Bilişim alanında Hükûmet’e ticârî bir öneri

Eminim, bu yapılanlarla sizin de benimki gibi göğsünüz kabarmıştır ve aynı zamanda şu soruyu benim gibi yıllarca sormamışsınızdır: “Bu başarılı uygulamaları başka ülkelere, toplumlara satıp para kazanamaz mıyız?”

ÇOK avantajımız var. Bunları refaha, kudrete ve itibara dönüştürebiliriz. Bu avantajlarımız; genç nüfusumuz, tarih ve medeniyetimiz, artan özgüvenimiz, şu âna kadar ülkede yaptığımız çalışmalar netîcesindeki birikimimizden oluşuyor.

Her bir avantaj, bize müthiş fırsatlar sunuyor. Hem de sırf pazarlama-satış faaliyetleriyle elde edebileceğimiz netîceler var.

Dikkat ederseniz, yabancı ülkelerden Türkiye’ye gelen teknolojiler ya ferde yahut özel sektör kuruluşlarına hitap ediyor.

Yabancı ülkelere ziyarete giden, bizim neredeyse hiç bilmediğimiz kamudaki teknoloji uygulamalarıdır. Şimdiye kadar yurtdışı seyahatlerimde bir tek kamu teknolojisine rastladığım yer, ABD’deki “ülkeye giriş işlemleri”dir. O da o kadar harika bir şey değildi. Almanya, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Bulgaristan ve aklınıza hangi ülke gelirse, hiçbiri teknolojik işlem yapmıyor, yapamıyor…

Yurtdışına giden bizler yurtdışında veya Türkiye’ye gelen yabancılar Türkiye’de adlî sicil belgesinin nasıl alınacağını bilemez. Engelli raporları nasıl alınır ve işlemleri yapılır, onu da... Trafik işlemlerini, vatandaşın kamudan alması gereken belgelerin nasıl aldığını da… Veya bir vatandaşın ekonomik destek almayı hak edip etmediğini nasıl anlarsınız?

Türkiye bu konularda eksiklerine rağmen çağ atlamıştır. Bu gelişmeleri karşılaştırma imkânı olmayan insanlar, doğal olarak bunlarla ilgili beklentilere de sahip olamıyorlar. Meselâ bir Alman, ülkesine, “Türkiye’deki gibi bir engelli rapor sistemi istiyorum” diyemiyor. Bir Yunan, hükûmetine, “Türkiye’de insanlar saniyeler içinde adlî sicil belgesi alıyorlar da ben niçin haftalarca beklemek zorunda kalıyorum?” diye soramıyor. Bir Kanadalı, kendi hükûmetine, “New York’tan yapılan bir vize müracaatını 1 ayda sonuçlandırdığın için Niagara şelalesini görmeye gelip para harcayacak kişiler gelemiyor. Türkiye’den teknolojiyi al ve bu durumu düzelt!” diyemiyor…

Bizim, “Bizden daha iyilerdir” hüsn-ü zannımız olan ülkeler böyleyse, varın, diğerlerini siz düşünün!

Sadece kamu hizmetleri mi?

Türkiye’de gerek kamu, gerekse özel sektör kuruluşlarının bedava, hayrına sundukları harika hizmetler de var. Meselâ GSM operatörlerimizin engelliler için yaptırdığı birçok yazılım dünyada ödül aldı ve sadece Türkler yaptı. Bunun gibi, Boğaziçi Üniversitesinin veya Kültür ve Turizm Bakanlığı’mızın görme engellilere yönelik kütüphane uygulamaları da dünyanın en başarılı uygulamaları arasında...

Yine Beyazay’ın geliştirdiği, engellilere bilgi rehberliği eden “Engrehber” de kendi alanında bir ilktir.

Eminim, bu yapılanlarla sizin de benimki gibi göğsünüz kabarmıştır ve aynı zamanda şu soruyu benim gibi yıllarca sormamışsınızdır: “Bu başarılı uygulamaları başka ülkelere, toplumlara satıp para kazanamaz mıyız?”

Geç de olsa bu soru, doğru bir sorudur! Cevabımsa, “Elbette para kazanabiliriz” şeklindedir.

Bunun için yapılacak iş ve işlemler de çok basit: İster özel sektör, isterse kamunun ticârî kuruluşlarından birine, kamudaki tüm yazılımları yurtdışına pazarlama ve satma yetkisi verilecek, o kadar! Ne o ülkelerin sırları bize gelsin, ne bizimkiler onlara gitsin… Ama onların hayatları kolaylaşırken, biz de para kazanalım. Buyurun size “kazan-kazan” durumu… İnsanlığa hizmet boyutu ise sınırsız.

Bir işitme engellinin ambulans çağırma sistemi gibi sistemleri de anlatırım anlatmasına da, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, merhameti sebebiyle dünyaya bedava dağıtır diye çekiniyorum...