Biden terör devletini kuruyor

Türkiye bir kuşatma altındadır. Libya’ya ABD de gelmek istiyor. Doğu Akdeniz’de Türkiye yalnız bırakılmak istenmiyor ve Lübnan yeniden hareketlendirilmek isteniyor. İçeride terör olayları bahanesiyle kaos çıkarılarak, dışarıda ise yeni özerk oluşum ile Türkiye kuşatma altına alınıyor. Türkiye bunların hepsini yaracak güç ve iradededir. Ancak, en azından ekonomiye olumsuz sonuçlar olacağı ve toplumu kutuplaştıracağı da açıktır.

ŞUŞA Beyannâmesi’ndeki “Üçüncü bir devletin tehdit ve saldırısı karşısında taraflar birbirine yardım yapacak” ifadesi, Türkiye ile Azerbaycan arasında NATO benzeri bir durumu gösteriyor. Gürcistan ve Ukrayna da NATO üyesi olmak yolunda ilerlerse Karadeniz iyice ısınacak.

Ancak burada yeni bir tansiyonun istenmediği Rusya, Türkiye, İran, Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna’nın birlikte bir barış çerçevesi söylemi de dile getirildi. Bu söylem aslında Pekin-Londra düzleminde orta noktada stratejik bir çözüm önerisidir. Taraflar nasıl bakar bilinmez, lâkin kazan ısınıyor.

14 Haziran NATO toplantısının akabinde 15 Haziran’daki Şuşa toplantısına karşı Kremlin, Azerbaycan’da kurulması plânlanan Türk askerî üssüne dair görüşmeleri takip ettiğini yüksek sesle dillendirdi. Rusya’nın bu tutumu, “Gözüm üzerinizde, gelişmeleri anbean takip ediyorum” anlamına da gelebilir.

Aynı şekilde Ermenistan da Azerbaycan’ın İsrail tarafından desteklenmesinden rahatsızlığını her fırsatta dile getiriyor. Böylece Rusya’nın Azerbaycan’ı ve İsrail’i kontrol etmesi isteniyor. Rusya da bunu yapıyor. Fransa’nın Ermenistan’ın yanında durduğu düşünüldüğünde, Rusya’nın Batı ile arasının kötü olduğunu düşünmek büyük hata olur. Dolayısıyla bu coğrafyada çok dikkatli olunmalı. Bu dikkat, altı bölge ülkesinin isimleri zikredilerek belirlenmiş olundu.

14 Haziran’daki görüşmelerde ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Türkiye’nin burada güvenliği sağlaması gündeme geldi. Türkiye, Pakistan ve Macaristan’ın da yanında olmasını istedi. Macaristan’ın istenmesi isabetli bir tercihti. Ancak Pakistan’ın Afganistan’da bulunmak istememesini olumlu anlamak gerekir. Bunun iki nedeni vardır: Birincisi, Pakistan ile Afganistan arasında geçmişte yaşananlar; diğeri ise, CIA’nın Afganistan’da yapabileceği operasyonlarına Pakistan’ın destek olmak istememesidir.

İslamabat’ın Afganistan için Hindistan’ın yardımının daha olumlu olacağını söylemesi, Washington’un hamlesine karşı koymadır. Zira ekonomik dengeler değişim sürecindedir. G7, yirmi yıl önce dünya ekonomisinde GSYİH’nin yüzde 65’ini oluştururken, şimdilerde bu oran yüzde 45’e düştü. Birleşik Krallık, Fransa, İtalya ve Kanada’nın G7 dışı kalıp yerine Çin, Hindistan, Rusya ve Endonezya’nın önerilmesi, İslamabat tarafından desteklenmiş görünüyor.

Afganistan’daki savaşı bir haftada bitirebileceğini söyleyen Trump şimdi ortalarda bile yok. Moskova’nın ardından Washington da çözülecek bir sorun bırakıp çıkıyor. Aslında bir tuzak kurup bırakıyor. Nasıl ki Ukrayna’da bir plân izliyorsa, Kabil’de de bir plân içerisinde. Ankara ve Washington’un, Türkiye’nin Kabil Havaalanı’nın güvenliğinin sağlanmasında önde gelen bir rol oynaması konusunda uzlaştıklarını ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın söylemesi, kontrolün kendilerinde olduğunu ima açısından önemlidir.

Ankara’nın, Kabil Havaalanı’nın güvenliğine yardım için olumlu adımı doğrudur. Zira bölgenin kuzeyi Türk devletleriyle doludur. Ancak son yıllardaki gelişmelere bakılırsa, Washington’un Ankara’ya çok sıcak durduğu söylenemez. Asker kontrolünde yemin eden ve Türkiye’de yönetim değişikliğini takıntı yapmış bir ABD Başkanı iyi niyetli olmasa gerektir.

Türk devlet geleneğindeki tecrübeyle Kabil Havaalanı’nın güvenliği noktasında Türkiye başarılı bir sınav verecektir. Lâkin Washington bunun karşılığında Irak ve Suriye’de yeni bir girişim daha yaptığında Türkiye’ye söz hakkı bırakmamış olacak.

Almanya, Türkiye ile iyi geçinmesi gerektiğini anladı ve bunu birinci ağızdan dile getirdi. Ekonomik olarak yüzde 30 küçülen G7 ülkeleri, toplantılarını uzaktan yapabilirlerdi ama yapmadılar. Çünkü Kraliçe operasyon çekmek istiyordu.

Yazılarımızda sık sık dile getirdiğimiz üzere, Kraliçe, Londra-Pekin hattında karşısında Türkiye’yi görmek istemiyor.

14 Haziran’da Türkiye Başkanı ile ABD Başkanı’nın ilk doğaçlama görüşmesinde dünyaya bir fotoğraf servis edildi. Aslında ABD Başkanı “Ben gencim” demek için koşmaya çalışmış ve Türkiye Başkanı’nın ayağına gitmişti. Tam kalkış hamlesinin yaşandığı sırasında selâma karşı selâm ile karşılık verilirken, objektifin bir noktadan çektiği fotoğrafla bizzat Kraliçe’nin ülkesindeki Financial Times gazetesi, algı oluşturmaya çalıştı. Türkiye’de de hemen birileri bunu dile getiriverdi.

Ukrayna ile Rusya arasında yer alan Donbass bölgesi yeni bir statü kazandı. 14 Haziran’daki algı operasyonu oluşturulurken, Biden Irak ve Suriye’nin kuzeyinde Donbass benzeri bir terör devletini kurma adımlarını attı. Kısa süre içinde bu terör devleti, özerk benzeri bir yapı ile gündeme gelecek. Batı ile arasını iyi tutan Putin, Karabağ, Donbass ve de Suriye ile Irak’ın kuzeyindeki terör devleti için aynı safta yer alıyor. Kraliçe de bu safı destekliyor.

Kısa süre önce İzmir ve Diyarbakır’da iki siyâsî partiye saldırı oldu. Bu durumun kapatma dâvâsının gündeme gelmesiyle eş zamanlı olması manidardır. Kapatma durumuyla karşılaşan siyâsî yapının, Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki özerk terör devletine destek vereceği görülebilir.

Türkiye bir kuşatma altındadır. Libya’ya ABD de gelmek istiyor. Doğu Akdeniz’de Türkiye yalnız bırakılmak istenmiyor ve Lübnan yeniden hareketlendirilmek isteniyor. İçeride terör olayları bahanesiyle kaos çıkarılarak, dışarıda ise yeni özerk oluşum ile Türkiye kuşatma altına alınıyor. Türkiye bunların hepsini yaracak güç ve iradededir. Ancak, en azından ekonomiye olumsuz sonuçlar olacağı ve toplumu kutuplaştıracağı da açıktır.