AFRİKA’nın güneyinde
bulunan Güney Afrika Cumhuriyeti ile Güneybatı Afrika’da (Namibya) 1948-1994
yılları arasında resmî devlet politikası olarak uygulanan ve buradaki
beyazların üstünlüğünü ifade eden “apartheid” kavramı, günümüzde evrensel literatüre
girmiş ve ırk ayrımcılığını ifade eden bir kavramdır.
İnsanlık
suçu olarak nitelenen ırk ayrımcılığı, 1973 Uluslararası Apartheid Suçunun
Bastırılması ve Cezalandırılması Sözleşmesi ve 1998 Roma Statüsü Uluslararası
Ceza Mahkemesi kararları ile de uluslararası hukuk tarafından insanlık suçu
olarak kabul ediliyor.
Geçmişte
ırk ayrımcılığı suçuna maruz kalan Yahudiler, günümüzün en büyük ırk
ayrımcılığını yapan grup olarak göze çarpıyor. Bu sadece biz Müslümanların dile
getirdiği bir durum değil. Vicdanlı Batılılar ve uluslararası bazı kuruluşlar
da aynı görüşteler.
Örneğin
İnsan Hakları İzleme Örgütü, geçtiğimiz ayın sonunda İsrail’in apartheid ve
insanlığa karşı suç işlediğine vurgu yapan bir rapor yayınladı.
Geniş değerlendirmelerin yer aldığı 213
sayfalık raporda apartheid
ve insanlığa karşı suç kavramları özellikle vurgulanıyor. Raporda apartheid
ve insanlığa karşı suçların neleri içerdiği derinlikli bir ardalan bilgisi ve
kavramsal çerçeve ile açıklanıyor. Daha sonra da bu kavramsal çerçeve etrafında
İsrail’in 1948’den bu yana giriştiği eylemler ele alınarak bu eylemlerin
apartheid ve insanlığa karşı suç kavramları ile ilişkisi kuruluyor.
Raporda,
İsrail’in Yahudi ayrımcılığı bağlamında Filistin topraklarında sistematik bir
şekilde Filistinlilere baskı ve ayrımcılık uyguladığının altı çiziliyor.
Raporda,
başta Batı Şeria olmak üzere İsrail’in işgali altındaki bölgelerde
Filistinlilerin kendi topraklarından çıkarılması için askerî yaptırımları da
içeren çok sayıda yasak koyduğu, buna mukabil İsraillilerin bölgeden olmayan
akrabalarına dahi yerleşim izni verdiği vurgulanıyor. Yani Filistinlilerin ikâmet
hakları ve evleri elinden alınıp başka bölgelerden gelen İsraillilere
veriliyor. Raporda bunun sistematik bir baskı olduğu açıkça dile getiriliyor.
Rapor
ayrıca, vatandaşlık yapısı nedeniyle Filistinlilerin ikinci sınıf vatandaş
muamelesine tâbi tutulduğunu gözler önüne seriyor.
Başta
Batı Şeria olmak üzere, İsrail’in işgal ettiği topraklarda Filistinlilerin
topraklarına zorla el koyduğu ve Filistinlilere inşaat ruhsatı vermediği
vurgulanarak Filistinlilerin evlerini terk etmeye zorlandığı ifade ediliyor. Bu
uygulamalardan yaklaşık 5 milyon Filistinlinin etkilendiği raporda yer
alıyor.
İsrail’in
bölgedeki demografik yapıyı değiştirmeye yönelik uyguladığı iskân
politikalarının ve bu politikalar sonucu ortaya çıkan uygulamaların İsrail’i
apartheid yani ırk ayrımı suçu işleyen bir devlet kategorisine soktuğu raporda
belirtiliyor.
Raporda,
İsrail’in el koymak istediği alanı önce kamu arazisi ilân ederek yasal statü
kazandırdığı, sonrasında ise el koyduğu açıkça dile getiriliyor. İsrail’in bu
yöntemle sadece Batı Şeria’da 2 milyon dekar Filistinliye ait araziye el koyduğunun
altı çiziliyor. İsrail’in el koyduğu arazileri daha sonra Yahudilere tahsis
ettiği ve bu yöntemle işgal ettiği bölgelerdeki demografiyi Yahudiler lehine
değiştirdiği raporda açıkça ifade ediliyor.
(Devam edecek…)