Bir afet manifestosu: “Kolon kesenin kolu kesilsin!” (2)

Depremden etkilenen 14 milyona yakın insanın 2 milyonu bölgedeki fabrikalarda, sanayi kuruluşlarında ve tarlalarda çalıştıklarını hesap edersek, doğacak işçi açığının kapatılmasının hangi zorlukları da beraberinde getireceği görülecektir. Bölgede meydana gelen ölüm ve depreme dayalı tayinlerin ardından kamu ve özel sektördeki memur/eleman ihtiyacının had safhaya ulaşması muhtemeldir.

MANİFESTOMUZUN bu bölümünde, yaşadığımız son felâketten çıkardığımız dersler doğrultusunda alacağımız önlemlere ve aciliyeti olan hususlara yer vereceğiz.

81 ilde afet üsleri inşâ edilmelidir: Ülkenin her noktasında kriz koordinasyon ve haber merkezleri, toplanma ve yardım alanları, sahra hastaneleri ve eczaneleri, morglar ve soğuk hava depoları, konteyner ve çadır kentler, geçici barınma sahaları, mobil mutfaklar, fırınlar, tuvaletler ve hamamlar, toplu mezar alanları, mobil internet, enerji ve şarj dolum üniteleri ile lojistik destek depolarının yer aldığı kalıcı yerleşkeler inşâ edilmelidir. Bu alanlar olası artçı depremlere ve tsunamilere karşı alınacak önlemler kapsamında deniz seviyesinden yüksek, afetlerden arındırılmış, zemin etüdü yapılmış, ulaşımı kolay, şehir merkezlerinin giriş ya da çıkış noktalarında olmalı ve bölge halkının bilgisine sunulmalıdır.

Özellikle toprağa ve denize bağlı afetlerde ilk 24 saatin önemli olduğu hatırda tutulmalı. Vatandaşlar artçı depremlere, patlamalara ve yangınlara karşı sıklıkla uyarılmalıdır.

Tüm kamu ve meslek mensupları, ikinci meslek branşında “fahrî arama kurtarma personeli” sayılmalıdır.

“Doğal afetler” dersi sadece okullarda ve öğrencilere yönelik değil, tüm kamu ve meslek mensupları ile bölgede ikâmet edenler de bu eğitim ve tatbikatların birer parçası olmalıdır.

Eğitimlere katılacak olanlara hayatta kalma egzersizleri verilmeli, ayrıca kurtarma çalışmalarında kriko ve domuz damı kullanımı öğretilmelidir.

İmar affı literatürden çıkarılmalıdır: Gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin belli bir sıklıkta başvurduğu bu yöntem, görüldü ki faydadan çok binlerce insanın canına mâl olmakta, Devlet’i de büyük bir yükün ve sorumluluğun altına sokmakta. Her ne pahasına olursa olsun, çarpık kentleşmeye, gecekonduya “Dur” denilerek imar ruhsatı olmayan, deprem yönetmeliğine uymayan tüm yapılar yıkılmalı ve imar affı literatürden çıkarılmalıdır.

Yapılara “sismik izolatör sistem” zorunluluğu getirilmelidir: Deprem haritası ile ürkütücü bir senaryonun parçası olan ülkemizde, inşaat mühendisliğinde uygulanan teknikler ve kullanılan malzemeler günümüz teknolojisiyle uyum göstermelidir. En önemlisi, deprem ülkesi Japonya’nın başarılı sonuçlar aldığı “sismik izolatör sistemi”nin kamu hizmetlerinin aksamaması adına başta hastaneler ve devlet binaları olmak üzere tüm konutlarda ve iş yerlerinde tatbik edilmesi, yasal zorunluk çerçevesinde ele alınmalıdır.

Müteahhitlerin sayısı düşürülmelidir: İkinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile çıkan 83 milyonluk Almanya’nın sıfırdan başlattığı sanayileşme hamlesi, yeniden yapılanma ve yapılaşma politikasında etkin bir rol oynayan müteahhit sayısı günümüze kadar 4 bin civarına ulaşırken, Avrupa’da bu sayının 30 bini dahi bulmadığını görmekteyiz. İlginçtir, bu sayı Türkiye’de 450 bin seviyesindedir. Evet, yanlış duymadınız, tam 450 bin!

Kolay ve hızlı yoldan para kazanma yöntemini keşfeden yatırımcılar, ne yazık ki yeterlilik sertifikasına bakılmaksızın devasa projeler ile şehirlerin kalbine birer hançer sapladılar. Yaşanan felâketlerden çıkaracağımız en iyi sonuç, bu sayının ağır yükümlülük gerektiren yeterliliğe sahip müteahhit sayısının asgarî seviyeye düşürülmesidir.

Üstlenici konumunda bulunan ve binası yıkılan müteahhitlerin yetki belgesi iptal edilmelidir.

Bahsi geçenlerin yetki belgeleri derhâl iptal edilmeli, bununla da yetinmeyip birinci dereceden yakınlarının bu işi yapmaları engellenmelidir.

Denetimde kusur ve kabahati olan yöneticiler ve fen işleri çalışanları, müteahhitler ile birlikte yargılanmalıdır.

Yaklaşık 50 bin insanımızın ölümüne sebebiyet veren sorumsuz müteahhitler ile yapıların deprem yönetmeliğine uygun olup olmadığını denetlemekle mükellef olan yerel yönetim temsilcileri, fen işleri çalışanları ve yapı denetim firmaları hakkında soruşturma açılarak yargılanmaları sağlanmalıdır.

On beş gün önce kurulan bu cümle sonrasında, kimsenin gözünün yaşına bakılmadan, adlî birimlerce 200’ün üzerinde tutuklama gerçekleşmiştir.

Müteahhitler ve gayrimenkul danışmanlarının kâr marjı düşürülmelidir: Bahsini ettiğimiz müteahhitlerin, inşaat şirketlerinin iştah kabartan kazancı 1’e 9’dan 9’da 1 oranına indirilmelidir. Yaşanan depremler bir milât olmalı ve bundan sonra inşa edilecek yapılarda 9 birim harcanırken kazanç miktarı 1 birim olarak belirlenmelidir. Sektörde devam edecek olup meseleye “insan odaklı” bakanların da önü açılmalıdır. Aza kanaat edenler, samimî ve merhametli olanlar bu işi üstlenmelidir; malzemeden çalıp çırpan açgözlüler, yapı kontrol mühendislerine önünü ilikletenler, “Seni temele gömerim” diyenler değil!

Aynı uygulama, gayrimenkul danışmanları için de geçerli olmalı. Yüzde 2 satıcıdan, yüzde 2 alıcıdan olmak üzere alınan pay, yapı denetim firmalarının kazancından fazla olmamalıdır. Yapı denetim mühendislikleri/firmaları bağımsız olmalıdır. Binaların yönetmeliğe uygun inşâ edilip edilmediğine dair “uygunluk” onayı veren yapı denetim mühendislikleri/firmaları “bağımsız” olmalıdır. Kazançları da gayrimenkul danışmanlarının gerisinde kalmamalıdır. Bu oran, inşaat maliyetinin yüzde 5’inden az olmamalıdır. Denetçi, inşaat başlangıcından bitimine kadar geçen sürede yapı başından ayrılmamalıdır. Çıkılan her kat için lâzım gelen kontrolün yapılması, alınan numunelerin laboratuvar analizlerinin tam ve zamanında yapılması, son olarak saklanması için ilgili bakanlığın yapı arşivine gönderilmesi sağlanmalıdır.

Geleceğin afet bilimcileri için eğitim seferberliği ilân edilmelidir: Kurulacak olan Afetle Mücadele Bakanlığı, kendi yetki alanındaki görevleri yerine getirirken aynı zamanda geleceğin afet bilimcilerini yetiştirmek için kolları sıvamalı ve eğitim seferberliği ilân etmelidir. Bunun için Türkiye’nin en iyi öğrencilerinin Devlet bursuyla yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Özellikle şu ana kadar, tüm zamanlarda meydana gelen deprem, sel, heyelan, çığ ve yangın ile maden ocağı afetlerinde birinci derecedeki yakınlarını kaybeden ve sağ olarak çıkarılan tüm çocuklar ve gençler, bu alanda değerlendirilmelidir. Devlet üniversitelerinin yanı sıra vakıf üniversitelerinde de yasal zorunluluk gereği kontenjan ayrılmalıdır. 

Afet mağduru çocukların jeoloji, jeofizik ve inşaat mühendislikleri ile mimarlık fakülteleri, şehir ve bölge plânlama ile sosyoloji bölümlerinde okumaları sağlanmalı, geleceğin mühendisleri, mimarları, yer bilimcileri, afet yönetimi uzmanları, sismologları ve yapı denetimcileri olmalıdır. Bunlar arasından Afetle Mücadele ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanları çıkmalıdır. Hukukî süreçleri adilâne bir biçimde takip edecek ve sonuçlandıracak avukatlar, hâkim ve savcılar, afetlere ilk müdahaleyi yapan arama kurtarma ekiplerinin akıl dolu yöneticileri, cesur acil tıp teknisyenleri, ambulans şoförleri, itfaiye erleri, maden işçileri, asker ve polisleri yetiştirilmelidir. Yetiştirilmeli ki, en sevdiklerini bu ihmâller zincirinde kaybeden ve enkaz altından ya da maden ocağından canlı kurtulmasının kefaretini “Ben enkazın altından kurtuldum ama başkalarının enkaz altında kalmasına hayatım boyunca müsaade etmeyeceğim” diyerek ödeyebilsin.

Okul müfredatına “Doğal Afetler” dersi eklenmelidir: Bu derste, depremle yaşama senaryoları kapsamında öğrencilere psikolojik açıdan destek verilmeli, arama kurtarma faaliyetlerinde dikkat edilmesi gereken hususlar, tesisat kullanımı, hayat üçgeni, yardım çantası hazırlığı, enkaz altında kalınması durumunda neler yapılması gerektiğine dair eğitimler verilmeli ve belli bir periyodda tatbikat yaptırılmalıdır. Bu eğitimlere AFAD, Kızılay Arama Kurtarma Ekipleri, STK temsilcileri, sağlık çalışanları, güvenlik birimleri, enkazdan sağ çıkarılanlar, yer bilimcileri, ilgili mühendisliklerden gönderilecek akademisyenler katılmalıdır.

Kiralama ücretleri bir komisyon tarafından belirlenmelidir: Merhum Turgut Özal ile hayatımıza giren “serbest piyasa ekonomisi” bu başlıktan muaf tutulmalı ve fahiş fiyatların önlenmesi için kiralama ücretleri bir komisyon tarafından belirlenmelidir. Bu komisyon tapu dairelerinden, emlakçılardan, sanayi ve ticaret odalarından, vergi müdürlükleri ile noterliklerden yeter sayıda ismin katılımıyla oluşmalıdır. Fiyatlar belirlenirken kiralanacak konut ve işyerlerinin lokasyonu, ulaşım ağı, inşâ yılı, oturma plânı gibi belli kriterler göz önüne alınmalı. İlân edilen oranlar rayiç bedel statüsünde bir yıl süreyle askıda kalmalı. Değiştirilmesi durumunda cezaî müeyyideler uygulanmalı. Bunlarsa para cezası ve mühürleme şeklinde gerçekleşmeli. Fahiş fiyat uygulayanlara cezaî müeyyideler uygulanmalıdır.

Kahramanmaraş, Hatay ve Malatya merkezli depremlerden etkilenen vatandaşların yoğun şekilde Mersin, Antalya, Konya, Ankara ve İstanbul’u tercih etmelerini, fırsatçı bazı ev sahibi ve emlakçıların satış ve kira bedellerinde fahiş artışlar yaptıkları yönünde şikâyetlerin artması üzerine Cumhuriyet başsavcılıklarınca İl Emniyet Müdürlüğü Malî Suçlarla Mücadele Şube Müdürlükleri ile İl Ticaret Müdürlüklerine verilen talimat doğrultusunda yapılan araştırmada, satış ve kiralama bedellerinde son bir ayda ciddî artışlar tespit edilmiştir. Bahsi geçen illerde soruşturma başlatılması, bu başlıktaki talepler için bir sonuç hükmünü doğurmuş ve kiralar sabitlenmiş oldu.

Üretici firmalara ihtiyaç stoku yapma zorunluluğu getirilmelidir: Hilti, balyoz, kriko, demir makas, testere, kazma, kürek, yangın söndürme tüpleri, çadır, konteyner, jeneratör, taşınabilir şarj cihazı, tuşlu telefon, ışıldak, tüp, soba, klima, elektrikli ve yün battaniye, uyku tulumu, çocuk ve erişkin bezi, iç çamaşırı, yatak, yorgan, yağmurluk, ayakkabı, mont, iş ve sağlık eldiveni, boyunluk, sedye, serum, aşı ve ağrı kesici, ceset torbası, kefen, kuru gıda, mama ve konserve üreticilerine stok zorunluğu getirilmelidir. Bahsi geçen ürün gamında üretim yapan firmalar, afet sırasında lâzım gelen ürünlerden her yıl belli oranda Kızılay lojistik depolarına göndermeli, son kullanım tarihleri periyodik olarak kontrol edilmeli, yenisiyle değiştirilmelidir.

İstihdam seferberliği başlatılmalıdır: Depremden etkilenen 14 milyona yakın insanın 2 milyonu bölgedeki fabrikalarda, sanayi kuruluşlarında ve tarlalarda çalıştıklarını hesap edersek, doğacak işçi açığının kapatılmasının hangi zorlukları da beraberinde getireceği görülecektir. Bölgede meydana gelen ölüm ve depreme dayalı tayinlerin ardından kamu ve özel sektördeki memur/eleman ihtiyacının had safhaya ulaşması muhtemeldir.

Deprem bölgesinde yer alan illerin kalkındırılması sürecince mecburî sürenin en az bölge kalkınması için lâzım gelen süreye denk gelmesi gerekmektedir. Ki bu süre 5 yıldan az, 10 yıldan fazla olmamalıdır.

İş akitlerinde bu sınırlandırmadan mutlaka bahsedilmeli, hangi nedenden olursa olsun başka bir ile tayin istemesini önlemek amacıyla sözleşmede kısıtlayıcı hükümler yer almalıdır.

2023 Seçimleri öncesinde siyâsî partilere yapılacak olan Hazine yardımlarının bir defaya mahsuben afet bölgesinin yeniden inşâsına aktarılmasının yolları aranmalıdır: Son yüzyılın en büyük afeti olarak kayıtlara geçen, 50 bine yakın insanımızın ölümüne sebebiyet veren depremler nedeniyle “2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimleri” eski propaganda anlayışından uzak, sade bir şekilde tamamlanacağı ve daha az harcamanın yapılacağı öngörüsünden yola çıkarak, partilerin yapacağı fedakârlık millî ekonomiye katkı sağlayacaktır.

Depremle birlikte afet bölgesi ilân edilen 11 ilimize, Kurtuluş Savaşı sonrasında Kahramanmaraş, Gaziantep ve Şanlıurfa şehirlerinde olduğu gibi unvanlar verilmelidir. İllerin önüne “Yeni” veya “Güçlü” ibareleri gelebileceği gibi, ayrı ayrı “Mert Hatay, Güçlü Adıyaman, Büyük Malatya, Can Diyarbakır, Cesur Elazığ, Yeni Adana, Şirin Osmaniye, Yeşil Kilis” gibi değişiklikler yapılabilir.

Depremde görev alanlara “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ya da “Deprem Gazisi” unvanı verilmelidir: Yerli ve yabancı arama kurtarma çalışmalarına katılan tüm ekiplere, sağlık, güvenlik, defin hizmetlerini yerine getiren personele, yardım faaliyetlerinde yer alan gönüllülere, hatta kurtarma faaliyetlerinde yer alan can dostlarımız köpeklere, kedilere ve kuşlara “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ya da “Deprem Gazisi” unvanı verilmelidir.

Her ilde ve ilçede yaşanan afet türüne uygun anıtlar yapılmalıdır. Afet Bakanlığı avlusuna Fransız Charlie Hebdo dergisinin yaptığı paylaşıma refleks gösterilerek çizilen al bayrak figürü anıt olarak dikilmelidir. Park ve bahçelere, caddelere, okullara, kültür merkezlerine, alt ve üst geçitlere afetlerin sembol isimleri verilmelidir. Enkaz altında kalan, hikâyesi ile sembolleşen afetzedelerin, dördüncü seviye yardım çağrısıyla yurt dışından yardıma koşan yerli ve yabancı arama kurtarma üyelerinin ve köpeklerinin, dayanışma anlayışıyla duyarlı davranış sergileyen yardımseverlerin, göz yaşartan fedakârlık ve kahramanlıklara imza atanların isimleri, yeni kurulacak şehirlerdeki belli yerleşkelere, park ve bahçelere, eğitim yuvalarına, hastanelere, yol ve köprülere verilmelidir.

Açık hava müzeleri kurulmalı: Ağır tahribata uğramış yolların, afet bölgelerinde ayakta kalan ama ağır hasar alan yapıların tamamı olmasa da belli bölümleri kesitler hâlinde özel ve gizli teknikle güçlendirilmeli, gerekli ders ve önlemlerin alınması amacıyla gelecek kuşakların hafızasına sunulmalıdır. Örneğin Çanakkale tabyalarında olduğu gibi… İbretlik yıkımlara ve ölümlere yol açan afetlerin insan yaşamına müspet yansımaları olması, yapıların neden ve nasıl yıkıldığını, hangi ihmâller sonucunda bu hâle geldiğini izah eden ve kusuru olanların afişe eden açık hava müzeleri kurulmalıdır. Örneğin, Elbistan merkezli 7,6’lık ikinci depremde temelden kalkarak yan yatan Gölbaşı’ndaki Tuğra Apartmanı gibi...

NFT’ler oluşturulmalı: Örneğin yatağını yorganını gönderen Azerbaycanlı nine, hac parasını bağışlayan teyze, depremde can kurtarırken ölen arama kurtarma köpeği, cenazesini motorla taşıyan adam, kızının elini tutan baba ile Fransız Charlie Hebdo dergisinin Kahramanmaraş merkezli depremlere ilişkin sosyal medyada nefret suçu teşkil eden paylaşımına refleks gösterilerek çizilen al bayrak figürlü dayanışma resmi gibi sembollerle üretilen NFT’lerden elde edilen gelirler, afetzede öğrencilerin eğitimlerine ya da bölgede yapılacak bilim okullarına harcanmalıdır.