!
Bunların
içinde, geçmişte tanıdığımız, tanıdığımızı sandığımız ve sevdiğimiz bazıları
vardır. Meğer hiç adam değillermiş! Meğer neymiş bunlardaki bu kin yahut mâkâm
sevgisi ve ihtirası?! Tayyip Bey adam yerine koymaktan başka bunlara ne yaptı?
Neyse...
Şimdi
gelelim, “Altılı Masa” dizisine…
Altıncı
toplantıdan da bir sonuç çıkmadı. Saatlerce süren toplantıda neler
konuştuklarını bilmiyoruz. Kendi ifadelerine göre çatı aday konusunda gene hiç
isim zikretmemişler. Ne yapmışlar? Aday olacak kişinin özelliklerini
belirlemişler! Bunlar baştan beri her toplantılarında zaten bunu çalışmıyorlar
mıydı? Hatta “Patron” Kılıçdaroğlu başta olmak üzere ortaklar zaman zaman
muhtemel adayın özelliklerini kamuoyuna açıklamıyorlar mıydı, madde madde sayıp
dökmüyorlar mıydı? O hâlde acaba sorun nedir?
Açıkça
söylemeseler de ima ettikleri, olmazsa olmaz özellik saydıkları yani “kazanabilecek”
bir adayın üzerinde bir anlaşma sağlayamamış olmalarıdır. İsim zikredilmemiş
olsa da her birinin kafasındaki, daha doğrusu kalbindeki, kazanabilecek adayın
bütün özelliklerinin kendi “naçiz” şahıslarında mündemiç olduğu, diğer
liderlerden hiçbirinin bu “kazanabilecek” özelliğe sahip bulunmadığı, fakat
Kılıçdaroğlu dışındakilerin bunu açıklamaya cesaret edemeyişleridir.
Kılıçdaroğlu
da aday adaylığını ortaklarının yüzüne karşı değil de dolaylı olarak sağda
solda kendisine sorulan soruya cevaben “Altılı Masa’daki ortaklarının kendisini
buna lâyık görmeleri hâlinde aday olmaya hazır olduğu” şeklinde bir ifadeyle
ilân ediyor. Fakat maalesef Muhterem, ortaklarından beklediği olumlu tepkiyi bir
iki küsurat parti mensubunun pek cılız “Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı
değiliz” ifadelerinden başka bir destek olarak bulamadı. Tam tersine Meral
Hanım’dan, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu kararına büyük saygı duyuyorum fakat bu
konu masaya gelmedi” şeklinde, tam mânâsıyla “ret” anlamına gelecek diplomatik
bir cevap aldı. Bu cevabıyla Meral Hanım, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın,
“Meral Hanım’ın adaylığına sıcak bakmıyoruz” beyanıyla kendisini tasfiye
ettirdiğine inandığı Kılıçdaroğlu’ndan rövanşı almış oldu.
Kılıçdaroğlu
pişkin, hiç oralı değil; adeta seçim kampanyasını başlatmış, iyice coşmuş,
kılıcını çekmiş ve yel değirmenlerine saldırıyor, sap yiyip saman üfürüyor.
Gençlerle konuşuyor, onların sorularını cevaplıyor, en büyük arzusunun
gençlerin gönlünde “Demokrat Amcaları” olarak yer almak, ileride öyle
hatırlanmak olduğunu söylüyor. Hatta (Cumhurbaşkanı olduğu zaman) ülkenin bütün
sorunlarını onlarla beraber çözecekmiş. “Barış” diyor, “helâlleşme” diyor,
“kucaklaşma” diyor, “Nedir bu birbirimizle kavga, bıkmadık mı birbirimizle
kavga edip durmaktan?” diyor… Olmuş tam bir iyilik ve barış meleği(!)…
Öbür tarafta ise kendi partisinin adamları başta Erdoğan olmak üzere bütün AK Partilileri nasıl yargılayacaklarını, nasıl giyotine göndereceklerini ballandıra ballandıra anlatıyorlar, kafa buluyorlar. İktidar olacaklarından zerre kadar şüphe etmiyorlar. Tek sıkıntıları Cumhurbaşkanı adaylığını bir türlü kotaramamaları.
Sen onların Genel Başkanlarını çay için evine davet ettin, onlar ise senin oturduğun kahvehaneden çay bile içmeyeceklerini söylediler. Aldın mı cevabını? Bunca zillete katlanmaya değdi mi?
“Şaşkın
ördek geri geri yüzer” misali
Daha
önceleri zaman zaman parti yöneticilerinden, tabiatıyla Kılıçdaroğlu’nun
bilgisi dâhilinde, Cumhurbaşkanı adaylarının Genel Başkanları olduğunu ileri
süren beyanlar duyardık. Bu kez Kılıçdaroğlu’nun bir nevi deynekçisi rolündeki
yardımcısı, Meclis’te bir basın toplantısı düzenleyip muhalefetin adayının
“herkesin, bütün muhalefetin ve HDP’nin de onaylayacağı, şöyle iyi bilinen,
böyle iyi bilinen vesaire vesaire bir kişi olacağını” söylüyor. “Şaşkın ördek
geri geri yüzer” misali, ne yaptıklarını bilmiyor bunlar. Anlaşılan, CHP’nin
içinde bir fikir birliği yok. Birçoğu Kılıçdaroğlu’nun adaylığını benimsemiyor.
Öte yandan, önemli ölçüde puan kaybetmiş olsa da İmamoğlu parti içine parmak
atıyor.
Altılı
Masa’da işin aslı, Kılıçdaroğlu ile Akşener arasında şiddeti giderek artan,
masayı bütünüyle etkisi altına alan bir sinir harbi hüküm sürüyor. Meral Hanım,
muhalefetin adayının Kılıçdaroğlu ya da bir başka CHP’linin olmasını istemiyor.
Bunun birkaç tane sebebi bulunuyor: Birincisi, benim kanaatime göre Meral Hanım
kendisi aday olmak istemektedir. Bunu sadece ben değil, Kılıçdaroğlu ve HDP de
tespit etmiş olmalı ki Meral Hanım baştan beri “Ben aday değilim” demiş
olmasına rağmen, Pervin Buldan ve HDP’nin diğer Eş Genel Başkanı Mithat Sancar,
durup dururken Akşener’in adaylığına karşı olduklarını beyan ediverdiler.
Meral
Hanım’ın Kılıçdaroğlu’na karşı oluşunun ikinci sebebi, onun kazanma şansını
düşük bulmasıdır. Üçüncü ve belki en önemli sebep ise, Kılıçdaroğlu’nun yahut
başka bir CHP’linin muhalefetin çatı adayı olması hâlinde milletvekili
seçiminde muhalif oyların İP’e değil, CHP’ye akacak olması ihtimâlidir. Bu
üçüncü sebep yüzünden Akşener’in Kılıçdaroğlu’na Cumhurbaşkanlığı adaylığı için
asla geçit vermeyeceğini düşünüyorum. Akşener’in, CHP’den seçilen Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı destekler duruma geçmesi bu fikre ters
düşmemektedir. Çünkü bir defa Mansur Yavaş’ın gerçek bir CHP’li olmadığını
seçmen tabanı gayet iyi bilmektedir. Kanaatimce Meral Hanım’ın siyaseti, kendisinin
adaylığı gerçekleşmediği takdirde, erken davranarak favori bir adayı sahiplenip
onun vasıtasıyla kendi partisinin milletvekili adaylarına oy devşirmektir. Meral
Hanım bu düşünceyle, başlarda en favori görünen Ekrem İmamoğlu’nu adamakıllı
sahiplenmiş olduğu hâlde, çaptan düşmüş olması üzerine onu hemen satıverdi.
Kılıçdaroğlu ile Akşener’in arasındaki bu mücadele, masadaki diğer parti liderciklerini zor duruma düşürmüştür. Bunların kendi partilerinden milletvekili seçilme şansları bulunmuyor. Milletvekili olabilmek için CHP ve İP’den birinin eteğine yapışıp onların listelerinden aday olmaları, bunun için de birbirine karşıt bu iki liderin her ikisine de hoş görünmeleri, hiçbirinin canını sıkacak bir davranışta bulunmamaları gerekmektedir. Bu da çok kolay bir iş değildir. Çünkü birine karşı hoş görünmek, diğerinin canının sıkılması demektir.
Altılı
Masa ve Akşener’in acınılacak hâli
Altılı
Masa ortakları daha önceki dördüncü toplantıda aldıkları bazı kararları kamuoyuna
açıklamışlar, kendilerini bağlamışlardı: “Cumhurbaşkanı seçimine münferit
olarak değil, bir çatı adayı ile gidecekler, Cumhurbaşkanı seçilecek olan kişi
yetkilerini parlamenter sisteme geçme yönünde kullanacak ve şayet parlamenter
sisteme geçmek mümkün olmazsa dahi devletin yönetimi Cumhurbaşkanı tarafından
değil, Millet İttifakı partileri tarafından müştereken yürütülecektir…”
Madem
böyle ortak bir idare kuracaklar, o hâlde çoğu meselede farklı görüşlere sahip
olan bu partilerin ve particiklerin, nasıl bir yönetim mekanizması kuracakları,
memleketin temel sorunlarına nasıl yaklaşacakları üzerinde şimdiden çalışıp
anlaşmaları ve bunu kamuoyu ile paylaşmaları gerekmez mi idi? Evet! Elbette gerekirdi
ama buna asla yanaşamıyor, yanaşmayı düşünmüyorlar. Çünkü o konu, el yakan
cinsten bir meseledir. Şayet böyle bir şeye tevessül edecek olsalardı, masaları
paramparça olurdu. Fakat bundan kaçış olmuyor. Nitekim CHP’li milletvekili
Gürsel Tekin’in bir soruya karşılık “müstakbel iktidarlarında HDP’ye bakanlık
verilebileceğini” söylemesi, ortalığı bir anda toz duman etti.
HDP’den
ve dolaylı olarak CHP’den adaylığı ile ilgili olarak aldığı darbeden sonra
kimyası bozulan ve bu iki partiye karşı kalbindeki hınç sebebiyle patlamaya
hazır hâlde bulunan Meral Hanım, sade bir CHP milletvekili olan Gürsel Tekin’in
beyanının partisinin görüşünü yansıttığını ileri sürerek bu görüşü asla kabul
etmeyeceklerini, terör örgütüyle bağlantılı olan HDP ile asla bir masaya
oturmayacaklarını öfkeli bir üslupla kamuoyuna duyurdu.
Öte
yandan İP Genel Sekreteri Poyraz, daha ileri bir söylemde bulunarak ittifak
içinde olmadıklarını, ittifakın ancak seçim zamanı olabileceğini açıkladı. Akşener’in
bu beyanına karşı Kılıçdaroğlu serinkanlılığını muhafaza edip cevap vermekten
kaçınırken, CHP’nin eski milletvekili Barış Yarkadaş, İyi Parti’yi “HDP’nin
kazandırdığı belediyelerde partililerini daire başkanlığı, genel müdürlük gibi
mâkâmlara getirtip, adamlarına bu belediyelerden ihale aldırıp, ondan sonra da
‘HDP ile bir masaya oturmam’ demesinin ikiyüzlülük olduğunu” ifade etti. Böyle
olunca, taraflar birbirlerini mahkemeye vermeye kadar gideceklerini söylediler.
HDP yöneticileri ise kendilerine yakışan edepsiz bir üslupla Akşener’e ve
partisine veryansın ederek kendilerinin de onlarla değil bir masada oturmak,
“onların oturduğu kahvehaneden çay bile içmeyeceklerini” iddia ettiler.
İşte
Kılıçdaroğlu’nun, “Bizi bölmek istiyorlar ama biz birbirimize daha çok kenetleneceğiz”
dediği Altılı Masa’nın son hâli böyle!
Hey
Akşener hey! Bir yanda millet düşmanı HDP’yi, öbür yanda imanlı milletimizi
idare etme siyasetin işte buraya kadar! HDP’nin Eş Genel Başkanı Pervin
Buldan’la kol kola kadın etkinliklerine katılarak, HDP’lilerin zaman zaman
partinize yaptığı hakaretleri yutarak, terörist başı Selahattin Demirtaş’ı
cezaevinden çıkarmak için çabalayarak, bu haini eşiyle birlikte evinize
kahvaltıya buyur ederek onlara yaltaklanmaların işe yaramadı. Sen onların Genel
Başkanlarını çay için evine davet ettin, onlar ise senin oturduğun kahvehaneden
çay bile içmeyeceklerini söylediler. Aldın mı cevabını? Bunca zillete katlanmaya
değdi mi?
Şehidimizin
kız kardeşine sin-kaflı ifadelerle küfreden alçak yardımcını koruman
yetmiyormuş gibi, bir de onun ağabeyine kadınlığından dahi utanmadan “Yavşak,
pornocu” diyerek terbiyesizce bir de kendin küfrettin. Bu milletin inançlı
seçmeni üçte iki çoğunlukta iken, onun bir kısmını oradan koparıp öbür tarafa
yamayarak hainler ittifakını iktidara taşıma görevini üstlendin. Allah-u Zül
Celâl, işte insanı böyle rezil eder! Daha neler göreceksin bakalım…
Son
söz
“Altılı
Masa” diye bir şey yok artık! “Çatı aday” falan çıkarmaları da mümkün
görünmüyor. Şayet dışarıdan kokmaz bulaşmaz birisini bulup çatı adayı
yaparlarsa yeni bir Ekmeleddin vakası yaşamaktan kurtulamazlar. Bundan böyle,
Allah-u âlem, her biri kendi yoluna gidecektir. Belki CHP ile HDP birlikte yola
devam etmek isteyebilirler. Büyükler tepişti, aşağıdaki küçükler ezildi.
Ey
Davutoğlu, Babacan ve Temel Efendi! Şimdi kimin kapısına gideceksiniz? CHP’nin
mi, yoksa İP’in mi? Hayır hayır, size yakışan HDP’nin kapısına gitmektir. Çünkü
onun hatırına bir kere olsun PKK’yı kınayamadınız. Çünkü zilletin en koyusu,
onun kapısındadır!
Rabbim
değerli Cumhurbaşkanımıza sağlık ve uzun ömürler lütfetsin! Haziran seçimlerini
Cumhurbaşkanımızın kazanacağından şüphe etmiyorum. Ben tahminimi anket
sonuçlarına, matematik hesaplara göre yapmıyorum. Rabbimin muradı bellidir.
Tayyip Erdoğan’a bir misyon yüklemiş, ona bir yol çizmiştir. O yolda nice aşılmaz
sanılan engelleri aşırtıp bugünlere getiren, Kadir-i Mutlak olan Yüce Mevlâ’mız,
elbette ona Kendisinin biçtiği misyonu tamamlamasını nasip edecektir.