Beyaz Türk’ün Türklük ile imtihanı

Çukur zihniyeti sadece “Erdoğan düşmanlığı” ile tarif etmek mümkün değildir. “Erdoğan düşmanlığı”, buzdağının sadece görünen kısmıdır. O kafanın gerisinde ve o rûhun derinliklerinde bundan çok daha fazlası var. Bu kafa ve bu rûh, ülkesini de, insanını da sevmiyor; hattâ tiksiniyor bile! Ve o kafa, bulduğu ilk fırsatta “Zulüm 1453’te başladı” yazabiliyor.

KENDİSİ Türk olmaktan utanıyor, bizleri ilkel buluyor, bu yüzden “medenî” İtalya’da yaşıyor. Tuzu kuru çünkü. Ve çünkü tuzunun kuru olmasını sağlayan, utanmakta olduğu biz Türkler.

Kendisine sorulan “Türk olmak nasıl bir duygu?” sorusuna, “Bu benim suçum değil!” şeklinde cevap verecek kadar gevşek ve arsız. Bu cevabı sonrasında aynı masada ziftlendikleri iki “medenî” erkekle birlikte gülüşüyorlar.

İsmi (batsın), Serra Yılmaz! Mor kafalı bir ucube...

Utandığı biz Türkler neredeyse on yıldır toplamda 4 milyon düzensiz göçmenle ülkemizi, işimizi, aşımızı bölüşürken; Serra Yılmaz’ın “medenî” insanları, Akdeniz’de bu göçmenlerin şişme botlarını batırmakla meşguldü ve o botların içerisinde hamile kadınlar ve bebekler de var idi.

Sınırlarımızı açtığımızda, aynı “medenî” insanların, göçmenleri iç çamaşırlarına kadar soyduklarına, paralarını, telefonlarını, değerli eşyalarını çaldıklarına da şâhit olduk. Sonuçta “medenî” kalabilmenin bir mâliyeti var elbette(!)…

Serra’nın kutsadığı medeniyet işte bu! Tek dişi kalmış canavar!

***

Serra, şu sıralar utanmakta olduğu ülkesine dönebilme telâşına düşmüş, zira “medenî” İtalya’daki Coronavirüs vakalarından dolayı mevtâ sayısı Çin’i geçmiş durumda. Ve can tatlı…

Vaktiyle bir yılbaşı gecesi Barbaros Şansal da yavru vatan Kıbrıs’tan iyi dileklerini iletmiş, “B***** boğul Türkiye!” temennisinde bulunmuştu. O gece gökten kemik yağmamıştı ama Barbaros, ilk uçakla Türkiye’ye deport edilmişti.

Havaalanında kendisine küçük bir sürpriz hazırlamıştı “sevenleri”.

Bence Serra da gelebilmeli utandığı ülkesine. Bu “ilkel” ülkede, utandığı insanlarla güvenle yaşamak onun da hakkı.

***

Elbette konumuz Serra ya da Barbaros değil! Onlar bu kirli denizin dip balıklarından sadece ikisi. Bunlara hâdlerini bildirmeye kalktığımızda, sosyal medyada “#FilancaYalnızDeğildir” etiketleri şapadanak “trend topic” oluverecektir.

Aynı “trend topic”lerin, savaşmamız durumunda İran’ın ya da Esad’ın yanında yer alacağını söyleyenler için, darbeci Sisi ve katil Esad’ın ayağına gidip desteklerini sunanlar için, sol yumruğu ile Meclis’te şov yapıp kaçak rezidanslar dikenler için, dörtte bir domuzu on dakikada yiyebilenler için, terörist cenazelerinde gözyaşı dökenler için, terör örgütlerini ve teröristleri doğrudan ve dolaylı destekleyenler için, ülkesini yalan yanlış haberlerle dünyaya şikâyet edenler için, yabancı istihbarat örgütü elemanı gibi çalışan “gazeteci” kılıklı ajanlar için, hattâ askerimizi ve polisimizi şehit eden teröristler için açılmış olduğuna defalarca şâhitlik ettik.

Bu çukur zihniyeti sadece “Erdoğan düşmanlığı” ile tarif etmek mümkün değildir. “Erdoğan düşmanlığı”, buzdağının sadece görünen kısmıdır.

O kafanın gerisinde ve o rûhun derinliklerinde bundan çok daha fazlası var. Bu kafa ve bu rûh, ülkesini de, insanını da sevmiyor; hattâ tiksiniyor bile!

Ve o kafa, bulduğu ilk fırsatta “Zulüm 1453’te başladı” yazabiliyor.

Bunu yazan zihniyetin elindeki fırçayı alıp yetkiyi verdiğinizi düşününüz bir de!

Kalınız sağlıcakla efendim…