BİLGİ, hayatımız
boyunca sıklıkla kullandığımız/karşılaştığımız kelimelerden birisidir. TDK’ya
göre bilginin birden fazla anlamı olmakla birlikte, yazımın konusuna en yakın
bulduğum tanımlar şu şekilde:
“Bilgi;
insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, malûmat”...
“Araştırma
veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek malûmat, vukuf”...
Şubat
ayında muhalefet lideri, partisinin grup toplantısında Çin’den gelen aşılara
dair iddialarda bulundu. Buna göre 1 milyon doz aşı bedava alınmış ve DMO’ya
her dozu 12 dolardan fatura edilmiş. Bu aşıların gümrük belgesinde “bedelsiz”
ibaresi varmış. Falan filan…
Gözümüz
aydın! Muhalefet tarafından üretilen yeni bir -hiç de masum olmayan- kampanya
olacaktı ki olamadı, çok şükür.
Bu
iddialara en güzel cevap, Sağlık Bakanımızın şu sözüydü: “Aşı savaşının olduğu
bir dünyada üretici firma aşıyı bedava bağışlar mı?”
Bilginin
tanımı içerisinde bulunan “insan aklının erebileceği” ifadesiyle muhalefetin
iddiaları taban tabana zıt değil mi? Ayrıca, Sağlık Bakanımızın ifadesiyle “akla
ziyan bir iddia” olduğunu görmek mümkün.
Buradan
anlaşılıyor ki, Türkiye’ye verilen bedava bir aşı yok. Uydurmak parayla değil
ya!
Fakat
pandeminin başından bu yana maruz kaldığımız yalan yanlış haberler, eksik,
çarpıtılmış bilgiler bizleri içinde bulunduğumuz salgından daha fazla yordu.
Bilgi
felsefesine göre bilginin, doğru olabilmesi için doğruluk, gerçeklik ve
temellendirme kavramlarını barındırması gerekliliği bulunmaktadır.
Sokrates’e
ait, çok bilinen bir söz vardır: “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.”
Bu sözün dikkat çektiği gerçek, insanın ancak sorgulayarak ve bilmediğini kabul
ederek gerçek bilgiye ulaşabileceğidir. Bu da bilgeliğe giden yol olsa gerek.
Wikipedia’ya
göre bilgelik, “bilgi edinme, idrak, görgü, sağduyu ve sezgisel anlayış ile
birlikte bu hususiyetleri özümseyebilme ve uygulayabilme kapasitesi”... Bu
tanımın ardından “bilgelik” kelimesini “tarafsız yargılama, merhamet, deneyim,
kendini aşma gibi öz nitelikler ve etik, iyilik gibi erdemlerle ilişkilendirmiş”.
Bu vasıfları taşıyan kişiye de “bilge” denir.
Cornell
Üniversitesinden psikolog Robert Stenberg’e göre bilgelik kapısından içeri
girmek isteyene denge anahtarı gerekir. Bilge insan kısa ve uzun vadede bütün
seçenekleri değerlendirerek kendi çıkarları ile başkasının -aşı sırası
bekleyenler- çıkarlarını dengeleyebilir.
Aşı
konusunda da bilgece bir yaklaşımdır doğru olan. Yasaklar gevşetildi,
belirlenen kriterlere sahip illerde yaklaşık bir yıldır kapalı kalan okullar
açıldı. İçimizi sevinç ve dünyanın iyileşmeye başladığına dair umut kapladı.
Bunun yanında öğretmenlerimizin bir an önce aşı olması gerekliliği ve kronik
hastalığı olanların -65 yaş altı- aşı sırası beklemekte. Bu gelişmelerde maske,
mesafe ve hijyenin dışında aşının etkisi yadsınamaz. Ülkemiz ve tüm dünya bir
an önce aşılamayı tamamlayıp tam anlamıyla normale dönmek için uğraş verirken, muhalefetin
iddialarına yenilerini ekleme peşinde olduğunu yazılı ve görsel basında
görmemek ve duymamak mümkün değil.
Bunun
üzerine Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca, “83 milyonun hakkı adına açıklama”
notuyla paylaşımda bulundu. Muhalefetin iddiada bulunduğu başlıklara açıklama
niteliğindeki paylaşımda muhalefetin liderine de şu sözlerle seslendi:
“Sayın
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin aşı programını riske atarak nasıl bir kazanç umuyor?
İlişkilerin bozulması, tedarikin zorlaşması milletin aleyhine ama siyâseten
kendi lehine mi olacak? Bu tutumun bedelini aşı sırası bekleyenler öderse, bunu
kendi vicdanına nasıl izah edecek? Sayın muhalefet liderini, kendi aşısını
olduğu hâlde kendisinden sonra aşı olacak vatandaşlarımıza kullanılacak aşıların
tedarikini umursamadan riske atmak yerine, bu konuda sorumlu davranmaya davet
ediyorum!”
Türkiye
aşılama sürecini de tıpkı salgın süreci gibi başarıyla yürütmektedir. O vakit
bu başarılı sürece ket vurmaya çalışmak nedendir? Üstelik Büyük Türkiye
vatandaşlarının menfaati adına Çin’li firmadan aşıyı en ucuza alan ülke olarak
anlaşmış ve kendisine sunulan bu ayrıcalığı gizli tutma taahhüdünde bulunmuşken…
Bu
iki ülke arasındaki gizli kalması gereken ticârî bilgilerin ifşa edilmesi pek
etik bir davranış olmasa gerek.
Madem
bize bilgelik gerekli, o zaman bilgi ile bilgeliği nasıl ayırt edebiliriz?
Bilgi
başkasına anlatılabilir, aktarılabilir, fakat bilgelik bir başkasına
aktarılamaz. Bilgi deneyimlenmedikçe ve davranışlara geçirilmediği sürece
bilgece davranılmış olunmaz. Bilgileri okurken veya birinden dinlerken, onları
sadece sözcük olarak idrak ederiz ve zihnimizde bilgi olarak kalır. An gelip de
o kelimeler tam anlamıyla kavranıldığında ve uygulamaya konulduğunda, işte o
vakit bilgi, bilgeliğe dönüşmüş olur.
İnsan,
bilgiyi yaşamda kullandıkça, deneyimledikçe bilgeliğe ulaşır. Bilgiyle
bilgeliği ayıran ince çizgi de budur. Sadece okuyarak, başkalarının sözlerini
ve yaşam deneyimlerini dinleyerek hiç kimse bilge olmamıştır. Bilge olmak, yeri
geldiğinde, seni durdurmaya çalışan sözlere ve kişilere kulak tıkayabilmektir. Aynı
zamanda düşüncelerinin ve davranışlarının sorumluluğunun yüzde yüz bilincinde
olmaktır!
Büyük
Türkiye’nin hız kesmeden bilginin ışığında ve bilgelikle yola devam etmesi
dileğiyle…
Sağlıkla kalın…