Bir cihan devleti geliyor!

Türkiye, 2021 yılı Aralık ayında ilk defa makus talihi olan düşük kur ve yüksek faiz sarmalından çıkmak için çok riskli bir siyâsî irade göstermiştir. Alınan karar doğru, ancak yüklenilen siyâsî risk çok yüksektir. Zira hiçbir hükûmet, seçimlere 16 ay kala böyle yüksek bir siyâsî riski göze almaz. Ancak görülüyor ki, Türk devlet treninin duvara çarpmaması için bu kritik siyâsî tavrın göze alınması bir zaruretti. Ancak bu riski göze alan siyâsî iradenin de kısa zamanda bu müspet girişimin meyvelerini toplayacağına şüphe yoktur.

2022 yılı, belli mihrakların algılarıyla Türkiye’yi büyük bir darboğazda görenlerin hüsran yılı olacaktır. Bu hüsranın nedeni ise Türkiye’nin 2021 yılı Aralık ayında gerçekleştirdiği iktisadî makas değişiminin ne anlama geldiğini bilmemektir.

Türkiye’nin 2021 yılında “düşük kur-yüksek faiz” kısır döngüsünden çıkması, tarihimizin en isabetli iktisadî dönüşümlerinden biri olarak mazinin zafer sayfaları arasındaki hususi yerini alacaktır.

Malûmdur ki dünya, 2021 yılında pandeminin de etkisiyle büyük bir ekonomik türbülansa girdi. Bu ekonomik türbülans, enerji kaynaklarına malik ülkeler lehinde bir iyileşmeye, enerji kaynaklarına bağımlı ülkeler aleyhinde ise aynı oranda bir kötüleşmeye yol açtı. Türkiye, enerji kaynaklarının kıtlığı yüzünden iktisaden kötüleşenler içerisinde yer aldı.

Dünya genelinde 2021 yılından daha çetin geçecek olan 2022 yılı için yapılan hamlelere ve alınan tedbirlere baktığımızda, iki ülkenin ciddî manada tedbir aldığı görülmektedir. Bu ülkelerden biri Çin, diğeri ise Türkiye’dir.

Çin, ihracata dayalı büyüme hamlesinden vazgeçerek kapılarını dış dünyaya kapatarak içe dönük bir üretim ve plânlamaya döndü. Çin’in böyle bir modele geçmesinin amacı, nüfusunun büyüklüğünden dolayı çökmeye yüz tutan orta sınıfı ayakta tutmaya yönelik, sosyal adalet prensipli bir sisteme geçmek istemesidir. Çin’in nüfus ve sosyal yapısına bakıldığında, bu sistemin yerinde ve özgün bir adım olduğu açıktır. Çin bu hamlesinin meyvelerini ileride toplayacaktır.

Türkiye’ye gelince…

Türkiye’nin makus talihi olan düşük kur ve yüksek faiz döngüsü, bu ülkeyi her 10 yılda bir büyük ekonomik bunalımlara sürüklemektedir. Bunalımlara bağlı olarak da zincirleme sosyal patlamalar ve askerî darbeler birbirini kovalamaktadır. Bu sistemin bize zorla giydirilen bir deli gömleği olduğu açıktır. Bu gömlek yırtılmadıkça bu cinnet hâlinden kurtulmamıza imkân ve ihtimâl yoktur.

Türkiye, 2021 yılı Aralık ayında ilk defa makus talihi olan düşük kur ve yüksek faiz sarmalından çıkmak için çok riskli bir siyâsî irade göstermiştir. Alınan karar doğru, ancak yüklenilen siyâsî risk çok yüksektir. Zira hiçbir hükûmet, seçimlere 16 ay kala böyle yüksek bir siyâsî riski göze almaz. Ancak görülüyor ki, Türk devlet treninin duvara çarpmaması için bu kritik siyâsî tavrın göze alınması bir zaruretti. Ancak bu riski göze alan siyâsî iradenin de kısa zamanda bu müspet girişimin meyvelerini toplayacağına şüphe yoktur.

Ne dediğimin daha iyi anlaşılması için 2022 yılı içinde dünyada baş gösterecek olan ekonomik, sosyal ve siyâsî türbülanslara çok iyi bakmak gerekmektedir.

Türkiye 2021 yılı Aralık ayında ne yaptı? Kendisine bir deli gömleği gibi zoraki giydirilen ancak çok dar gelen “düşük kur ve yüksek faiz” çemberini yırtıp attı. Henüz içinde olduğumuz için farkında değiliz ancak yapılan iktisadî hamlenin nasıl bir ekonomik devrim olduğunu çok uzak olmayan bir zamanda lehteki tecellileri ile göreceğiz. 

Türkiye’nin şu anki cari açığını ve mevcut pozisyonunu negatiften pozitife getirmek için tercih ettiği yeni yöntem, “üretim-istihdam-ihracat” üçlüsüdür. Belli ki Devlet, bu üçlünün destekleyici unsuru olarak faiz indirim kartını kullanacaktır. Faiz yoluyla tefeciye giden para, üreticiye ve iç talebe sunulacaktır. Böylelikle dıştan gelip hiçe giden ve ekonomimizi açmaza düşüren bir etken olan faiz giderleri, üretimi destekleyici ve iç talebi karşılayıcı yeni bir rotada hareket edecektir.

Türkiye’nin elbette gelecek projeleri, sadece bu üçlü yönteme dayanmayacaktır. Türkiye, tarihsel birikimi itibariyle bir büyük cihan devletidir. Bu devletin imkânları arttıkça, bir büyük cihan devleti olmaya yönelik adımlar da artacaktır.

Türkiye’nin gelecek projeleri, sanıldığından çok daha etkin ve kuvvetlidir. Türkiye’nin bu projelerini oluşturması için şu an üç hareket noktası vardır: Bu noktalardan birincisi, güçlü bir savunma sistemine sahip olmak ve silah gücü itibarıyla caydırıcılığını dost-düşman herkese kabul ettirmektir. Çok şükür, Türkiye bu bapta yüzlerce projeyi, gizli ve açık biçimde yürüterek gerçekleştirmiştir.

Türkiye artık, kendisine silah doğrultulduğunda adını “ağır bedeller ödettirecek” ülkeler safına yazdırmış ve sert gücünün gölgesinde yumuşak gücünü harekete geçirmiş oyun kurucu bir ülkedir.

Türkiye’nin dünya çapında bir “SİHA diplomasisi” gücüne eriştiği ve dengeleri istediği yerde istediği gibi değiştirdiği gözlemlenmektedir. Bu öyle bir durumdur ki, Türkiye, Asya’dan Afrika’ya, Kafkaslardan Ortadoğu’ya kadar uzanan bir coğrafî zeminde kendi amaçlarına uygun konjonktürel değişimleri, işbirliği yaptığı aktörler eliyle gerçekleştirecek profesyonel bir devlet görüntüsüne her gün biraz daha yaklaşmaktadır

Türkiye’nin ikinci büyük avantajı ise sahip olduğu zengin maden ve hidrokarbon yataklarını kendi başına işletebilecek bir teknolojiye erişmesidir. Meselâ Türkiye, eskiden ham olarak sattığı kritik öneme sahip bor madenini artık işleyerek satmaktadır. Yakın bir zamanda mamul hâle getirilmiş toz bor satmak yerine, bunları sınaî ve ticarî ürünler hâline getirerek satmanın eşiğine de gelmiştir. 2021 yılı itibariyle 1 milyar dolarlık bor geliri elde eden Türkiye, yakın bir zamanda bunu 15-20 milyar dolarlık bir ihraç boyutuna getirecek imkân ve kapasiteye fazlasıyla sahiptir.

Diğer yönden Akdeniz’in, hidrokarbon yatakları itibarıyla dünyanın en zengin yataklarından biri olduğu aşikârdır. Özellikle sınırlarını titizlikle koruduğumuz Mavi Vatan, Türkiye’nin beş yüzyıllık enerji ihtiyacını karşılayacak bir potansiyel içermektedir. İşte bu dev potansiyeli harekete geçirmek için, devletin askerî açıdan son derece güçlü ve caydırıcı olması gerekmektedir. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye, bu hayatî deniz sahasını korumak için karada İHA’larla yaptığını, denizde de SİDA’larla yapmak zorundadır.

Türkiye’nin yakın bir zamanda denizlerde kendisine stratejik üstünlük kazandıracak olan bazı SİDA projelerini açıklayacağını düşünüyorum. Bu SİDA’lar açıklandığında, denizler üzerindeki hâkimiyet anlayışı temelden değişecektir. Nasıl ki Türk SİHA’ları Suriye, Libya ve Karabağ’da klasik kara savaşında kullanılan konvansiyonel silahları yerle bir ettiyse, aynı şekilde denizlerde de Türk SİDA’ları karşısında klasik denizaltı, kruvazör ve uçak gemilerinin bir ağırlığı kalmayacaktır. Böyle bir savunma gücüne erişmiş olan Türkiye’nin Akdeniz’deki haklarını kimseye yedirmeyeceği gayet açıktır.

Türkiye’nin asıl büyük projesi, Türk Devletleri Teşkilatı’dır. Şimdilik klasik güç dengeleri mihverinde hareket eden dünya ülkeleri, Türk Devletleri Teşkilatı’nın ne anlam ifade ettiğini yeterince kavramamış görünmektedirler. Oysa bu asrın gidişatını belirleyecek en büyük projelerden biri, bu çekirdek projedir.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın Çin’in emelleri karşısında nasıl yıkılmaz bir set olduğunu içimizdeki gafiller anlamasa bile, Çin gayet net anlamış görünmektedir. Nitekim Çin basınında yer alan yeni stratejik yazılarda Türk Devletleri Teşkilatı’nın Çin için ne kadar büyük bir sıkıntı olduğu ısrarla vurgulanmaktadır. 

Çin’in en büyük projesi olan “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin can damarı olan coğrafyayı olduğu gibi kontrol eden Türk Devletleri Teşkilatı, Çin’in yakın zamanda en büyük karabasanlarından biri olacaktır. Türk Devletleri Teşkilatı’nın gücü, önünde sonunda Doğu Türkistan’ı bir çözüm noktasına taşıyacaktır.

Dünyanın ihtiyaç duyduğu yeni madenlerin zengin ve bakir yataklarına sahip olan bu büyük coğrafya, aynı zamanda yeni dönemde en büyük yatırımları alacak coğrafyalardan biridir. Öyle anlaşılıyor ki, Türk Devletleri Teşkilatı’nın kontrolünde olan coğrafî saha, yakın bir zamanda dünyanın yeni yükselen gücü olmaya doğru koşar adım gitmektedir.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın yakın bir süreçte Türk İslâm Devletleri Teşkilatı yapısına dönüşmesinin önünde hiçbir engel yoktur.

Bizi bugün kur ve faizle terbiye etmeye çalışan klasik kapitalist devletler, yakın bir zamanda önümüzde diz çökerek 200 yıldır bizden çaldıklarını fazlasıyla ödeyeceklerdir. O günler de uzak değildir! Vesselâm…