Bilim Kurulu mu, Bakanlar Kurulu mu?

Sadece Bilim Kurulu’nu değil, her bir bakanlığı da bu bağlamda analiz etmek gerekir. Bakanlıkların da Korona süreci sonrası kendi alanlarındaki artçı süreçleri şimdiden öngörüp hazırlık yapmaları gerekir. Aksi hâlde Korona psikolojisi kalıcı ve literatüre giren bir “sendrom” olacak!

KORONA salgını iki kurulu âdeta sınava aldı: Bilim Kurulu ve Bakanlar Kurulu…

Bilim Kurulu Koronavirüse çâre ararken, Bakanlar Kurulu da salgının başlattığı “izole çağı” etkisindeki tedbirleri ve bu tedbirlerin ortaya çıkardığı “günlük yaşamı sürdürme” seanslarını organize etmeye çalıştı.

Neredeyse her bakanlık kendi alanında “özel süreç” etiketiyle tedbirler almaya ve “Hayat devam etmeli!” şiarınca da kendi alanındaki hizmetleri farklı yöntemlerle de olsa sürdürmeye çalıştı.

Örneğin okulların tatil edilmesiyle “online dersler” devam ettirilerek eğitim süreci korunurken, ihracat-ithalat alanı da teşvikler ve kontrollü alışverişlerle dengelenmeye çalışıldı.

Sosyal psikolojinin oluşturduğu gerginlik İçişleri Bakanlığınca denetimli/kontrollü disiplin oluşturularak bastırıldı ve hem asayiş sağlandı, hem de olası sosyal patlamalara baraj olacak yasal düzenlemeler yapıldı.

Kuşkusuz bu süreçte en büyük sınavı Sağlık Bakanlığı vermiştir ve vermeye de devam etmektedir. Ancak unutulan veya unutulmaması gereken bir aşama vardır: Korona sonrası geride kalan politik, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlar listesi…

Başka bir vurguyla, “artçı tedbirler”…

***

Örneğin, “Evde kal!” süreci çok ciddî bir ekonomik gerilim hattı oluşturdu. Orta ve küçük esnaf başta olmak üzere sanayi alanında da “hesapta olmayan kriz” içeriğinde ciddî yara almalar söz konusu oldu. Tedbirler ve teşvikler, tahmin edileceği üzere “günü kurtarmak” eşiğini aşmadığında politik çıktıları olacak bir muhalefet sermayesine dönüşecektir. Nitekim muhalefet bu ihtimâl üzere deyim yerindeyse politik kollama içindedir.

Türkiye’nin bu arada, dünyanın en iyi sağlık hizmeti veren ülkelerinden biri olduğuna ilişkin öngörü tescillenmiş oldu. Ancak sağlık kültürümüz noktasında ciddî bir eğitim eksikliğimiz olduğu da görülmüş oldu.

***

Eş güdümlü çalışan Bilim Kurulu ve Bakanlar Kurulu, finalde kendi alanına ilişkin birçok ders çıkarmış olacaktır. Ve kuşkusuz en büyük ders de “devlet-toplum koordinasyonu” konusudur. Bu noktada henüz bir tespit yapamayız; çünkü süreci “toplumsal ölçekte ölüm korkusu” örtmektedir.

Toplumların ölümle kolektif ilişkisi genellikle iç savaş, yakın düşman saldırısı ve ölüm oranı yüksek salgınlarda aktifleşmektedir. Nitekim Korona süreci, dünya çapında bu “toplu ölüm” eşiği örneklemesini yaşatmıştır. Belki günlük hayatta olan ve sosyal medya ortamında gözlemlediğimiz binlerce davranış ve sosyal olguların her biri bir araştırma konusu olacak kadar kendi içinde insan-toplum denklemini deşifre etmektedir.

Bu bağlamda sadece Bilim Kurulu’nu değil, her bir bakanlığı da bu bağlamda analiz etmek gerekir. Bakanlıkların da Korona süreci sonrası kendi alanlarındaki artçı süreçleri şimdiden öngörüp hazırlık yapmaları gerekir. Aksi hâlde Korona psikolojisi kalıcı ve literatüre giren bir “sendrom” olacak!