Bilimi merkeze çekmeli

Özellikle bazı nanoteknoloji alanlarında FETÖ’nün temizlenmemiş olması, Devlet’in en büyük zafiyetidir. Unutulmamalıdır ki, sanayi devrimleri her alanda başarılı olduğunda devrim gerçekleşmiş olur. Nanoteknolojinin tam anlamıyla kontrol edilememesi büyük bir hatadır. Bu nedenle toplumun genel olarak bilimi hayatın merkezine çekmesi ve gereken iltifatı görmesi şarttır.

ASRIN başında dünya bir dönüşüm ve değişim yaşadı. Bu konuda devletler bazındaki aktörler Rusya, Osmanlı ve Batı dünyasıydı. ABD, İngiltere ve Batı, dünyaya kapitalist bir sistem önerdiklerini çok iyi biliyorlardı. ABD iktisat sistemi Chamberlain, Robinson ve Schumpeter gibilerin çalışmalarından yararlansa da güçlülerin haklı olduğunu ortaya çıkaracak madde odaklı bir yapı sunuldu.

Osmanlı ve Rusya’nın Batı’ya karşı direnci azalınca dünyanın hâkim durumu özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ve Avrupa’ya özenilmeye başlanmasıyla nihayete erdi. Bundan sonra da zaten sınırların pek önemi kalmadı ve madde odaklı parasal sistem, bireyleri merkeze çekti. Sömürgeci Batı dünyası ekonomik kazancıyla ilgi odağı hâline geldi. Günümüzde hemen hemen bütün dünyada sistem böyledir. Paranız ve makamınız varsa itibarınız vardır.

Batı dünyasının değişim ve dönüşümde önde olduğu diğer bir konu ise bilim ve teknolojidir. Planck’ın kuantumu keşfetmesi, Batı’nın makro âlemde Newton ile başlattığı Sanayi Devrimi’nin mikro dünyalarda da devam edeceğini gösterdi. Kapitalist sisteme Albert Einstein gibilerin destek vermesi, fikrî özgürlüğün asrın başında Avrupa ve Amerika kıtasında dahi yerleşmediğinin delilidir.

Günümüz dünyasında günlük hayata yön veren en önemli olgu maddiyattır. Bu durum ABD ve Batı dünyasının makro ve mikro dünyalarda maddî olarak sanayi devrimini gerçekleştirmesine ve buna devam etmek istemesine bağlıdır. Aksi olsaydı İmparatorluk Rusya’sı dağılmazdı.

Bilim aslında bir araçtır. Buradan elde edilen veriler insanlığın teknolojik cihazlar ile gelişmişliğini artırıp günlük hayatı kolaylaştırmak içindir. Bilimsel verilerin gösterdiği fikrî yol da sosyal ve beşerî hayata yön verebilir.

Müslüman ülkeler ve Rusya, Batı ve ABD karşısında ikinci plâna düşme riskini gösterdi. Rusya’dan ayrılan bilim insanları öncelikle ABD, sonra Avrupa’yı tercih edip oralara gittiler. Kalanlardan bazıları Türkiye’ye geldi. “Marifet iltifata tâbidir” sözünün bir tecellisidir bu. Asrın başında çok değerli bazı bilim insanları da Türkiye’ye gelmek istemişlerdi. Bazılarına izin verildi.

Ortada duran bir gerçekliği Batı’dan gelip Türkiye’nin kapısını çalan bilim insanları dillendirdi. Özellikle Türkiye’nin Batı ve ABD’nin üniversitelerinin bir taklidi değil, makro ve mikro dünyaların sosyal hayatı da şekillendirdiği bir vizyonu olarak medreselerin üniversitelere dönüştürülmesi önerilmişti.

Günümüzde insanlığın tek hedefindeki para ve makam gibi madde odaklı kapitalist anlayış, insanlığı çıkmaz sokağa hapsetti. Batı dünyasından Türkiye’ye gelmek isteyen bazı bilim insanları tam da bu çıkmaz sokağa işaret etmişlerdi.

Şimdilerde bilim odaklı makro ve mikro ölçekteki veriler teknolojiye aktarılmalı ve sanayi devrimleri sekteye uğramadan devam etmelidir. Türkiye son yıllarda bu yönde çok ciddî bir irade sergilemektedir. Bu irade hem kapitalist sisteme bir alternatif, hem de gelenek ile bilimin buluşma noktası açısından son derece önem arz etmektedir. Özellikle Müslüman ülkeler, bilim ve fen açısından çok çalışıp sözün eylemle sınanmasını ortaya koymalıdırlar. Başarıya giden her yol maddî bilimlerin kapısını çalıp ilim tezgâhından geçerek mânâ âlemine uçmakla mümküne ulaşır.

Batı’nın dünyaya dayattığı tek kanatlı teknolojik gelişmişliğin maddî karşılığı, artık insanlığın kurtuluşu olarak görülmüyor. Ahlâk, gelenek, saygı ve sevgi, insanlığın önüne sunulmalıdır. İnsanoğlu aciz bir canlı olduğu için bilim olmadan yapılacak bir fikrî anatomi, insanlığı taşımayacaktır. Bu nedenle Müslüman ülkeler bilimi yitik malları olarak ilk plânda tutmalıdırlar. Aklın gözü olan bilim ve bilim insanları iltifat görmediği yerde filiz vermezler. Bu sorun görülüp gereken adımlar ivedilikle atılmalıdır.

Türkiye, gereken adımları atma iradesi gösteriyor. Fakat bunların yeterli olduğunu iki açıdan söylemek güç: Birincisi bilim, günümüzde de hayatın merkezinde yer almıyor. İkincisi ise, güvenlik endişesinin ortaya koyduğu gerçeklikle atılan teknolojik devrimlerin sürekliliği ve ekonominin lokomotifi olma noktasındaki eksikliği.

Son sanayi devrimi, dijital teknoloji ve nanoteknoloji üzerinden gidiyor. Böyleyken, Türkiye’nin dijital teknolojideki sıçrayışı, nanoteknoloji ayağında yetersiz görünmektedir.

Özellikle bazı nanoteknoloji alanlarında FETÖ’nün temizlenmemiş olması, Devlet’in en büyük zafiyetidir. Unutulmamalıdır ki, sanayi devrimleri her alanda başarılı olduğunda devrim gerçekleşmiş olur. Nanoteknolojinin tam anlamıyla kontrol edilememesi büyük bir hatadır. Bu nedenle toplumun genel olarak bilimi hayatın merkezine çekmesi ve gereken iltifatı görmesi şarttır.