Bir ardalan anlatısı: The Social Network

Facebook sayesinde dünyayı bir araya getirmeyi başarmış ve bu alanda çığır açmış bir adam olan Zuckerberg, Facebook’u geliştirirken gözlem yeteneğini kullanıyor. Bunu filmde görebiliyoruz. Filmde Zuckerberg’in Facebook fikrini çaldığına dair anlatımlar var. Ama bu tam anlamıyla açıklığa kavuşmuyor.

GÜNÜMÜZDE hayatın vazgeçilmezleri arasında yer alan sosyal ağlar, neredeyse bütün yaşamı etkisi almış durumda. Özellikle Z kuşağı sosyal medya endeksli bir yaşamın kıyısında hayat sürüyor. Özellikle gençler, hayatı sosyal medya üzerinden adlandırıyor, sosyal medya üzerinden hayatı kurguluyor ve anlamlandırıyorlar. Aslında bu, hayatın gösteriye dönüşmesinden başka bir şey değil.

Hayatı bir gösteriye dönüştüren ilk sosyal medya uygulaması olan Facebook, aynı zamanda dünyanın en büyük sosyal ağı.

Peki, hiç düşündünüz mü, milyarlarca kullanıcısı olan Facebook, ne amaçla ve nasıl kuruldu? Hayatı ve insanları bütünüyle etkileyebildiğine göre, acaba Facebook bir AR-GE sonucu mu ortaya çıktı?

David Fincher imzalı “The Social Network” filmi, Facebook’un nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. 2010 ABD yapımı filmin senarist koltuğunda Aaron Sorkin oturuyor. Filmin başrollerinde ise Jesse Eisenberg, Andrew Garfield, Justin Timberlake, Brenda Song, Armie Hammer, Max Minghella, Rashida Jones ve Rooney Mara yer alıyor.

Film, Ben Mezrich’in “The Accidental Millonaires” adlı romanından uyarlanmış.


Film, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Film Müziği ve En İyi Kurgu dallarında Oscar almış bir yapım olmasının yanında En İyi Yönetmen, En İyi Drama Filmi ve En İyi Senaryo dalında Altın Küre Ödülüne lâyık görülmüş.

Filmin açılış sahnesinde Zuckerberg, kız arkadaşı Erica Albright (Rooney Mara) ile akşam yemeği yiyor. Zuckerberg’in statü takıntısından bıkan Erica, Zuckerberg’ten ayrılıyor. Bu olaydan sonra Zuckerberg, Harvard Üniversitesinde flört benzeri bir işlev gören “Facemash” sitesini kuruyor. Site çok kısa sürede büyük ilgi görüyor. Hatta yoğun ilgiden dolayı Harvard Üniversitesinin sitesinin çökmesine neden oluyor. Daha sonra site geliştiriliyor ve Facebook ortaya çıkar. Facebook, sonrasında diğer üniversitelerde de yaygınlaşmaya başlıyor.

Kurgunun çok iyi olduğu filmde süreç anlatılırken, filmin alt metninde arkadaşlık, dostluk, sadakat, erk, ihanet, hırs, kıskançlık gibi olgular derinlikli olarak işleniyor. Fakat bence alt metnin en vurucu yanı, yalnızlık olgusunu anlatışı. Filmde yalnızlık olgusu kutsanıyor mu, yoksa yeriliyor mu, bazen ayırt etmekte zorlanıyor insan. Çünkü herkes partilerde gezerken yapayalnız olan ve odasından dışarı çıkmayıp sürekli çalışan bir adam anlatısı, kıskançlık olgusuyla birlikte veriliyor. 

Facebook sayesinde dünyayı bir araya getirmeyi başarmış ve bu alanda çığır açmış bir adam olan Zuckerberg, Facebook’u geliştirirken gözlem yeteneğini kullanıyor. Bunu filmde görebiliyoruz. Filmde Zuckerberg’in Facebook fikrini çaldığına dair anlatımlar var. Ama bu tam anlamıyla açıklığa kavuşmuyor.

Film, bir ayrılığın (Zuckerberg-Erica ayrılığı) dünyadaki insanları bir araya getiriş serüvenini ustalıkla işliyor. Filmde Facebook’u kurana kadar yüzüne kimsenin bakmadığı Zuckerberg ile popüler olduktan herkes tanışmak istiyor.

Film, popülaritenin birçok şeyi elde etmek için tek başına yeterli olacağını izleyiciye hissettiriyor.  

İyi seyirler…