Bir apartheid örneği olarak Yahudi ırkçılığı (2)

Raporda İsrail’in, işgalin başladığı 1967’den 2000 yılına kadar yüz binlerce Filistinlinin ikâmetgâh kaydını yapmadığı, yüz binlercesinin ise kaydını sildiği, 2000 yılından bu yana ise Batı Şeria ve Gazze’deki aile birleşimlerinin ve adres değişikliklerinin ise işleme konulmadığı belirtilerek İsrail’in insanları nasıl mülksüzleştirdiğine, nasıl yurtsuzlaştırdığına vurgu yapılıyor…

SALI günü yayınlanan son yazımda “apartheid” kavramı ve İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bu kavram temelinde Filistin meselesine ilişkin geçtiğimiz ayın sonunda yayınladığı bir rapora yer vererek raporda yer alan tespitlere değinmiştim. Bu yazıda ilgili rapor ışığında meseleyi daha da detaylandırmaya çalışacağım.

İsrail’in 1948’den bu yana Filistinlilere ait 4 buçuk milyon dekarlık araziye el koyduğunun belirtildiği raporda, İsrail’in bu toprakları ilk yıllarda askerî bölge ilân ettiği, sonradan ise bu bölgeleri Yahudi yerleşimine açtığı vurgulanarak İsrail’in sistematik bir şekilde Filistinlilere ait topraklara el koyduğunun altı çiziliyor. Rapor, Filistinlilerin ülkenin sadece yüzde 3’ünden az bir alanda iskâna sahip olduğu belirtilerek İsrail’in ırk ayrımcılığı suçu işlediğini ortaya koyuyor.

Cenevre Sözleşmesi çiğneniyor

Filistinlilerin inşaat izinlerinin sadece yüzde 1’lik kısmına müsaade edildiğinin belirtildiği İnsan Hakları İzleme Örgütü Raporu’nda Filistinlilerce izinsiz inşâ edilen yapıların da İsrail tarafından yıkıldığı belirtiliyor. Buna mukabil, Yahudi yerleşimcilere ise on binlerce konut inşâ etme izni verildiği, bunun ise sivil nüfusunun işgal altındaki bir bölgeye aktarılması anlamına geldiği ve bu durumun Cenevre Sözleşmesi’ne aykırı olduğu özellikle vurgulanıyor. İsrail’in demografiyi kendi lehine çevirme girişimlerinin 1980’de yapılan plânlara dayandığının ifade edildiği raporda İsrail politikalarının uzun vadeli ve plânlı olduğunun altı çiziliyor.

İnsanların varlığı yasadışı hâle getiriliyor

Raporda İsrail’in, işgalin başladığı 1967’den 2000 yılına kadar yüz binlerce Filistinlinin ikâmetgâh kaydını yapmadığı, yüz binlercesinin ise kaydını sildiği, 2000 yılından bu yana ise Batı Şeria ve Gazze’deki aile birleşimlerinin ve adres değişikliklerinin ise işleme konulmadığı belirtilerek İsrail’in insanları nasıl mülksüzleştirdiğine, nasıl yurtsuzlaştırdığına vurgu yapılıyor. İsrail’in bu sayede Filistinlilerin kurduğu aileler ile akrabalıklardan doğan yasal statü kazanımlarını etkili bir şekilde engellediği ve bu insanların varlığının yasadışı hâle getirildiği vurgulanıyor.

Sinsice bir plân uygulanıyor

İsrail’in bu uygulamalarla eşit vatandaşlık kavramını yok ettiğinin belirtildiği raporda, kaydı alınmayan insanların vatandaşlık statüsünden yoksun olduğunu, daha önce Filistin’de ikâmet etse dahi yurt dışına göçen bir Filistinlinin geri dönmek istediğinde ikâmet ve vatandaşlık almasının neredeyse imkânsız olduğu, buna mukabil bugün işgal altındaki topraklarda daha önce hiç yaşamamış bir Yahudi’nin rahatlıkla ikâmet ve vatandaşlık hakkı elde edebildiği belirtilerek, İsrail’in bölgede kendi hegemonyasını kurmak için sinsice bir plân yürüttüğünü açıkça ortaya koyuyor.

Raporda İsrail’in tüm bunları güvenlik gerekçesiyle yaptığı ve böylece tüm bu insanlık dışı uygulamalara meşruiyet kazandırmaya çalıştığı dile getiriliyor.

Olaylara kayıtsız kalan Batı, İsrail zulmünü besliyor

İsrail’in bu kadar pervasızca davranmasının altında, hiç şüphesiz başta ABD olmak üzere Batı dünyasının büyük bir rolü var. Ayrıca uluslararası mahkeme ve kuruluşların İsrail’in ırk ayrımcılığına yönelik eylemlerini soruşturmaması da İsrail’in pervasızlığını arttırıyor.

Rapor bu gerçekten yola çıkarak, İsrail’in yaptığı sistematik ayrımcılık ve baskıyı araştırmak için uluslararası bir soruşturma komisyonunun kurulması gerektiğine işaret ediyor. Fakat BM Genel Sekreteri’nin çocuklar ölürken bale gösterisi izlemesi, bu çağrının karşılık bulmayacağının da en açık göstergesi.

Her ne kadar özetlemeye çalıştığım rapor İsrail zulmünü önlemese de uluslararası bir kuruluşun meseleyi tarihî arka plân ve kuramsal çerçeveyi de içine ele alacak şekilde raporlaştırması, Filistin meselesinin haklılığını uluslararası düzeyde ortaya koyma ve İsrail’in insanlık dışı uygulamalarını tescil etme bakımından önemli.