
TEKNOLOJİYİ kullanmayı yanlış
bulan, dünya üzerinde çok az sayıda insan mevcuttur. Diğer bütün toplumlar
teknolojinin kolaylığından ve getirisinden yararlanmayı içselleştirmiş
durumdadır. Teknoloji, içselleştirilirken dönüştürücü rolünü de beraberinde
getirir.
Teknolojinin
arka plânında yatan en büyük destekçi ise hiç şüphesiz bilimdir. Bilimsel buluşların
birden fazla teknolojide kullanılıp yeni okyanuslara yelken açılması normal hâle
gelmiştir. Burada en dikkatlerden
kaçmaması gereken konu, bilim ve teknolojinin insan ve toplum için araç olduğu
gerçeğidir. Bu gerçeğin amaç hâline
geldiği toplumlarda uçurumlar insanları hiçleştirip sıradanlaştırarak
yutmaktadır.
Bilim
ve teknoloji insan ve toplumların işini kolaylaştırmada araç olduğu gibi,
madde, enerji ve madde-enerji kavramlarını anlamada da büyük kolaylık sağlar.
İnsanlar kelimelerle konuşurken kurdukları cümlelerde yeni kavramlar da
oluştururlar. Bu kavramların içerisinin ne ile doldurulduğu önemlidir.
Günümüzde
kullanılan internet, bilgisayar, televizyon, buzdolabı, cep telefonu, yazılım
ve donanım gibi kelimeler bir iki asır önce yoktu. İnsanlar böyle kelimeleri
bilmiyor ve bunlarla düşünmüyorlardı.
Üstelik
sosyal medya uygulamaları ve sosyal medya platformları zihinlerinde bile yoktu.
Sadece son asırda bilgisayar ve internet teknolojisi uygulamalarla birlikte
insan ve toplumları dönüştürdü. Bu dönüşüm iyi mi oldu, kötü mü oldu, bu başka
bir konu; ancak bilim ve teknolojinin toplumları dönüştürdüğü gerçeği ortaya
çıktı.
Batı’nın
motor, petrol ve sanayi devrimlerine bilim ile destek vermesi, Doğu’ya galebe
çalmasına neden oldu. Böylelikle asırlardır sürünen Batı, bilim ve teknolojiye
sahip çıkmakla son asırda lider konumuna yükseliverdi.
Bu
süreçte bilim insanlarının bilgelikleri ve kuvvetli önsezilerinin öncülükleri inkâr
edilemez. Batı’nın bu başarısı Doğu’nun birikimlerine yönelmesi üzerine
kuruldu. Batı bilim ve teknolojiye yönelirken Doğu ise yine Batı’nın Doğu
ülkelerinin içini karıştırması nedeniyle iç kavga ve kavram kargaşasında çırpınmakla
uğraşmak zorunda kaldığından Batı’nın sanayi devrimlerine yetişemedi.
Şimdilerde
Çin ile ABD’nin savaşın eşiğine gelmelerine en büyük etken, bilim ve
teknolojidir. Yarım asır önce Çin, ABD’nin bilim ve teknolojisine erişmek ile
yola başladı. Şimdilerde dünyanın ikinci ekonomik gücü ve en büyük nüfusa sahip
seviyesine erişti. Çin’in, nüfusu ile birlikte bir yarım asır sonra hem en
büyük ekonomik güç, hem de bilimsel merkez hâline gelmesi an meselesine
dönüştü.
Pandemi
aslında Çin merkezliydi. Bir anda Avrupa ve bütün dünyaya yayıldı. Çin bu
alanda hiçbir veri paylaşmadı. Hemen ardından Tayvan olayı patlak verdi. ABD’nin
Rusya’ya karşı yanına çektiği Çin, ABD’nin ellerinden uçuyordu. Rusya’yı alt
edemeyen ABD ve Batı’nın bir de Çin ile baş etmesi, tahmini zor olaylara duçar
ediyor.
Rusya’nın
Ukrayna’yı işgal girişimi ile ABD’nin Irak’a girmesi aynı şey. Çin’in Tayvan’ı
almak istemesi de karşı hamle olarak düşünülebilir.
Çin’in
ABD’den aldığı yarım asırlık bilgi ve teknoloji, ABD’ye kafa tutma noktasına
geldi. Pandeminin ardından Tayvan olayı Çin için ikinci büyük güç denemesi
oldu. Şimdilerde Türkiye’nin Azerbaycan ve Ukrayna’ya dâhil ettiği insansız
hava araçları da savaşın çehrelerini değiştirerek büyük bir oluşa imza
atmaktadır.
Ermenistan/Fransa
alt edildi. Rusya, Ukrayna’yı alt edemedi. Bunun en büyük nedenlerinden biri
Türkiye’nin son yıllarda dijital teknolojiye verdiği önemde gizlidir. ABD’nin
Rusya ve Çin’e karşı tutumu ne ise, Türkiye’ye karşı da o dur. Türkiye’yi 15
Temmuz’da deviremeyen ABD, darbe peşinde koşmaya devam ediyor. Rusya’ya boyun
eğdirmeye çalışıyor. Çin’in de kendi safından çıkmasına müsaade etmek
istemiyor. Ama atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti. Çin, bilim ve teknoloji olarak
ABD’nin hemen arkasından geliyor.
Bilim
ve teknoloji, insanları dönüştürdüğü gibi toplumları, hatta devletleri de
dönüştürmektedir. Eğer Çin yarım asırdır ABD’de kendi insanına doktora
yaptırmasaydı bu düzeye erişemezdi. Almanya ise her yıl on bin doktora mezunu
veriyor. Türkiye’nin iki bin doktora mezun vermesi ise alınacak daha çok yolun
olduğunu ortaya koyuyor.
Dememiz
o ki, bilim ve teknoloji, insan ve toplumun uysal bineğidir. Aynı zamanda gören
gözü ve düşünen aklıdır. Kim sahip çıkarsa ona güç verir. En azından doktora
mezunlarının 8-10 bin civarında olması için çalışma yapılması gerekir.
Türkiye’nin bunu kolayca başarması zor görünüyor. Zira doktora, öğrenim
sürecinin en önemli aşamalarından biridir. Öğrencilere gerekli teşvikler (doktora
düzeyinde bir miktar olmasa da sistemsel açıdan) verilmediğinden istenen düzeye
erişilmesi çok zor.
Berlin,
yerle bir olduktan sonra yeniden inşa edenlerin doktoralı mezunlar olduğunu unutmamak
gerekir. Türkiye kendisine yetecek kadar doktoralı mezunu donanımlı, ehliyet ve
liyakat sahibi olacak şekilde yetiştirebilirse ülkenin çehresinin de olumlu
yönde daha da fazla değişeceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.