Bilim ve sanat el ele verdi, kadını anlattı

Kadınların gerek siyasal, gerek sosyal ve ekonomik haklarının korunarak hayatın her alanında söz sahibi olmaları ve güçlenmeleri için atılan her adım, demokrasinin gelişimi için önemli bir basamaktır. Kadının etkinlik alanının güçlendirilmesiyle birlikte eğitim, istihdam, sağlık, hukuk ve benzeri alanlarda imkânlardan yararlanabilmesi noktasında adaletli bir yaklaşım sergilenmesi son derece önemlidir…

GEÇTİĞİMİZ hafta Medical Park Ankara Hastanesinde “Tarihe İz Bırakan Kadınlar” başlıklı özel fotoğraf sergisi meraklıların ilgi odağı oldu.

Sergi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde açıldı ve bir hafta boyunca “kadın” kavramını anlamak isteyen herkesle buluştu. Sergiye hayat vererek bu buluşmanın gerçekleşmesinde emeği geçenler, her biri kendi alanında çok değerli sanat ve bilim insanları…

Sergide bulunan fotoğrafların her birine teker teker uzunca bir süre baktım. Fotoğraflarda tek bir kadın yoktu; her bir kadın, aslında birçok kadındı. Artık siz hangi kadını veya kadınları görmek isterseniz…

Sonrasında fotoğraflardaki kadınlar adeta diyorlardı ki, “Her şeyden önce kadın olmanın güzel taraflarını hatırlayın ve bunları hayatınızda çoğaltmak üzere bir yolculuğa çıkın. Yolculukta kendinizi keşfedin. Bildikleriniz, bilmedikleriniz neler? Güçlü yönlerinizi ve yeteneklerinizin farkına varın. İçinizdeki güce kulak verin. Çevrenin fikirlerini alın fakat her zaman kararlarınızı kendiniz verin. Kendinize hak ettiğiniz değeri verin ve hayâllerinize sahip çıkın. İçinizdeki kız çocuğunu anne şefkatiniz ile sarıp sarmalayın!”.

Dünyaya kadın olarak gelmişseniz, en büyük emekçisiniz demektir. Günün hikâyesini, “Birçok kez duymuşluğunuz vardır” düşüncesinden hareketle tekrar etmek niyetinde değilim, aslında “kadın” kelimesinin çağrıştırdığı anlamlar nedeniyle bir güne sığdırılması taraftarı da değilim. Çünkü kadın olmak rahmettir, şefkattir, annelik yüceliğinde olmak demektir. Cesarettir, azimdir, sevgi dolu kocaman bir yürektir. Kadın, ince ve detaylı düşünme biçimiyle, zarafeti ve yaratılıştan gelen üretkenliği ile elini dokundurduğu her şeye güzellik katandır.

“Buraya kadın eli değmiş” sözü boşuna değildir!

Kadınların gerek siyasal, gerek sosyal ve ekonomik haklarının korunarak hayatın her alanında söz sahibi olmaları ve güçlenmeleri için atılan her adım, demokrasinin gelişimi için önemli bir basamaktır. Kadının etkinlik alanının güçlendirilmesiyle birlikte eğitim, istihdam, sağlık, hukuk ve benzeri alanlarda imkânlardan yararlanabilmesi noktasında adaletli bir yaklaşım sergilenmesi son derece önemlidir.

Sergilenen fotoğraflara hikâyeleriyle konu olan ve bir çok alanda ilkleri yaşayan ve yaşatan kadınlar arasında doktor ve aynı zamanda İran’da ilk kadın Millî Eğitim Bakanı olan Ferruhru Parsa’dan, ABD Yüksek Mahkemesi’nde bir dönem tek kadın üyesi olan yargıç Ruth Bader Ginsburg, “Sırça Fanus” kitabının yazarı ve şair Slyvia Plath, Yunan matematikçi ve astronom Hypatia, tarihin ilk kadın doğa bilimcilerinden olan Luce Irigaray ve kadınların erkeklerden yaratılış icabı daha değersiz olmadığını ancak eğitim yetersizliği nedeniyle daha değersiz göründüklerini savunan İngiliz yazar Mary Wollstonecraft’e kadar bir çok isim vardı.  

İçlerinde, hikâyenin sonunda hayatlarını kaybedenler, türlü haksızlığa maruz kalanlar var. Tıpkı doktor Ferruhu Parsa gibi…

1980’de idam edilmeden önce hapishaneden yazdığı mektubunda, “Ben bir doktorum, bu yüzden ölümden korkmuyorum ve ölüm sadece bir an uzaktır, ölümden öte yol yoktur” şeklinde devam eden cümlelerle veda ediyor hayata.

Ya da tıpkı hukukçu Ruth Bader Ginsburg gibi… Harvard Üniversitesinde 500 öğrenci içinde sadece dokuz kadından biriydi Gingsburg. Birinci sınıf öğrencisi kadınlara verilen yemek davetinde, “Erkeklere ait olan sandalyeye oturmaya nasıl cüret edersin?” diye azarlanmıştı.

Dünyanın farklı yerlerinde ve farklı mesleklere sahip bu kadınların ortak noktaları, -üzücü olsa da- ayrımcılığa uğramış olmaları. Onları dünyaya duyuran en büyük özellik ise, bu ayrımcılığa “Dur” diyebilmek adına ortaya koydukları mücadeleci ruh ve insana verdikleri değer. Tıpkı bu sergiye emek verenler gibi…

Tahran Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu olan ve hâlen ODTÜ’de toplumsal cinsiyet ve kadın noktasında çalışmalarına devam eden araştırmacı Sara Baherirad, kişisel ve karma sergilere objektifiyle hayat veren profesyonel fotoğrafçı Filiz Çarkoğlu; opera sanatçısı Esra Çetiner, Dr. Aylin Aker Ayrım ve Prof. Dr. Önder Sürgit Hocalarım, “kadın” kelimesinin içinde saklı kalanları ortaya çıkaran anlatımlarla yüklü bu sergi için emeğinize sağlık!

Her biri sürdürdükleri profesyonel meslek hayatlarının yanında bilime ve sanata hak ettiği mesaiyi vermeye çalışıyor. Bu sergi bunun en güzel örneklerinden biriydi. Aydınlık ve güvenilir bir gelecek noktasında toplumun kültür ve sanatla donatılmasının gerekli olduğu düşüncemi de belirtmeden geçmek istemem.  

Tüm kadınlarımız! İster kendi göğünüzde, ister kendi denizinizde yıldız olup ışığınızı yansıtabilmeniz dileğiyle…