OBAMA dönemindeki
Türkiye aleyhtarı her iş ve kumpasın ardında bir fail aransa, çok uzağa
gitmeden bir isim bulursunuz: Joe Biden!
Adam,
onulmaz bir Türk ve İslâm düşmanıdır. Bu adamın özel bir nefreti de Erdoğan ve
Erdoğanlı Türkiye’dir.
Nitekim
demokratların sekiz yıllık Obama döneminde ortaya koydukları “Arap Baharı” adlı
projelerin tetikçisi de aynı zattır. Bu projenin finali, iki veya üçe bölünmüş
bir Türkiye ile sonlanacak ve Türkiye’nin vesâyetten kurtulma çabaları yüzyıl
daha ötelenecekti.
Türkiye’nin
içine 2014 yılında Gezi Olayları ile girip 15 Temmuz ABD-FETÖ darbesinden sonra
ancak çıkabildiği tarihinin en netameli sürecinin gizli mimarı da Biden’dir.
Dolayısıyla Türkiye’nin o iki korkunç yılda uğradığı maddî kayıpların, verdiği
şehitlerin ve yaşadığı gerilimlerin müsebbibi de bu zattır.
Bu
zatın emelleri konusunda Arap dünyasının da, Türkiye’nin de hâfızası diri ve
uyanıktır. Nitekim ufukta bu zatın uğursuz iktidarı belirdiğinde, Türkiye ve
Arap dünyası yeni bir vaziyet alma mecburiyetinde kaldı. Biz diğerlerinden
sarfınazar ederek Türkiye’nin aldığı pozisyonlara ve muhtemel operasyonlarına
bakalım…
Baykal
operasyonundaki Bidenî arka plân
Türkiye,
ABD seçimlerinde pandemi sonrası Biden’in geleceğini net olarak gördü. Nitekim
Türk İstihbaratı, geçtiğimiz Ağustos ayında Biden’in Başkan Erdoğan ve Türkiye
hakkında New York Times gazetesine verdiği skandal ifadelerle dolu demecini
servis etti.
Bu
demecinde Erdoğan’a karşı muhalefetin yanında olduğunu açıkça belirten Biden, “Erdoğan’a çok farklı bir yaklaşım
uygulamalı, muhalefeti desteklediğimizi açıkça göstermeli, onlarla doğrudan
temasa geçip Erdoğan’ı yenecek duruma gelmelerini sağlamalıyız” diyordu.
Türk
İstihbaratının bu demeci servis etmesinin arka plânında, Kılıçdaroğlu’nun ortada
fol yok yumurta yokken, “Dostlarımızla
iktidara geleceğiz” beyanı vardı. Onun bu beyanı Biden’in demeci ile
birleşince CHP’ye kimin nerede “Hazır
olun” talimatı verdiğini ayna gibi gösterdi. Nitekim Biden’in demeci
üzerine Cumhur İttifakı gümbür gümbür ret ve hâd açıklamaları yaparken, Millet
İttifakı kem küm ile idare etmeye çalıştı.
Biden’in
demecinin açılımı, ABD’nin Türkiye’de bildik kaoslar çıkarmaya yönelik bir
tertibin içinde olacağı idi. ABD, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’de
iktidarı değiştirecek iki büyük güç olan ordu ve yargıdaki kuklalarını
kaybetmiş, MİT’te neredeyse sıfırlanmış, tatlı su frengi birkaç üniversite dışında
manipüle gücünü kaybetmişti. Elindekiler ne idi? Kukla bir muhalefet…
CHP,
hiç kuşku yok, Baykal operasyonundan sonra Kılıçdaroğlu’nu getiren Atlantik
ittifakının güdümüne girdi. Kılıçdaroğlu zaten tâ SGK müdürlüğünden beri ellerinin
altında olup basına zaman zaman gösterdikleri bir figürdü. Ancak bu figürün
asıl parlatılma olayı, 1 Kasım Tezkeresi’nin faili gördükleri Baykal’ı yeme
sürecinde ortaya çıktı.
Bu
süreçte FETÖ’nün devlet içine sızmış hain unsurları neredeyse her hafta
Kılıçdaroğlu’nun eline yalan yanlış bir yolsuzluk dosyası tutuşturarak onu
medyada parlatmaya başladılar. Yalanı gerçekmiş gibi sunmadaki başarısı, iftira
ve bühtandaki mahareti ve tepeden tırnağa proje bir algı uzmanlığıyla iyi
yetiştirilmiş bir kaos figürü olan Kılıçdaroğlu, malûm Baykal operasyonundan
sonra CHP’nin başına geçti.
Kılıçdaroğlu’na
verilen ilk görev, partideki ulusalcı, Kuvvacı ve antiemperyalist yapıları
tasfiye etmekti. Kılıçdaroğlu bu işi lâyığı ile yerine getirdi ve ardından
Sarıgül ile İnce gibi kontrol dışına çıkan isimleri etkisizleştirdi. Ağırlıklarından
kurtulan CHP, büyük bir Türk HDP’si hâline geldi. Böylelikle üst yönetim, Atlantik
ittifakından emir alan marjinal sol örgütlerin karargâhına dönüşmüş ve CHP, Biden’e
kusursuz kaoslar sunacak bir kabiliyete erişmiş oldu. İş tamamdı, ancak nerede
Erdoğan’ı devirecek oylar?
Biden’in
ipiyle kuyuya inmek
Koskoca
ABD boş duracak değildi elbet, sıra MHP’de idi. Bir kaset kumpası ile onu da
epeyce sarstılar. Burada da partiye soktukları Truva atlarından biri olan
Akşener’i piyasaya sürdüler. Akşener de Kılıçdaroğlu gibi, Atlantik ittifakının
gündemden hiç düşürmediği bir isimdi. Hattâ onu 28 Şubat Darbesi’nin en yaman
ve cesur karşıtıymış gibi cilâladılar. Oysa olayların arkası iyi okunduğunda,
Akşener’in o darbenin en muteber ablalarından biri olduğu görülür.
Akşener,
MHP’nin başına geçirilemedi, ancak algı oyunlarıyla MHP tabanının yüzde ellisini
alıp karşı tarafta tezgâh açtı. Amaç da buydu; oy devşirmek… Bu devşirilmiş
oylarla “ipi” ellerinde olan bir parti kurdular.
Atlantik
İttifakı, üçüncü operasyonu SP’ye çekti. Erbakan misyonunun devamı olan bu
parti, 1970’lerden beri Atlantik ittifakına kök söktüren bir partiydi. Hattâ bu
ittifakla bilinçli mücadele veren tek partiydi. Adı ne olursa olsun, misyonu
buydu. Fakat Erbakan sonrası oraya da Kılıçdaroğlu ve Akşener yapısında bir
saklı figürü monte ederek işi bitirdiler: Temel Karamollaoğlu…
Bu
zatın Sivas Madımak Olayları esnasında Sivas Belediye Başkanı olarak bulunması
nedense beni hep ikirciklendirmiştir.
ABD
için bu da yetmezdi; sıra, AK Parti’ye gelmişti. AK Parti’de Gül, Arınç,
Davutoğlu, Babacan gibi kimi nalına, kimi mıhına vuran düzinelerce adamları
vardı. Bunların yegâne özellikleri, partiyi gözlerini kırpmadan FETÖ’ye peşkeş
çekecek kadar Atlantik ittifakının teşnesi olmalarıydı. Ancak tek engelleri,
kaya gibi sağlam duran Erdoğan idi.
15
Temmuz darbesini, ciğer bekleyen kedi gibi beklediler, olmadı. Darbe sonrası
birtakım örtülü işler yaptılar, olmadı. Ve sonunda partiyi terk ederek iki
kukla parti kurdular: DEVA ve GP.
Bunların
yanılgısı, Erdoğan’ın gücünü kendi güçleri sanmalarıydı. Piyasaya çıkmaları
için onları şişiren FETÖ unsurları bile bu müstağrip figürleri orta yerde
bırakarak Akşener’in İP’ine sarıldılar. Şimdi vatandaş birini ilâç firması
sanıyor, diğerini de “FETÖ mü gelecek?” diye makaraya sarıyor.
Bu
grubun gizli lideri Gül ile diğer grubun açık lideri Kılıçdaroğlu, tuhaf bir şekilde
aynı taktiği kullanıyor: Risksiz liderlik... Ortaya birilerini sürüyor,
yıpratıp çürütüyor ve kendileri hiçbir şey olmamış gibi “Her dem ümit biziz”
modunda pişkin pişkin işi götürüyorlar.
HDP’yi
bu bâbda tahlil etmeye bile gerek yok; o zaten ABD’nin kucağımıza bırakıp
kaçtığı gayrimeşru çocuğudur.
Kaosun
şifresi “İstanbul”
Benim
anladığıma göre Biden ve ekibi, kaosu İstanbul’da çıkararak bütün Türkiye’ye
yaymak emelindeler. Bu amaçla en yetenekli elemanlarını İstanbul’a atamışlar.
Bunu nereden mi çıkarıyorum? CHP ve İP’in perde gerisi başkanları olan
Kaftancıoğlu ve Kavuncu’nun İstanbul’a konuşlandırmış olmalarından.
Ben
Devletin yerinde olsam bu ipucunu izleyerek HDP, SP, DEVA ve GP’nin İstanbul İl
Başkanlarını da izlerdim. Bunların da bizi patrona götüreceklerinden şüphem
yok. Hatta muhtemel kaoslar için irtibat hâlinde olduklarından da… Biden
abilerini mahcup edecek değiller ya?
Nitekim
İP İstanbul İl başkanı Kavuncu’nun FETÖ iltisakının deşifre edilmesi ve CHP
İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’nun da Boğaziçi Üniversitesi eyleminde iyot
gibi açığa çıkması, bizim kuşkumuzu hakikate dönüştüren verilerdir.
Biden
20 Ocak’tan sonra işe fırtına gibi girecekti ama ABD içte kutuplaşmaya ve
ayrışmaya başladı. Bu kutuplaşma o kadar tehlikeli bir boyuta geldi ki Biden,
yeminden sonra ömrü yeterse dört yıl iç ile uğraşmak zorunda kalacak ve öyle
görünüyor ki bu süre zarfında da buradaki dostlarının onu desteğini beklemekten
içleri geçecek.
Peki,
devlet ne yapıyor bu arada?
Elbette
armut toplamıyor! Atlantik ittifakının oyununa karşı kendi oyununu kuruyor.
Önce karşı tarafın AK Parti’ye yaptığı taktiği onlara aynen iade ederek CHP içinden
iki isme parti kurduruyor; İnce ve Sarıgül…
Ardından
MHP bölünürken Akşener için karşı tarafın izlediği taban kaydırma taktiğini, bu
kez Akşener’in İP’ine uyguluyor ve FETÖ iltisaklı gizli liderleri deşifre
ederek parti içinde kazanlar kaynatıyor.
SP’nin
rotasını değiştirmek için ağır abileri ile görüşmeler yapılıyor ve parti içinde
istendik kıpırtıların tohumları atılıyor.
HDP’de
özeleştiri yapan bir grup belirmeye başlıyor ve tam bu esnada da kapatılması
dillendiriliyor.
Öyle
anlaşılıyor ki, Biden’ın ekibi 2023 seçimlerinde en kullanışlı argümanını
kaybedecek gibi görünüyor!
Bütün
bu olan biten gelişmelerin tek hedefi var, o da 2023 seçimleri. Ancak olayların
gelişimi iyi okuyunca görülüyor ki, 2023 seçimlerinde ipi yeniden Cumhur
İttifakı göğüsleyecektir. Bu ittifakın en büyük rakibi ise Millet İttifakı’ndan
ziyâde küresel sosyal medya şirketleridir, demedi demeyin!