“Bir bayrak rüzgâr bekliyor”

Bu ülke, Ashab-ı Kehf gibi uyuduğu topraklardan uyandı, can İsa’sını gayret Meryem’inin kucağına verip Hazreti Musa’nın asasını cümle firavunların boynuzunu kırmak için kuşandı. Bir gün Resulünün kılıcını çekecek ve Hak sancağını dünyanın tepesine dikecektir. Şad olun ey dünya ahalisi, bayramınız yakındır!

AZİZ okuyucu, iyi bilirsin ki, benim yazılarımın temel fikri, Türkiye’nin mazisine yaraşır şekilde parlak bir geleceğe yürüdüğü fikridir.

Bu fikir, ne bir kuru övünme, ne belirsiz bir nostalji, ne de karşılığı olmayan bir hamasettir. Bilakis bu millet, geçmişte Selçuklu olup bir büyük cihan devleti kurdu. Ardından Osmanlı olup cihana hâkim oldu. Şimdi de Türkiye adıyla hem Selçuklu’dan, hem de Osmanlı’dan daha muhteşem bir askerî, siyâsî ve ekonomik güç olarak geliyor.

Bir milletin tarih ve coğrafyadaki büyük yürüyüş sancağı kalktığında, mevcut durumunun ne olduğunun ve ne yiyip içtiğinin çok bir önemi yoktur. Tarih, tarih şuurundan mahrum kitlelerin vehim ve kuruntularıyla değil, tarih şuuruna mensup nesillerin gayret, çaba, azim ve cesaretleriyle vücut bulur. Tarih bir iman, umut ve ülkü sürecidir. Bu değerlerden mahrum olanlar tarihten değil, günlük olaylardan bahsederler. Bir milletin büyük yürüyüşü esnasında değerlendirme ölçütlerini günlük olaylara göre kurmuş olanlar, ancak milletin yüz karası cahil ve gafillerdir.

Bu girizgâhı yapmaktan maksadım, Türkiye’de inanç ve ülküsünü kaybetmiş bahtsız bir kitleye dikkat çekmektir. Bu zavallılar, ufuklarında şahlanan Türkiye’yi görmek yerine, geçici veriler üzerinden ucuz analizler yaparak bu aziz milleti, kendi düştükleri çirkef kuyusuna çekmekle meşgul çapsızlardır.

Evet, şu an itibarıyla Türkiye’de bir kısmı bizden, büyük bir kısmı da bizim dışımızdaki faktörlerden etkilenen bir hayat pahalılığı ve enflasyon vardır. Evet, ekmek pahalanmış, gıdaya ulaşmak zorlaşmıştır. Evet, alım gücümüz düşmüş, geçim şartlarımız çetinleşmiştir. Ancak bu zorluklar sadece bize özgü bir durum olmayıp küresel çaptaki zorluklardır. Ayrıca bu çetin şartlar, bugünden yarına da hafiflemeyip, aksine bir kaç yıl daha artarak sürecektir. Hatta pek çok devlet borçlarını ödeyemeyip temerrüde düşecek, pek çok ülkede gıda kıtlığı baş gösterecek, sokaklar hareketlenecektir. 

Bu sıkıntıların nedeni, sömürgeci Batı’nın sömürge düzeni olan kapitalizmin çökmeye başlamasıdır. Devletleri borç, milletleri faiz sarmalına dolayan kapitalizm, dünyanın bir an önce sırtından atmak istediği taşınmaz bir yük hâline gelmiştir. Temeli haram bir kazanç olan faize dayanan kapitalizm, insanlığın iki asırlık birikimini birkaç haris zengin ailenin elinde heba etmiştir. Bu azgınlar, kurdukları kölelik düzeninin devamı için kendi kurguları olan pandemiyle dünya tedarik zincirini kırmışlar, kendi eserleri olan Rusya-Ukrayna Savaşı’yla enerji maliyetlerini beşe katlamışlardır. 

Beklentileri nedir?

Bu maliyetler karşısında ülkelerin iflas etmesi…

Çözümleri nedir?

Ülkeleri, onlardan çaldıkları paralarla kurdukları IMF’ye çağırarak kendi paralarıyla kendilerini teslim almak…

Peki, IMF’den borç alarak kuyruğunu kurtarmış bir ülke var mıdır?

Hayır!

Ne istiyorlar?

Ülkelerin tapusunu… 

Peki, var mı bu düzene karşı çıkan birileri?

Evet, var: Rusya, Çin ve Türkiye.

Herkes faiz artırırken, bunlar faiz düşürerek kurulu düzene çomak sokuyorlar. O hâlde bunlara bir bedel ödetmeli değil mi? Tam da bunu yapıyorlar zaten! Rusya’nın durumu malûm, Çin hedef tahtasına konuldu bile. Onlardan sarf-ı nazar, sözü bize getirelim…

***

Türkiye, Gezi Olaylarından itibaren kurulu düzene başkaldırmasının bedelini ödeyen bir ülkedir. Her bağımsızlık arayışının bir bedeli olur, ancak bedel ödemeyi göze alamayanlar asla bağımsız olamazlar. Şükürler olsun, Türkiye, tarih ve medeniyetine yaraşır bir tavrı seçerek, bedeller ödeyeceğini bile bile bağımsızlık yolunda yürüme kararı aldı.

Tabiî onlar da boş durmadılar. Gezi ile üstümüze geldiler, faizler yirmi puan birden yükselerek birikimlerimizi buharlaştırdı. Seçimlerden istediklerini alamadılar, doları beş kat artırarak alım gücümüzü aşağı çektiler. 15 Temmuz ihanetine destek verdiler, millî birlik ve beraberliğimizi ağır bir travmaya soktular. Yetmedi, “ülkemizin beka hattı” tabir edilen güneydoğusunda kukla bir devlet kurmak için her türlü gayret ve çabayı gösterdiler, savunma harcamalarımıza tavan yaptırdılar. Yetmedi, Ege Denizi’ni iğneli fıçıya ve Yunanistan’ı da bir uydu devlete dönüştürüp istikbâlimizin teminatı olan Mavi Vatanımızı tehdit ederek anamızın ak sütü gibi helâl doğal kaynaklarımızdan el çekmenizi beklediler.

Eğer Türkiye, askerî, siyâsî ve ekonomik açıdan tarihinin en güçlü döneminde olmamış olsaydı, bu baskılara fazla dayanamaz, önce ekonomik, ardından da siyâsî ve askerî bakımdan çökerdi. Var güçleriyle bunu yapmaya çalıştılar ama olmadı! Algı operasyonları yapıp, “Faizleri yükseltirseniz ekonomik dar boğazdan çıkarsınız” dediler, dikkate almadık. İçerideki işbirlikçi kesimleri “Faiz artırılsın, yoksa dolar 50’ye, 100’e çıkacak” diye bağırttılar, tanımadık. 

Akıllarınca biz faizleri yükseltecektik, onlar da kasalarında ve depolarında şişmiş sıcak parayı bize getirerek beş kuruşluk yatırım yapmadan ülkemizin birikimlerini hortumlayacaklardı.

Biz ne yaptık? “Hayır!” dedik, “Faizleri yükseltmiyoruz. Bilakis indirdik ve indirmeye devam edeceğiz. Para getirmek istiyorsanız, işte size yatırım imkânı! Gelin, yatırım yapın! Yok, yatırım yapmadan benim birikimlerimi alıp götürecekseniz, paranız da sizin olsun, pulunuz da” dedik. 

Beklentileri neydi? Faizi yüzde elli, hatta altmışlara çıkarmak. Böylelikle para üzerinden para kazanacaklar ve benim her yüz liramın altmış lirasını alıp götüreceklerdi. Bu menfur emellerini gerçekleştirmek için dünya çapındaki ekonomik kuruluşlarını, ekonomik yayın organlarını, uzman kılığındaki etki ajanlarını ve içerideki işbirlikçilerini bir koro hâlinde üzerimize saldılar. “Faizleri yükseltmezseniz batarsınız, bitersiniz, çökersiniz” diye her gün kara propaganda yaptılar. İçte fonladıkları birilerini, ulusal kaygı taşıyorlarmış kisvesinde harekete geçirdiler, sosyal medya denen idrak uyuşturma tezgâhında sahte hesaplarla tozu dumana kattılar. 

Biz ne yaptık? Yapay enflasyon yüzde yüzü geçse bile faizleri yüzde on dörde indirdik. Fırsat bulursak daha da indireceğiz. Böylelikle faizi yüzde on dörtten yüzde altmışa çıkardığımızda arada oluşacak yüzde kırk altılık değeri Hans’a, Coni’ye ve Piyer’e yedirmek yerine memurumuza, işçimize, asgarî ücretlimize ve emeklimize aktardık. Bu değer ekmek, gıda, aş ve iş olarak ülkemizin huzur ve refahına katkı sundu.

Faizleri artırıp IMF’ye gitseydik, 5-6 ay içerisinde büyük bir ekonomik kriz çıkarıp bizi gayya kuyusuna atacaklar, bütün gelir kalemlerimize el koyacaklar, “Emekliye, işçiye, memur ve asgarî ücretliye zam yapmayın, faiz dışı fazla verin” diye üzerimizde baskı kuracaklar ve ülkemizin canım kaynaklarını geçmişte olduğu gibi buharlaştıracaklardı. 

Eğer bunların hilelerine kansaydık, “Borç alan emir alır” ilkesi gereğince kuyruğumuzu altımıza çalar, NATO toplantısında dönecek dolaplara sessiz kalır, İsveç ve Finlandiya’nın gözümüzün içine baka baka PKK flamaları sallayarak NATO’ya üye olmalarını izler ve NATO’nun aile fotoğrafında rahmetli Ecevit’in muhteşem yalnızlığını yaşardık.

Peki, ne oldu?

***

İsveç ve Finlandiya, kuyruklarını indirip, önlerine uzattığımız 10 maddelik muhtırayı çatır çatır imzaladılar. Başta Amerika olmak üzere bütün Avrupa ülkeleri, bize şirin görünmek için yapmadık şaklabanlık bırakmadılar. NATO’da en etkili patronlardan biri olduğumuzu dost düşman herkese gösterdik. 

Ayrıca bütün dünyanın gözünün içine baka baka, Suriye’de bir gece ansızın operasyon yapacağımızı ilân ettik. Yunanistan’ı hiçe sayıp ötekileştirerek itibar yoksunu bir şamar oğlanına döndürdük. Miçotakis, NATO toplantısında Erdoğan’la görüşebilmek için araya sokmadık adam bırakmadı ama Reis’in irade ve vakar duvarına çarpıp süklüm püklüm geri döndü.

***

Evet dostlar, kış geliyor. Bu kış Avrupa için çok çetin geçecek. Avrupa’yı bir taraftan pandemi, öbür taraftan enerji krizi, diğer taraftan da Rus tehdidi vuracak. Alternatif enerji yolları Türkiye üzerinden geçmek zorunda olduğu için, her gün başka bir kılıkta gelerek kapımızı aşındıracaklar.

Doları sahte operasyonlarla 5 katına yükselterek bizi ekonomik darboğaza sokmayı plânlayan Amerika’ya, önce Kuzey Suriye’deki kukla örgütünü yok ederek darbe vuracak, ardından da bir İHA’mıza yahut hücumbotumuza saldırıp tavrımızı test edecek uydu devleti Yunanistan üzerinden fena tokatlayacağız. Yunanistan’ın elinde ne Adalar kalacak, ne de Batı Trakya. Çok güvendiği Amerikan üslerinin birer süs olduğunu, Adaları ve Batı Trakya’yı kaybedince acı bir şekilde öğrenecek.

Yetmedi, Yunan’ın Adriyatik sahilinde Osmanlı sonrası el koyduğu kadim Arnavutluk toprağı Çamerya’yı da Arnavutlara destek vererek Arnavutluk’a katacağız.

Bre yapay devletçik Yunanistan! Sen üzerimize casus salacaksın, biz de armut toplayacağız, öyle mi? Bak, Çamerya ahalisi bağımsızlık için ayağa kalktı, senin de tüylerin diken diken oldu. İşte operasyon öyle değil, böyle yapılır!

Son olarak da ABD’nin sahte algı operasyonlarıyla 5 kat yükselttiği lânet dolarını bir gecede on liranın altına indirerek milletimizi bir gecede yüzde altmış zenginleştireceğiz. 

Bunları yaptıktan sonra da içte ne kadar Batı uşağı hain varsa yabanî ot gibi köklerini kazıyacağız. Falan oğlu ile falan kızı (siz anladınız onları) Pensilvanya’ya, filan oğlu Yunanistan’a, fulanoğlu da Almanya’ya kaçacak. Fişmekan bebesi ise elinde gül, cebinde çilek ve alıç (gene anladınız onları) kaçacak delik ararken yakayı ele verecek. Kukla Truva partisinin tahtaları sökülecek ve içindeki demir ve taşlar ayıklanarak kışlık odun yapılacak.

Evet dostlar, itler ürüyecek, kervan yürüyecek. Bu ülke, tarihinde görülmemiş bir kudretle ayağa kalktı geliyor. Azerbaycan ile yaptığımız Şuşa Anlaşması’nı Özbekistan ile Buhara’da, Kazakistan ile Almatı’da, Kırgızistan ile Balasagun’da, Türkmenistan ile Hazar Denizi’nde imzalayacağız. Putin denen dengesizin ikide bir Kazakistan’ı tehdit etmesine son verecek, bütün Türk ülkeleri olarak bir bayrak ve bir otağ altında ortak kararlar alacağız. DoğuTürkistan’ı Çin’in elinden alacak, Rus stepleri ve Kafkaslarda Türk ve Müslüman devletler yükselteceğiz. 

Bu ülkede casusçuluk oynayan takiyyeci İran’a pençe vurup sinesini yırtarak Güney Azerbaycan’ı Tebriz ile birlikte söküp alacağız.

Evet dostlar, birkaç kritik silah sistemini daha yaptıktan sonra Doğu Akdeniz’deki gaz ve petrol keşfimizi açıklayacak, ABD’nin tehdit için üzerimize gelecek gemilerini hareketli ama görünmez yunus ve vatozlarımızla mayın eşiğine çevireceğiz.

İslâm ülkelerini başkalarının avı olmaktan kurtaracak, mazlum ülkelerin hâmisi olacağız. Akdeniz’i Barbaros gölü, okyanusları Seydi Ali ve Pîrî Reis yolu hâline getireceğiz.

Evet dostlar, bu ülke, Ashab-ı Kehf gibi uyuduğu topraklardan uyandı, can İsa’sını gayret Meryem’inin kucağına verip Hazreti Musa’nın asasını cümle firavunların boynuzunu kırmak için kuşandı. Bir gün Resulünün kılıcını çekecek ve Hak sancağını dünyanın tepesine dikecektir.

Şad olun ey dünya ahalisi, bayramınız yakındır!

Vesselâm...