Bilimin deli gömleği

Şimdilerde ise şehirlerimizin kalpleri işgal altındadır. Evet, şehirlerin kalpleri bankalar, marketler, kafeler, hızlı yemek zincirleri ve oyun salonlarıyla işgal altındadır. İşin daha da vahim tarafı ise, bu işgalin kendi ellerimizle yapılıyor oluşudur.

BİZİM gibi toplumlarda baklavanın dilimlerini gizlice götürenler, hatayı temizlemek gündeme geldiğinde onu toplum önüne sürerler. Bu durum menfaat odaklı olduğundan zaten başta bir hata içerir.

Max Planck ve Johann Wolfgang von Goethe gibi Almanlar kendi toplumlarında bile olması gereken düzeyde değildir. Türkiye’de de benzer durum vardır. Türkiye’de insanın kıymeti öldüğünde anlaşılır, dillerden dillere destansı bir şekilde anlatılır. Bunun da nedeni, aslında bitişin kabulüdür.

Her milletin iyi ve kötü yönleri olabilir. Esas olan durum, yaygın kanaattir. Buna göre Batı’nın Max Planck ve Johann Wolfgang von Goethe gibi insanları ne derece içselleştirdiği önemlidir. Fuat Sezgin gibi kıymetli hocaların değerleri Avrupa’da yetişip 2019 yılında “Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı” ilân edilmesiyle taçlandırılmıştı. Ancak Fuat Sezgin Hocanın bir darbe neticesinde Avrupa’ya intikali asla unutulmamalıdır. En önemlisi de, Fuat Sezgin Hocanın eşsiz çalışmalarının ne derece anlaşıldığı ve ne derece içselleştirildiğidir.

Batı’da çok değerli bilim ve fikir insanlarının varlığı ve insanlığa katkıları inkâr edilemez bir gerçektir. Özellikle son asırda yapılanlar takdiri hak ediyor. Yalnız fikir, bilim ve teknoloji dünyasında elde edilenlerin yorumları dikkate alındığında, özellikle Oryantalistlerin ve İngilizlerin genel kanaat yolunda oldukları görülür.

Geçmişte ve şimdi, İngiliz bilim insanlarının her biri İngiliz Kraliyet Ailesi ve Anglikan Kilisesinin hizmetkârlığı için bilim yapar. İngilizlerin fikir ve düşünce dünyasına aykırı bir beyanda bulunmak İngiltere’de neredeyse mümkün değildir.

Günümüzde Almanya, Fransa, Hollanda ve İngiltere gibi ülkelere gitmek isteyenlerin çokluğu sadece Batı’nın dünyaya gösterilen yüzüdür. Arka plânda asla İngiliz Kraliyet Ailesine bağlı olan Anglikan Kilisesinin fikrine aykırı oluşum içine girilemez. Bilim ve teknolojinin yorumlarını dünyaya “bilimsel bilgi” olarak sunmakta çok maharetli olan İngilizler ve Batılı Oryantalistlerin çok büyük kısmı art niyetli veya misyoner faaliyet içindedirler.

Bilim ve teknolojinin baş döndürücü hızda ilerleyişi içerisinde insan askerlerden robot askerlere geçiş sürecinde, insanlı savaş uçaklarından insansız hava araçlarına geçişte ekonomik krizler yeni bir çağı insanlık için zorluyor. İnsanlık tercih yapma aşamasına gelmiş durumdadır. Bunlardan birincisi madde odaklı ilerlemeler olurken, diğeri değer odaklı gayretlerdir.

Aslında olması gereken, zamanın ruhuna uygun olan yapılanmadır. Bu durum ise maddenin değerler için araçsallaştırılmasıdır. Bu yönde bir gayret ciddî anlamda olmadığından iki yoldan başka bir seçenek yokmuş gibi görünüyor.

Bu durum ne Batı’nın, ne de Doğu’nun tek başına başarabileceği bir şey değilmiş gibi gösteriliyor.

Her taşın altından çıkan İngilizlerin de dünyaya yeni bir anlayış sunmaları mümkün değil. Bilim ve teknolojinin araçsallaştırıldığı maksimalist düzeyde şehirlerin kalplerine bakmak gerekir. Eskiden şehirlerin kalpleri mabetler, camiler, mescitler ve kütüphanelerdi. Şimdilerde ise şehirlerimizin kalpleri işgal altındadır. Evet, şehirlerin kalpleri bankalar, marketler, kafeler, hızlı yemek zincirleri ve oyun salonlarıyla işgal altındadır. İşin daha da vahim tarafı ise, bu işgalin kendi ellerimizle yapılıyor oluşudur.

Makam, para ve hazzın hâkim olduğu yapılanma içerisinde ne Batı Doğu’dan, ne de Doğu Batı’dan ayırt edilebilir bir hâldedir. Abdullah Bin Cübeyr kumandasındaki okçu birliğini tepeye yerleştirmişken savaş kazanıldı diye ganimete saldırınlar, savaşın kaybedilmesine neden olmuşlardı. Şimdilerde durum buna da benzemektedir. Makam, para ve haz peşinde koşma ganimetine aldananlar, araçları amaç edinmiş görünüyorlar.

Şehirlerin kalpleri önemlidir. Zira medeniyetin yansımaları kalp olarak duygu yuvası, bilgi yuvası ve akıl/hikmet dengesini esas alır. Şehirlerden bu üçlü kaybolduğunda ise Batı ile Doğu arasındaki fark da ortadan kalkar.

Kimliklerde farklı şeyler yazsa da yaşantıda aynılık, insanlığa giydirilmiş deli gömleği olarak görülmektedir.