Biden’e cevap demeçle değil, askerî smaçla verilir

Bu yaz Irak işi hâllolduktan sonra geriye her mevsim operasyon yapabileceğimiz Kuzey Suriye kalıyor. Yok ABD altmış bin kişi eğitmiş de, yok şöyle silah ve mühimmat vermiş de… Geç bunları geç anam babam! Bu yılın sonbahar-kış aralığında bu çapulcu sürüsüne karşı ilk top patladığında bunlar namlu başlarında değil, etek mağazaları önünde kuyruğa gireceklerdir…

ABD Başkanı Biden, 24 Nisan günkü konuşmasında 1915 yılında asi Ermeniler için Osmanlı Devleti’nin aldığı tehcir kararını, sözüm ona soykırım olarak kayda geçirdi. Bu ifadenin iyi tarafı, başımızda hangi akla hizmetse bir tehdit kılıcı gibi sallanan bu şantajdan kurtulmamızdır. Biden soykırım dedi de ne oldu? Hiç! İşte bu hiçi bize karşı kırk yıl bir şantaj olarak kullandılar. Bu şantaj algısını kamuoyuna mâl eden kesim ise ABD çıkarları için çalışan bazı işbirlikçilerdir.

Bu işbirlikçi ve ABD lobisi gibi çalışan kesim, bize hep “Soykırım lâfı geçerse Ermeniler tazminat dâvâları açar, toprak talep hakları olur, bunun altından kalkılamaz” teraneleriyle bir kabulü dayatmaya çalıştılar. Bu algının altında yatan şey, bütün bu söylenenlerin ABD başkanının iki dudağının arasında yattığına dair bir psikolojik operasyondan başka bir şey değildi. Yıllardır yapılan bu algı oyunlarının amacı, bizi buna benzer talepleri direnç göstermeden kabule hazır hâle getirmekti.

Bu tabiri 1981 yılında Reagen da kullanmış ve bizim anlı şanlı ABD muhibbi ihtilâlci paşalarımız gıkını çıkaramamıştı. Kime gık diyeceklerdi, 12 Eylül Darbesi’nin asıl aktörü olan ABD’ye mi?

Şimdi, ABD Başkanı’nın bu beyanına karşı Hükûmet’in gösterdiği sert tepki, seçimle iş başına gelmesi, gücünü milletten alması ve bağımsız bir politika izlemesindendir. Bu iş, milletin iktidarını gasp ederek omuzlarını yıldızlarla dolduran iktidar hırsızı kof generallerin değil, milletin sinesinden kopup gelen hakikî vatan evlatlarının işidir.

Nitekim Biden’in bu hâdsiz hayâsız demecini Hükûmet, ABD’nin Ankara Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak en ağır şekilde kınadığı gibi, muhalefet partileri de anlamlı bir karşı duruş göstermişlerdir. Bunun nedeni Türk milletinde ABD’ye karşı oluşan derin nefret ve güvensizliktir. Milletin bu talebine, ceplerinde ABD’nin açık çekleriyle dolaşan particikler bile kayıtsız kalamayarak kem kümle karışık kınama demeçleri vermek zorunda kaldılar. Ama esas olan, bu aziz milletin ABD’ye olan derin güvensizlik ve kinidir.

Bendenizin bakış açısına göre Biden’in “soykırım” demesiyle “büyük felâket” demesi arasında hiçbir fark yoktur. Hatta “dram” da dese fark etmez. Tarih daima olması gerektiği gibi olur ve bu olmuşa 100 yıl sonra don biçmek kimseye -siyâsî çıkar ve şantaj dışında- bir fayda sağlamaz.

Evet, ABD’ye bu bapta gösterilecek tepki önemlidir ve gösterilmelidir. Ancak ABD ile ilişkilerimizin özellikle Birinci Körfez Savaşı’ndan beri seyrinde öyle büyük kırılma noktaları var ki bunların bazıları için bırakınız tepki göstermeyi, ilişkileri rafa kaldıracak ve gerekirse bir çatışmayı göze alacak kalemler vardır.

Şimdi… ABD, bize casus papaz olayından sonra “Ekonominizi mahvederim” diye saldırıp kendilerine Başkan Erdoğan tarafından iade edilen bir mektup yazdı mı? Yazdı.

Bu örtülü savaş biçimini her hassas ânımızda yapmaya ve kırılgan hâle gelen ekonomimizi sarsmaya devam ediyorlar mı? Ediyorlar.

Kendileri küçülüp biz büyüdüğümüz, kendileri borç batağında olduğu ve biz en makul borç stokuyla işi götürdüğümüz hâlde, onların parası nasıl oluyorsa katlanarak tepemize çıkıyor mu? Çıkıyor.

ABD, FETÖ denen bir Gladyo yapılanmasıyla iliklerimize kadar sızıp 15 Temmuz hain kalkışmasını tertip ettirdi mi? Ettirdi.

Şimdi o hain kalkışmanın din taciri mendeburunu ülkesinde tutuyor ve her türlü faaliyetini yürütmesi için zemin sağlıyor mu? Sağlıyor.

Biz tır dolusu belge sunarak bu alçağı istediğimizde kulaklarının üstüne yatıp daha çok kanıt istiyor mu? İstiyor.

Bizim Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan mücadelemizin ete kemiğe bürünmesi ve o alanda zengin karbon yataklarının olduğunun anlaşılması üzerine, kukla Yunan üzerinden yirmiye yakın üsle özellikle Girit’e donanma çekip Dedeağaç’a asker yığmakla bize gözdağı vermeye çalışıyor mu? Çalışıyor.

Buna ilâve olarak, Bulgaristan ve Romanya üzerinden kurmaya başladığı üsler ve Ukrayna’yı Ruslara karşı kışkırtarak Karadeniz’i istikrarsız bir deniz hâline getirmek istiyor mu? İstiyor. Böyle bir durumda buradan en büyük zararı biz görür müyüz? Görürüz.

Türkiye’nin tarihî ilişkileri olan Suud, BAE ve Mısır gibi Arap ülkelerini iktidar operasyonlarıyla ele geçirip bunları özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kuduz köpek gibi üzerimize saldırtıyor mu? Saldırtıyor. Bunları İsrail ve Yunanistan’ın emrine verip bize cevrediyor mu? Ediyor.

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almasını bahane ederek bizi daha sonra çıkardığı ABD’nin düşmanlarına yapılacak yatırımlar listesine alıp parasını peşin ödediğimiz F-35 programından çıkardı mı? Çıkardı.

Gelelim meselenin bam teline…

Bu ABD denen NATO müttefiki(!), Irak ve Suriye’de PKK ve YPG adlarıyla kendi kontrolü altında faaliyet gösteren kukla yapıya tırlar dolusu silah ve mühimmat taşıyarak bize karşı bir kukla devlet oluşturup bizden toprak koparmayı amaçlıyor mu? Amaçlıyor.

Türk-Amerikan ilişkilerinde bu arızalardan fazlasını sayıp dökmemiz de mümkün. Hele içte oluşturduğu işbirlikçi yapılarla siyâsî ve sosyolojik zemini zehirlemesine değinmiyorum bile.

Bu sorunların mahiyetine bakılınca, artık bizi düşman diye hedefe koyan bir devlet yapısıyla karşı karşıya kaldığımız açıkça görülür. Böyle bir devlet başkanının büyük felâket yerine soykırım demesi, bence gafletten uyanmamız için öbüründen daha hayırlıdır.

Aziz okuyucu, ABD denen bu devlet, düşmanlık hislerini artık bu aziz milletin bekâsıyla oynayacak bir raddeye taşımaktadır. Bizi denizlerden ve güneyimizden kuşatmaya çalışan bu sinsi devlete karşı, kınama demeçleri ve eseflenmelerin hiçbir mantığı yoktur. Zor oyunu bozar. O hâlde büyük bir çatışma ve savaşı da göze alarak bu kalleş müttefikin oyunlarını bir bir bozmak zorundayız.

Nitekim Türkiye, 15 Temmuz hain kalkışmasından sonra, Suriye ve Irak’a yaptığı harekâtlarla bu oyunu bozmaya başladı da. Güney sınırımızdaki ABD ihanetini bozmak için Libya ve Azerbaycan’da varlık göstererek doğu sınırımızı ve Doğu Akdeniz’i emniyet altına aldık. Millî bir seferberlik ruhuyla savunma sanayiimizi aktif ettik ve bizi ebediyyen bağımsız kılacak silah ve mühimmatı üretmeye başladık.

Özel harekât birliklerimizi beş tugaya, komanda taburlarını on sekize çıkarıp bunları en çağdaş silahlarla donatarak emsalsiz bir kara gücü oluşturduk. İHA ve SİHA’larla büyük ve oyun değiştirici bir hava gücü oluşturduk. Bizi tehdit edenin ağır bir bedel ödeyeceği yapıdayız artık. Yakıcı bir ateşiz.

23 Nisan akşamı Başkan Erdoğan ile Biden görüştüler, değil mi? Hani bu Biden, aylarca bizimle görüşmeye tenezzül etmiyordu? Şimdi niye görüştü? Bu görüşmenin ABD açısından mantığı neydi? Basit… Ukrayna işinde bizi Ruslara karşı yanlarında tutmak için… Biden, Erdoğan’ı arayarak, “Sayın Başkan, ben bu sene büyük felâket yerine soykırım demek zorundayım, bu seçmenlerimin üzerimde gittikçe artan bir baskısının sonucudur, sakın yanlış tefsir etmeyin, bu beyan ilişkilerimizin seyrine (!) halel getirmez, sizinle beraber çalışmak bizim temel önceliğimizdir” gibi laflar etmiştir. Muhtemelen Erdoğan da yukarıda sıraladığım sorunları hatırlatarak böyle bir beyana en sert biçimde tepki verileceğini ve bu tutumun ilişkileri daha da içinden çıkılmaz hâle getirileceğini söylemiştir.

Nitekim daha o gece TSK unsurları Pençe-Yıldırım Harekâtına kaldığı yerden ve çapını büyütüp Kuzey Irak’a uzanarak Biden’e ilk mesajı vermiştir.

Aziz okuyucu, ABD ne yaparsa yapsın, önemli olan bizim ne yaptığımızdır. Biz bu yaz, inşallah, Kuzey Irak’ta PKK’yı operasyon yapamaz ve güç toplayamaz hâle getirerek Sincar’a girecek ve PKK’nın yani ABD’nin terör koridorunun Irak ve Suriye bağlantısını keseceğiz. Irak’tan süpürdüğümüz kılıç artıkları nereye kaçacak? Suriye’ye... Bu da bize, “PKK ile YPG ayrı örgütlerdir” diyen ABD’yi susturmamız için yeter de artar bile.

Bu yaz Irak işi hâllolduktan sonra geriye her mevsim operasyon yapabileceğimiz Kuzey Suriye kalıyor. Yok ABD altmış bin kişi eğitmiş de, yok şöyle silah ve mühimmat vermiş de… Geç bunları geç anam babam! Bu yılın sonbahar-kış aralığında bu çapulcu sürüsüne karşı ilk top patladığında bunlar namlu başlarında değil, etek mağazaları önünde kuyruğa gireceklerdir. Demedi demeyin.

Vesselâm…