
MODERN çağımızın bir
çeşit hastalığıdır “bilinçsiz medya kullanımı”. Kitle iletişim araçları ve
internet kullanımının toplumsal yapıya ve bilginin aslına verdiği tahribatı, artık
göze batacak kadar artmış durumda. Medya ve iletişim araçlarının niteliğindeki artış,
aktarılmaya çalışılan bilginin doğruluk derecesinin ne olduğu sorununu da
beraberinde getirdi. Toplumda günden güne ihtiyaç hâlini almış internet
kullanımı, insanlar üzerinde müthiş bir bilgi aktarımı ve aktarılan her
bilginin doğru olmaması sonucu da “bilgi kirliliği” denilen toplumsal sorunu
ortaya çıkarmıştır.
Medya;
televizyon, radyo, gazete, internet ve dergi şeklinde sayılabilecek pek çok
kitle iletişim aracının toplamını oluşturan ortak bir terim. Gündelik hayatın
vazgeçilmez bir parçası hâline gelen medya, ihtiyaçlar doğrultusunda
kullanıldığında birçok kolaylaştırıcı işleve sahip. Fakat bunu toplumsal sorun
hâline getiren durum, medya kullanımının ihtiyacın ötesine varmış bir kullanım
boyutunda olmasıdır. İnternet kullanımı, bugün her kesimin ihtiyaç olarak
gördüğü bir boyut hâlinde; ama tam olarak nasıl bir ihtiyaç olduğuna dair
açıklama kesin olarak belirtilemiyor ne yazık ki! Çünkü insanların ihtiyaca
nasıl bir anlam yükledikleri ayrıştırıcıdır bu anlamda.
İnsanlar
mutlu bir hayat sürebilmek için çeşitli ihtiyaçlarını gidermek isterler. Bu
ihtiyaçlarını karşıladıkları hâlde rahatsızlık giderilmediğinde ise huzursuzluk
duyarlar. Burada önemli olan, ihtiyaçları karşılamada hangisinin zorunlu olduğu,
hangisinin zorunlu olmadığıdır. Oysa birey, çoğu zaman bir tür farkındalık
oluşturamayarak zorunlu olanla olmayan arasındaki dereceyi ayırt edemez. Bu
sebeple insan, sürekli olarak farkında, canlı ve eleştirel olarak ihtiyaçlarını
doğru belirlemelidir.
Aile/birey,
gündelik hayatta medyanın gördüğü işlevleri esas alarak kendisi için doğru
tercihleri yaptığında birtakım ihtiyaçlarını karşılayabilir. Fakat aile/birey
bunun aksine ihtiyaçlarını değil de isteklerini, heveslerini ve tüketim
alışkanlıkları başta olmak üzere birçok geçersiz sebeple medya kullanımı gerçekleştirdiğinde
olumsuz sonuçlarla karşılaşmak durumunda kalır. En başta insan bilincine
dayatmalar şeklinde empoze edilmeye çalışılan durumlarla birlikte, buna
dayanarak toplum içinde fikir ayrılığı oluşturmaya çalışma gibi kendini
gösteren olumsuz çıkarımlar da medyanın bir tür bilgi kirliliğine sebebiyet
verdiğinin göstergesidir.
Toplum
olarak -eğitim seviyesi her ne olursa olsun- her kesimden insanın kitap okuma
ve araştırma yapmaya vermiş olduğu önem ortadayken, buna müteakip olarak “sosyal
medya” denilen sanal ortamlarda “ insanların bilgi sahibi olmadan fikir sahibi
olması” da durumu iyice netleştiriyor sanırım. İnsanlar medya ortamında
edinilen bilgiye eleştirel olarak bakmıyor, bilâkis yanlış bilgiye taraf oluyorlar.
Farkında olmadan bireyleri hem kendisi, hem çevresiyle çatışmaya götürüyorlar.
İnternet kullanımı bilgiye daha hızlı ulaşma açısından faydalı olsa da,
insanların bilgiden ziyade internetten faydalanabilme durumu sadece sosyal
medya ortamları ile sınırlı kalıyor.
Eleştirel
bakışın lüzumu
“Medya”
kelimesinin başına “sosyal” kelimesinin getirilmesi, bizi daha sosyal yapmak
şöyle dursun, giderek kendi içine kapalı, yapmacık ve iletişim problemi yaşayan
bir toplum hâline getirdi. Ama ne yazık ki, başta gelecek nesil olmak üzere
herkes -bunun farkında olamayacak kadar- fazla tutunuyor bu duruma. İşin en
trajik yanıysa, herkes -biraz da olsa- bunun farkında olmalı ki, toplumca iletişim
kopukluğundan yakınmakta.
Yakındığımız
duruma kendimiz neden olsak da bu bizi rahatsız etmiyor olsa gerek. Zira daha
ortaokulu tamamlamamış çocukların sosyal medya kullanmasında bir sakınca
görmüyoruz. Aksine, telefon ve interneti erken yaşlarda iyi kullanmasını
ayrıcalık olarak görebiliyoruz. Kaldı ki, anneler ve babalar bu duruma müdahale
edemez bir hâl alırlarken, ebeveyn ve çocuk arasında kapatılamayan bir iletişim
boşluğu oluştu. Tam da bu noktada medya bu boşluğu doldurur ki, bu da gelişim
çağındaki çocukların hem fizyolojik, hem de psikolojik olarak olumsuz
etkilenmesine neden olur.
Bilgi
ve her açıdan eğitim için anne, baba, öğretmen ve kitaplar, eski işlevlerini
korumakta zorlanmaktadırlar. Zira medya araçlarının hızlı gelişimi, toplum
içindeki rolleri de değiştirdi. Bu noktada ailelerin yapması gereken şey, doğru
bilgiye ulaşmada ulaşılan bilgi veya haberin doğru olup olmadığını kendi
ölçeğinde değerlendirmek olmalıdır. Bilgi bombardımanı işlevi gören “medya”,
sadece okul çağındaki çocuklarda değil, yetişkinlerin de maruz kaldığı ve
insanların zihinlerinin yorulmasına sebep olmaktadır.
Zihnin
yorulması sonucunda, artık insanlar, okudukları her bilginin doğru veya yanlış
olmasını ayırt edemezler. İnternet ortamı için özellikle “bilgi çöplüğü” şeklindeki
tanımlama, yerinde bir tarif olacaktır. Peki, insanlar bu bilgi yığını
arasından nasıl sağlam bilgiyi elde edebilecekler?
Her
açıdan doğru ve güvenilir bilgi/haber elde edebilmek için okuduğumuz her şeye
taraf olamayacak geniş bir bakış açısı sergileyecek vicdan sahibi insanlar
olarak davranırsak, yeni nesil de bu ışıkta gelişim gösterecektir.
Edinilen
her habere inanmayacak eleştirel bir tavrımız olmalı. Elle tutulur bilgi için
derine inip haberin kaynağını araştırmalı ve haberi diğerleriyle
karşılaştırmalıyız. En önemlisi de, okuduğumuz bilgiyi/haberi “söyleyenine bakarak”
yorumlamalıyız. Bunların tümünü sergilemek peş peşe hesaplayınca zor gibi
görünse de, modern yaşamın serüvenine katılan (özellikle Müslüman) bakış için
oldukça önem arz eden aşamalardır.
Son
olarak, modern yaşam ve beraberinde medya araçlarının Müslümanları
yozlaştırdığı fikrine ortak olmadan önce, usta yazar İsmet Özel’in yorumunu
unutmadan kendimize rehber edindiğimizde biz de nerede durduğumuzu
belirleyebiliriz. İsmet Özel diyor ki, “Modern yaşama biçimi, küfür ile iman
arasına çizgi çekmeyi bilen hiçbir Müslümanı yozlaştırmaz. Yozlaşanlar, modern
yaşama biçimiyle karşılaşmadan önce de böyle bir çizgiyi hayatlarında önemli
saymamış olanlardır. Bazı değerleri korumak, insanların özen ve dikkatini
ister; bazı değerler ise, insana özen ve dikkat gösterirler. Birincisini
insanlar korur, ikincisi insanı korur!”.