Bilimin dönüştürücü yüzü

Bilim ve teknoloji, insanları dönüştürdüğü gibi toplumları, hatta devletleri de dönüştürmektedir. Eğer Çin yarım asırdır ABD’de kendi insanına doktora yaptırmasaydı bu düzeye erişemezdi. Almanya ise her yıl on bin doktora mezunu veriyor. Türkiye’nin iki bin doktora mezun vermesi ise alınacak daha çok yolun olduğunu ortaya koyuyor. Dememiz o ki, bilim ve teknoloji, insan ve toplumun uysal bineğidir. Aynı zamanda gören gözü ve düşünen aklıdır. Kim sahip çıkarsa ona güç verir.

TEKNOLOJİYİ kullanmayı yanlış bulan, dünya üzerinde çok az sayıda insan mevcuttur. Diğer bütün toplumlar teknolojinin kolaylığından ve getirisinden yararlanmayı içselleştirmiş durumdadır. Teknoloji, içselleştirilirken dönüştürücü rolünü de beraberinde getirir.

Teknolojinin arka plânında yatan en büyük destekçi ise hiç şüphesiz bilimdir. Bilimsel buluşların birden fazla teknolojide kullanılıp yeni okyanuslara yelken açılması normal hâle gelmiştir. Burada en dikkatlerden kaçmaması gereken konu, bilim ve teknolojinin insan ve toplum için araç olduğu gerçeğidir. Bu gerçeğin amaç hâline geldiği toplumlarda uçurumlar insanları hiçleştirip sıradanlaştırarak yutmaktadır.

Bilim ve teknoloji insan ve toplumların işini kolaylaştırmada araç olduğu gibi, madde, enerji ve madde-enerji kavramlarını anlamada da büyük kolaylık sağlar. İnsanlar kelimelerle konuşurken kurdukları cümlelerde yeni kavramlar da oluştururlar. Bu kavramların içerisinin ne ile doldurulduğu önemlidir.

Günümüzde kullanılan internet, bilgisayar, televizyon, buzdolabı, cep telefonu, yazılım ve donanım gibi kelimeler bir iki asır önce yoktu. İnsanlar böyle kelimeleri bilmiyor ve bunlarla düşünmüyorlardı.  

Üstelik sosyal medya uygulamaları ve sosyal medya platformları zihinlerinde bile yoktu. Sadece son asırda bilgisayar ve internet teknolojisi uygulamalarla birlikte insan ve toplumları dönüştürdü. Bu dönüşüm iyi mi oldu, kötü mü oldu, bu başka bir konu; ancak bilim ve teknolojinin toplumları dönüştürdüğü gerçeği ortaya çıktı.

Batı’nın motor, petrol ve sanayi devrimlerine bilim ile destek vermesi, Doğu’ya galebe çalmasına neden oldu. Böylelikle asırlardır sürünen Batı, bilim ve teknolojiye sahip çıkmakla son asırda lider konumuna yükseliverdi.

Bu süreçte bilim insanlarının bilgelikleri ve kuvvetli önsezilerinin öncülükleri inkâr edilemez. Batı’nın bu başarısı Doğu’nun birikimlerine yönelmesi üzerine kuruldu. Batı bilim ve teknolojiye yönelirken Doğu ise yine Batı’nın Doğu ülkelerinin içini karıştırması nedeniyle iç kavga ve kavram kargaşasında çırpınmakla uğraşmak zorunda kaldığından Batı’nın sanayi devrimlerine yetişemedi.

Şimdilerde Çin ile ABD’nin savaşın eşiğine gelmelerine en büyük etken, bilim ve teknolojidir. Yarım asır önce Çin, ABD’nin bilim ve teknolojisine erişmek ile yola başladı. Şimdilerde dünyanın ikinci ekonomik gücü ve en büyük nüfusa sahip seviyesine erişti. Çin’in, nüfusu ile birlikte bir yarım asır sonra hem en büyük ekonomik güç, hem de bilimsel merkez hâline gelmesi an meselesine dönüştü.

Pandemi aslında Çin merkezliydi. Bir anda Avrupa ve bütün dünyaya yayıldı. Çin bu alanda hiçbir veri paylaşmadı. Hemen ardından Tayvan olayı patlak verdi. ABD’nin Rusya’ya karşı yanına çektiği Çin, ABD’nin ellerinden uçuyordu. Rusya’yı alt edemeyen ABD ve Batı’nın bir de Çin ile baş etmesi, tahmini zor olaylara duçar ediyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi ile ABD’nin Irak’a girmesi aynı şey. Çin’in Tayvan’ı almak istemesi de karşı hamle olarak düşünülebilir. 

Çin’in ABD’den aldığı yarım asırlık bilgi ve teknoloji, ABD’ye kafa tutma noktasına geldi. Pandeminin ardından Tayvan olayı Çin için ikinci büyük güç denemesi oldu. Şimdilerde Türkiye’nin Azerbaycan ve Ukrayna’ya dâhil ettiği insansız hava araçları da savaşın çehrelerini değiştirerek büyük bir oluşa imza atmaktadır.

Ermenistan/Fransa alt edildi. Rusya, Ukrayna’yı alt edemedi. Bunun en büyük nedenlerinden biri Türkiye’nin son yıllarda dijital teknolojiye verdiği önemde gizlidir. ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı tutumu ne ise, Türkiye’ye karşı da o dur. Türkiye’yi 15 Temmuz’da deviremeyen ABD, darbe peşinde koşmaya devam ediyor. Rusya’ya boyun eğdirmeye çalışıyor. Çin’in de kendi safından çıkmasına müsaade etmek istemiyor. Ama atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti. Çin, bilim ve teknoloji olarak ABD’nin hemen arkasından geliyor.

Bilim ve teknoloji, insanları dönüştürdüğü gibi toplumları, hatta devletleri de dönüştürmektedir. Eğer Çin yarım asırdır ABD’de kendi insanına doktora yaptırmasaydı bu düzeye erişemezdi. Almanya ise her yıl on bin doktora mezunu veriyor. Türkiye’nin iki bin doktora mezun vermesi ise alınacak daha çok yolun olduğunu ortaya koyuyor.

Dememiz o ki, bilim ve teknoloji, insan ve toplumun uysal bineğidir. Aynı zamanda gören gözü ve düşünen aklıdır. Kim sahip çıkarsa ona güç verir. En azından doktora mezunlarının 8-10 bin civarında olması için çalışma yapılması gerekir. Türkiye’nin bunu kolayca başarması zor görünüyor. Zira doktora, öğrenim sürecinin en önemli aşamalarından biridir. Öğrencilere gerekli teşvikler (doktora düzeyinde bir miktar olmasa da sistemsel açıdan) verilmediğinden istenen düzeye erişilmesi çok zor.

Berlin, yerle bir olduktan sonra yeniden inşa edenlerin doktoralı mezunlar olduğunu unutmamak gerekir. Türkiye kendisine yetecek kadar doktoralı mezunu donanımlı, ehliyet ve liyakat sahibi olacak şekilde yetiştirebilirse ülkenin çehresinin de olumlu yönde daha da fazla değişeceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.