BAZI vakitler vardır
ki, o vakilerde duygular zaafların zincirinden kurtulup inkişaf eder.
Kalpler,
nefret ve kötü düşünceden azat olup Sahibine yönelerek itminana erer.
Ruh,
bedenî zaaflardan sıyrılarak inşiraha kavuşur.
Böyle
vakitler, adeta arınma vakitleridir.
Miraç
Gecesi de bu vakitlerden biri...
Nasip
olursa önümüzdeki Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece, bu kutlu vakte
kavuşacağız.
Bu
kutlu geceden ne kadar nasipleniriz bilinmez, ama en azından nasiplenmeye
çalışmalıyız!
Ama
çoğumuz gün içinde masivanın masiyet kokan sokaklarında dolaşıyoruz.
O
sokaklarda birbirimizle dalaşıyoruz.
O
nedenle bindiğimiz Burak’ın zimamı, o sokaklarda bir yerlere bağlanıp kalıyor.
Bundan
dolayı da salâtta iken bile miraçtan alıkonuluyoruz.
Hem
de günde beş vakit!
Bunun
ceremesini yine biz çekiyoruz.
Kimimiz
Cebrail (as) getirdiğinden bîhaber yaşıyor.
Kimimiz
Cebrail (as) getirdiğinden haberdar ama sadece dilinde, amelinde değil.
Kimimiz
yapıp ettiklerimizle yerin dibine giriyor.
Kimimiz
el açmadan göğe ereceğini sanıyor.
Göğe
erme telâşında olanlarımız nefislerinden o kadar eminler ki dibe vurmaktan
korkmuyorlar!
Kibrinin
kutbunda dolaşan, nefsini o kadar şişiriyor ki kıbleye sadece kabrinde
yöneliyor.
Çoğumuz
masiyete karşı tiksinti duymuyor, çaresiz kaldığımızda Yunuslaşamıyoruz…
Nefsimize
karşı Yusuflaşamıyoruz…
Bunlar
bizi salâtta iken miraçtan alıkoysa da, Rahmân’ın rahmetinin tüm bunların
ceremesinden ve cürmünden aşkın olduğunu biliyorsak, ümidimizi bu hakikatin
varlığına binaen diri tutuyorsak, biraz ısrar, biraz izan, biraz irfan, biraz
da ihlâs ile bindiğimiz Burak, bizi er ya da geç miracın kapısının önüne
götürecektir.
Bindiğiniz
Burak’ın sizi miraca ulaştırması dileğiyle…
Miraç Geceniz şimdiden mübarek olsun!