Bilge Kral’dan notlar

“İrademizden gelen düşünceleri gürültülü ve tutkulu bir şekilde, bilgi ve kanaatimizden kaynaklanan düşünceleri ise sakin ve soğukkanlı bir şekilde ifade ederiz. Soğukkanlı bir şekilde ifade edilen hükümlere her zaman daha fazla güvenmemizin sebebi budur. Biz onların tutkudan ziyade anlayıştan kaynaklandığını hissederiz.” (Aliya)

ALİYA İzzetbegoviç, sadece Bosna, sadece Balkanlar açısından değil, tüm dünya ölçeğinde çok mühim bir devlet adamı. Fakat bu devlet adamını birçoğundan ayıran mühim bir özellik var: Bilge bir düşünür oluşu…

Aliya’nın kitapları bugün hâlâ kıymet bilen ve düşünceyi slogandan ayırabilen parlak zihinlerin ellerinde sürekli okunuyor; Türkiye’de sürekli baskı üstüne baskı yapıyor. Ancak tadanın bilebileceği lezzete sahip belagatıyla Aliya, bize insan olmanın ve insan kalmanın ne kadar zor ve ne kadar önemli olduğunu sıklıkla hatırlatıyor. İslam’ın gürül gürül çağlayan, yeni düşüncelerle dopdolu bu çağdaş tercümanı, içine doğduğu inancın incelikleri konusunda kafa yormak isteyenler için de paha biçilmez ipuçları sunuyor.

Şahsen elimden gelse, her birini temel eğitim müfredatlarına zorunlu olarak koydurmak isteyeceğim kitapları arasından "Özgürlüğe Kaçışım-Zindandan Notlar" adlı kitabından gözüme çarpan bazı notları siz Kültür Ajanda dostları ile de paylaşmak istedim. Güncelin sorunlarıyla kıyasıya boğuşmayı gerektiren siyasilik ve devlet adamlığı ile çağlar ötesinden çağlar ötesine seslenen bir düşünce adamının aynı bünyedeki bu nadir buluşmasının meyvelerine dair tadımlık bir fikir verebilirsem ne mutlu. Hepimizin kütüphanesinde bulunması gereken Aliya Külliyatı, sürekli konuşup durduğumuz Doğu-Batı-İslam-Hıristiyanlık gibi mevzulara çok farklı ve sade bir açıdan bakabilmeyi sağlıyor.

Aliya gibi önderlerin sayılarının artmasını niyaz ederek, sizi defterime iliştirdiğim notlardan birkaçı ile baş başa bırakıyorum...

“Hatalarımın farkındayım, ama onlarla birlikte yaşıyorum. Bununla birlikte onları başkalarında gördüğümde söz konusu hatadan ve kişiden tiksiniyorum. Benim ‘hakkaniyet’imin ve ojektifliğimin ölçüsü budur.” (Aliya)

21. Çoğunlukla aşırı bir şekilde övülen "ölümü küçümseme hasleti", hayata (veya insana) saygı eksikliğinin bir neticesi olabilir.

325. Aptal bir köylüden bahsedilip bahsedilemeyeceğini bilemiyorum. Aptallık, sözde aydın olan ahmaklarda çok daha yaygındır. Bu, aptallığın en tiksindirici ve en açık biçimidir. Sahte bilginlik, aptallığı gizlemekten ziyade ifşa eder. Aptallık orada en vazıh şekliyle mevcuttur. Bu tür bir aptallığı köylülerde asla görmedim.

326. (...) Bir arının poleni bala dönüştürmesinin "dâhili" çalışma ve zaman gerektirmesi gibi, okuma da şahsî bir katkı gerektirir.

521. Taklit, en açık kabul ve onaylama biçimidir.

533. Aynı şey hakkında sonsuz sayıda yalan mümkündür. Fakat onunla ilgili hakikat sadece bir tanedir.

1049. Mutlu bir adamın hayat hikâyesi olmaz.

1235. (...) İnsanlar büyürken "insanlık"larından bir kısmını, cennetten beraberlerinde getirdikleri şeyin birazını kaybederler. İnsan yaşadıkça hayat kaynağından giderek uzaklaşır.

1780. Allah'ın Elçisi Hz. Yahve (?) şeytana, onun insan üzerindeki nüfuzunun en güçlü olduğu zamanı sorduğunda, şeytan şöyle cevaplar: "İnsan yeterince yemek yediği ve yeterince içtiği zaman…"

2355. (...) Geçeceğiniz tüm yolları deriyle kaplayamazsınız, ama kendinize ayakkabı yapabilir, ayağınızı deriyle kaplayabilirsiniz; netice yine aynı olacaktır.

2347. Akıllı adam nasıl konuşulacağını bilir. Hikmetli adam ise nasıl suskun kalınacağını da bilir.

2152. (...) Sathi bir kişi yalnız kalmayı sevmez; tersi de doğrudur. Hakikî bir ruhanî adam, bir rahip, bir münzevi, tüm hayatı boyunca yalnız kalabilir.

2187. İrademizden gelen düşünceleri gürültülü ve tutkulu bir şekilde, bilgi ve kanaatimizden kaynaklanan düşünceleri ise sakin ve soğukkanlı bir şekilde ifade ederiz. Soğukkanlı bir şekilde ifade edilen hükümlere her zaman daha fazla güvenmemizin sebebi budur. Biz onların tutkudan ziyade anlayıştan kaynaklandığını hissederiz.

2228. Mükemmeli başaramayız. Fakat yapabileceğimiz bir şey var: Daha fazla insan olmak için, her insanın daha fazla insana benzemesi için daimî olarak gayret gösterebiliriz.

3260. Anlatıldığına göre Kon-Tiki'nin üç tayfası Pasifik’teki bir ilmî keşif gezisinde bir gece, daha önce hiç görmedikleri, büyülü renkleri olan, yılan benzeri bir balık yakalarlar. Onu hemen bir deniz zooloğu olan dördüncü tayfaya götürürler ve uyandırıp balığı gösterirler. O balığa bakar ve "Böyle bir balık yok" deyip tekrar uyumaya döner. Birçok insan bu uzman gibi davranır.

3519. Hatalarımın farkındayım, ama onlarla birlikte yaşıyorum. Bununla birlikte onları başkalarında gördüğümde söz konusu hatadan ve kişiden tiksiniyorum. Benim "hakkaniyet"imin ve ojektifliğimin ölçüsü budur.

3548. (...) İyi bir iş ile mükâfatı, nesne ile gölgesi gibi birbirinden ayrılmaz. Zihninizdeki mükâfat, onu sadece önemsizleştirir.

3575. (...) Bilim, bazılarının sandığı ve iddia ettiği gibi mahza hakikat değildir, fakat hakikate götüren yollardan biridir.


“Din ve Ahlak”

20. (…) Dinde büyük ve yüce olan her şey Allah'tandır. Hatalı ve değersiz olan her şey insanlardandır.

1040. Allah'ım! Hatalıysam beni affet, ama iyi bir Hıristiyana kötü bir Müslümandan daha çok saygı gösteriyorum. Sırf Müslüman (İslami değil) olduğu için bir şeyi savunamam, yine sırf başkasına ait diye iyi bir şeyi göz ardı edemem.

1047. (…) Bazıları haset sebebiyle başkalarının gürültülü patırtılı hayatlarını kınayabilir, çünkü kendileri bu şekilde yaşayamamaktadırlar. Zayıf bir kişi genellikle bu hasedin farkında değildir ve bu hareketini ahlakî olarak görebilir, oysa kesinlikle böyle değildir.

1086. (…) İptidaî halkların putları şeytanlara benzer (güzellik önekleri olan Antik Roma ve Yunan putlarının aksine). Onlar iyi ile kötünün bir tür meczidir. Çünkü bu insanların zihninde iyi ile kötü henüz tamamen ayrışmamıştır. Allah ile şeytanlar arasındaki bu müphem ayrım, müphem iyi-kötü ahlak mefhumlarının sebebi (veya neticesi) durumundadır.

1472. Lessing'in Bilge Nathan'ında Sultan Selahaddin bu Yahudiye şöyle sorar: "Üç dinden -Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam- hangisini hak olarak görmektesin?" Nathan, cevap vermek yerine, ona sihirli bir yüzükle ilgili bir hikâye anlatır. Bu yüzük, sahibini Allah ve insanlar katında makbul bir kişi kılabilmektedir. Yüzük babadan oğula geçer ve nihayetinde üç oğlu olan bir babaya ulaşır. O zaman baba, bu yüzüğe tıpatıp benzeyen iki yüzük daha yaptırır, fakat sadece biri hakikidir. Kardeşler kimin hakiki olana sahip olduğu konusunda kavga ederler ve bir hâkime giderler. Hâkim, onlara kendisinin bu konuda bir hüküm veremeyeceğini ve hakiki yüzüğün Allah ve insanlar katında en makbul olan kişide olduğunu söyler. Tek delil budur ve onlar, bunu ancak Allah'a adanmak ve iyi ameller işlemek suretiyle başarabileceklerdir. Nathan'ın mesajı şudur: Eğer mümini Allah'a adanmaya ve komşularına iyilik yapmaya yönlendiriyorsa, ismi ne olursa olsun o din hakikidir.

1556. (…) Bilim dini iptal edebilir, ama onun yerini alamaz.

1796. Âlem bir mucizedir, ancak biz alışkanlık kesbetmişiz. Bir karahindiba çiçeğine bakın, ama etrafımızdaki her şeye bakmaya alıştığımız şekilde sathi olarak değil -ki hiçbir şeyi fark edemeyişimizin sebebi budur-, istekle bakın. Danimarkalı ilk elçilik heyeti, hava taşımacılığı sayesinde Grönland'a taze bir gül buketi götürmüştü; bu onlar için büyük bir sürpriz oldu. İnsanlar adeta bir mucizeymiş gibi güllerin etrafında toplanıp ona bakıyorlardı, etraflarında dans edip heyecanla bağırıyorlardı. Tüm âlem bir mucizedir, ama biz buna dikkat etmeyiz. Hissizleştik…

1874. (…) "Kötülüğe karşılık vermemek, yalnızca insanın kendisi için, kemale ermesi için bu şekilde davranmasının gerekli oluşu sebebiyle değil, sadece karşılık vermemenin kötülüğü durdurması, onu kendi içine emip yayılmasına izin vermemesi sebebiyle de önemlidir." (Tolstoy'un günlüğünden, 12 Haziran 1898)

1983. (…) Bir dinin tahrif olması esnasında ahlakî öğretiler onun daha dirençli kısmını oluşturur. Öte yandan teoloji ve inançlar çabuk bir yozlaşmaya ve çürümeye maruz kalırlar. (…) Her halükarda rahipler de, müminlerin cumhuru da dinî öğretinin ibadet kısmına daima daha fazla önem verirler. Öte yandan ahlakî kısım, her iki grup tarafından da genellikle ihmal edilir.

2035. (…) Bu ufacık (karahindiba) tohum(uy)la karşılaştırıldığında insanları aya götüren mekik, kaba ve vahşi bir alettir.

2152. Bazıları dinî bağlılıklarının kendilerini tefekkürden azade kıldığına inanırlar.

2233. Niçin siyasî vecize ve sloganlar kullanılmakla eskir de yüzyıllardır duyduğumuz minareden yükselen ezan ya da kilise çanlarının sesi hep ilk zamanki gibi heyecan verici olarak kalır? Bu seslerde güzelliği asla eskimeyen, güneşin doğuşu gibi tabiî bir oluş mu var?

3122. İnançtan daha derin ve daha yüce hiç bir şey yoktur. Bazı inananlardan daha donuk ve daha sıkıcı bir şey de yoktur.

3156. İnsanlar daima bir şeyleri kutluyor, ayin yapıyorlar. Kutlama yapmaksızın duramazlar. Sani' Teala'ya ibadet etmezlerse, O'nun eserine ibadet ederler. Halık Teala'ya secde etmezlerse, mahlukatına secde ederler. Tüm fark budur, ama esaslıdır.

3482. Sihir dinî değildir. Sihir, insanın fethedebileceği, boyun eğdirebileceği, kendi hizmetine sokabileceği kuvvetlere imandır. Din ise, insanın kendisine boyun eğeceği ve hizmet edeceği kudrete imandır.