
AZİZ okuyucu, iyi bilirsin ki, benim yazılarımın temel
fikri, Türkiye’nin mazisine yaraşır şekilde parlak bir geleceğe yürüdüğü
fikridir.
Bu fikir, ne bir kuru övünme, ne belirsiz bir
nostalji, ne de karşılığı olmayan bir hamasettir. Bilakis bu millet, geçmişte
Selçuklu olup bir büyük cihan devleti kurdu. Ardından Osmanlı olup cihana hâkim
oldu. Şimdi de Türkiye adıyla hem Selçuklu’dan, hem de Osmanlı’dan daha
muhteşem bir askerî, siyâsî ve ekonomik güç olarak geliyor.
Bir milletin tarih ve coğrafyadaki büyük yürüyüş
sancağı kalktığında, mevcut durumunun ne olduğunun ve ne yiyip içtiğinin çok
bir önemi yoktur. Tarih, tarih şuurundan mahrum kitlelerin vehim ve
kuruntularıyla değil, tarih şuuruna mensup nesillerin gayret, çaba, azim ve
cesaretleriyle vücut bulur. Tarih bir iman, umut ve ülkü sürecidir. Bu
değerlerden mahrum olanlar tarihten değil, günlük olaylardan bahsederler. Bir
milletin büyük yürüyüşü esnasında değerlendirme ölçütlerini günlük olaylara
göre kurmuş olanlar, ancak milletin yüz karası cahil ve gafillerdir.
Bu girizgâhı yapmaktan maksadım, Türkiye’de inanç ve
ülküsünü kaybetmiş bahtsız bir kitleye dikkat çekmektir. Bu zavallılar,
ufuklarında şahlanan Türkiye’yi görmek yerine, geçici veriler üzerinden ucuz
analizler yaparak bu aziz milleti, kendi düştükleri çirkef kuyusuna çekmekle
meşgul çapsızlardır.
Evet, şu an itibarıyla Türkiye’de bir kısmı bizden,
büyük bir kısmı da bizim dışımızdaki faktörlerden etkilenen bir hayat pahalılığı
ve enflasyon vardır. Evet, ekmek pahalanmış, gıdaya ulaşmak zorlaşmıştır.
Evet, alım gücümüz düşmüş, geçim şartlarımız çetinleşmiştir. Ancak bu zorluklar
sadece bize özgü bir durum olmayıp küresel çaptaki zorluklardır. Ayrıca bu
çetin şartlar, bugünden yarına da hafiflemeyip, aksine bir kaç yıl daha artarak
sürecektir. Hatta pek çok devlet borçlarını ödeyemeyip temerrüde düşecek, pek
çok ülkede gıda kıtlığı baş gösterecek, sokaklar hareketlenecektir.
Bu sıkıntıların nedeni, sömürgeci Batı’nın sömürge
düzeni olan kapitalizmin çökmeye başlamasıdır. Devletleri borç, milletleri faiz
sarmalına dolayan kapitalizm, dünyanın bir an önce sırtından atmak istediği
taşınmaz bir yük hâline gelmiştir. Temeli haram bir kazanç olan faize dayanan
kapitalizm, insanlığın iki asırlık birikimini birkaç haris zengin ailenin elinde
heba etmiştir. Bu azgınlar, kurdukları kölelik düzeninin devamı için kendi
kurguları olan pandemiyle dünya tedarik zincirini kırmışlar, kendi eserleri
olan Rusya-Ukrayna Savaşı’yla enerji maliyetlerini beşe katlamışlardır.
Beklentileri nedir?
Bu maliyetler karşısında ülkelerin iflas etmesi…
Çözümleri nedir?
Ülkeleri, onlardan çaldıkları paralarla
kurdukları IMF’ye çağırarak kendi paralarıyla kendilerini teslim almak…
Peki, IMF’den borç alarak kuyruğunu kurtarmış bir ülke
var mıdır?
Hayır!
Ne istiyorlar?
Ülkelerin tapusunu…
Peki, var mı bu düzene karşı çıkan birileri?
Evet, var: Rusya, Çin ve Türkiye.
Herkes faiz artırırken, bunlar faiz düşürerek kurulu
düzene çomak sokuyorlar. O hâlde bunlara bir bedel ödetmeli değil mi? Tam da bunu
yapıyorlar zaten! Rusya’nın durumu malûm, Çin hedef tahtasına konuldu bile.
Onlardan sarf-ı nazar, sözü bize getirelim…
***
Türkiye, Gezi Olaylarından itibaren kurulu düzene başkaldırmasının
bedelini ödeyen bir ülkedir. Her bağımsızlık arayışının bir bedeli olur, ancak
bedel ödemeyi göze alamayanlar asla bağımsız olamazlar. Şükürler olsun,
Türkiye, tarih ve medeniyetine yaraşır bir tavrı seçerek, bedeller ödeyeceğini
bile bile bağımsızlık yolunda yürüme kararı aldı.
Tabiî onlar da boş durmadılar. Gezi ile üstümüze
geldiler, faizler yirmi puan birden yükselerek birikimlerimizi buharlaştırdı.
Seçimlerden istediklerini alamadılar, doları beş kat artırarak alım
gücümüzü aşağı çektiler. 15 Temmuz ihanetine destek verdiler, millî birlik
ve beraberliğimizi ağır bir travmaya soktular. Yetmedi, “ülkemizin beka hattı”
tabir edilen güneydoğusunda kukla bir devlet kurmak için her türlü gayret ve
çabayı gösterdiler, savunma harcamalarımıza tavan yaptırdılar. Yetmedi, Ege
Denizi’ni iğneli fıçıya ve Yunanistan’ı da bir uydu devlete dönüştürüp
istikbâlimizin teminatı olan Mavi Vatanımızı tehdit ederek anamızın ak sütü
gibi helâl doğal kaynaklarımızdan el çekmenizi beklediler.
Eğer Türkiye, askerî, siyâsî ve ekonomik açıdan
tarihinin en güçlü döneminde olmamış olsaydı, bu baskılara fazla dayanamaz,
önce ekonomik, ardından da siyâsî ve askerî bakımdan çökerdi. Var güçleriyle
bunu yapmaya çalıştılar ama olmadı! Algı operasyonları yapıp, “Faizleri
yükseltirseniz ekonomik dar boğazdan çıkarsınız” dediler, dikkate almadık. İçerideki
işbirlikçi kesimleri “Faiz artırılsın, yoksa dolar 50’ye, 100’e çıkacak”
diye bağırttılar, tanımadık.
Akıllarınca biz faizleri yükseltecektik, onlar da
kasalarında ve depolarında şişmiş sıcak parayı bize getirerek beş kuruşluk
yatırım yapmadan ülkemizin birikimlerini hortumlayacaklardı.
Biz ne yaptık? “Hayır!” dedik, “Faizleri
yükseltmiyoruz. Bilakis indirdik ve indirmeye devam edeceğiz. Para getirmek istiyorsanız,
işte size yatırım imkânı! Gelin, yatırım yapın! Yok, yatırım yapmadan benim
birikimlerimi alıp götürecekseniz, paranız da sizin olsun, pulunuz da”
dedik.
Beklentileri neydi? Faizi yüzde elli, hatta altmışlara
çıkarmak. Böylelikle para üzerinden para kazanacaklar ve benim her yüz liramın
altmış lirasını alıp götüreceklerdi. Bu menfur emellerini gerçekleştirmek için
dünya çapındaki ekonomik kuruluşlarını, ekonomik yayın organlarını, uzman
kılığındaki etki ajanlarını ve içerideki işbirlikçilerini bir koro hâlinde
üzerimize saldılar. “Faizleri yükseltmezseniz batarsınız, bitersiniz,
çökersiniz” diye her gün kara propaganda yaptılar. İçte fonladıkları
birilerini, ulusal kaygı taşıyorlarmış kisvesinde harekete geçirdiler, sosyal
medya denen idrak uyuşturma tezgâhında sahte hesaplarla tozu dumana
kattılar.
Biz ne yaptık? Yapay enflasyon yüzde yüzü geçse bile
faizleri yüzde on dörde indirdik. Fırsat bulursak daha da indireceğiz.
Böylelikle faizi yüzde on dörtten yüzde altmışa çıkardığımızda arada oluşacak
yüzde kırk altılık değeri Hans’a, Coni’ye ve Piyer’e yedirmek yerine
memurumuza, işçimize, asgarî ücretlimize ve emeklimize aktardık. Bu değer
ekmek, gıda, aş ve iş olarak ülkemizin huzur ve refahına katkı sundu.
Faizleri artırıp IMF’ye gitseydik, 5-6 ay içerisinde
büyük bir ekonomik kriz çıkarıp bizi gayya kuyusuna atacaklar, bütün gelir
kalemlerimize el koyacaklar, “Emekliye, işçiye, memur ve asgarî ücretliye zam yapmayın,
faiz dışı fazla verin” diye üzerimizde baskı kuracaklar ve ülkemizin canım kaynaklarını
geçmişte olduğu gibi buharlaştıracaklardı.
Eğer bunların hilelerine kansaydık, “Borç alan emir
alır” ilkesi gereğince kuyruğumuzu altımıza çalar, NATO toplantısında dönecek
dolaplara sessiz kalır, İsveç ve Finlandiya’nın gözümüzün içine baka baka PKK
flamaları sallayarak NATO’ya üye olmalarını izler ve NATO’nun aile fotoğrafında
rahmetli Ecevit’in muhteşem yalnızlığını yaşardık.
Peki, ne oldu?
***
İsveç ve Finlandiya, kuyruklarını indirip, önlerine
uzattığımız 10 maddelik muhtırayı çatır çatır imzaladılar. Başta Amerika
olmak üzere bütün Avrupa ülkeleri, bize şirin görünmek için yapmadık
şaklabanlık bırakmadılar. NATO’da en etkili patronlardan biri olduğumuzu dost
düşman herkese gösterdik.
Ayrıca bütün dünyanın gözünün içine baka baka, Suriye’de
bir gece ansızın operasyon yapacağımızı ilân ettik. Yunanistan’ı hiçe sayıp
ötekileştirerek itibar yoksunu bir şamar oğlanına döndürdük. Miçotakis, NATO
toplantısında Erdoğan’la görüşebilmek için araya sokmadık adam bırakmadı ama Reis’in
irade ve vakar duvarına çarpıp süklüm püklüm geri döndü.
***
Evet dostlar, kış geliyor. Bu kış Avrupa için çok
çetin geçecek. Avrupa’yı bir taraftan pandemi, öbür taraftan enerji krizi,
diğer taraftan da Rus tehdidi vuracak. Alternatif enerji yolları Türkiye
üzerinden geçmek zorunda olduğu için, her gün başka bir kılıkta gelerek
kapımızı aşındıracaklar.
Doları sahte operasyonlarla 5 katına yükselterek bizi
ekonomik darboğaza sokmayı plânlayan Amerika’ya, önce Kuzey Suriye’deki kukla
örgütünü yok ederek darbe vuracak, ardından da bir İHA’mıza yahut hücumbotumuza
saldırıp tavrımızı test edecek uydu devleti Yunanistan üzerinden fena
tokatlayacağız. Yunanistan’ın elinde ne Adalar kalacak, ne de Batı Trakya. Çok
güvendiği Amerikan üslerinin birer süs olduğunu, Adaları ve Batı Trakya’yı kaybedince
acı bir şekilde öğrenecek.
Yetmedi, Yunan’ın Adriyatik sahilinde Osmanlı sonrası
el koyduğu kadim Arnavutluk toprağı Çamerya’yı da Arnavutlara destek vererek
Arnavutluk’a katacağız.
Bre yapay devletçik Yunanistan! Sen üzerimize casus
salacaksın, biz de armut toplayacağız, öyle mi? Bak, Çamerya ahalisi bağımsızlık
için ayağa kalktı, senin de tüylerin diken diken oldu. İşte operasyon öyle
değil, böyle yapılır!
Son olarak da ABD’nin sahte algı operasyonlarıyla 5
kat yükselttiği lânet dolarını bir gecede on liranın altına indirerek
milletimizi bir gecede yüzde altmış zenginleştireceğiz.
Bunları yaptıktan sonra da içte ne kadar Batı uşağı
hain varsa yabanî ot gibi köklerini kazıyacağız. Falan oğlu ile falan kızı (siz
anladınız onları) Pensilvanya’ya, filan oğlu Yunanistan’a, fulanoğlu da Almanya’ya
kaçacak. Fişmekan bebesi ise elinde gül, cebinde çilek ve alıç (gene
anladınız onları) kaçacak delik ararken yakayı ele verecek. Kukla Truva
partisinin tahtaları sökülecek ve içindeki demir ve taşlar ayıklanarak kışlık
odun yapılacak.
Evet dostlar, itler ürüyecek, kervan yürüyecek. Bu
ülke, tarihinde görülmemiş bir kudretle ayağa kalktı geliyor. Azerbaycan
ile yaptığımız Şuşa Anlaşması’nı Özbekistan ile Buhara’da, Kazakistan ile
Almatı’da, Kırgızistan ile Balasagun’da, Türkmenistan ile Hazar Denizi’nde
imzalayacağız. Putin denen dengesizin ikide bir Kazakistan’ı tehdit etmesine
son verecek, bütün Türk ülkeleri olarak bir bayrak ve bir otağ altında ortak
kararlar alacağız. DoğuTürkistan’ı Çin’in elinden alacak, Rus stepleri ve
Kafkaslarda Türk ve Müslüman devletler yükselteceğiz.
Bu ülkede casusçuluk oynayan takiyyeci İran’a pençe
vurup sinesini yırtarak Güney Azerbaycan’ı Tebriz ile birlikte söküp alacağız.
Evet dostlar, birkaç kritik silah sistemini daha yaptıktan
sonra Doğu Akdeniz’deki gaz ve petrol keşfimizi açıklayacak, ABD’nin tehdit
için üzerimize gelecek gemilerini hareketli ama görünmez yunus ve
vatozlarımızla mayın eşiğine çevireceğiz.
İslâm ülkelerini başkalarının avı olmaktan kurtaracak,
mazlum ülkelerin hâmisi olacağız. Akdeniz’i Barbaros gölü, okyanusları Seydi
Ali ve Pîrî Reis yolu hâline getireceğiz.
Evet dostlar, bu ülke, Ashab-ı Kehf gibi uyuduğu
topraklardan uyandı, can İsa’sını gayret Meryem’inin kucağına verip Hazreti
Musa’nın asasını cümle firavunların boynuzunu kırmak için kuşandı. Bir gün Resulünün
kılıcını çekecek ve Hak sancağını dünyanın tepesine dikecektir.
Şad olun ey dünya ahalisi, bayramınız yakındır!
Vesselâm...