“HER şey akar; su, tarih, yıldız, insan ve fikir.
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir!”
***
Birisi, birilerinin
himayesinde, Türk milletinin bütünlüğüne, dirliğine ve birliğine çelme takma
çabası içerisine girmiş.
Bu birisi, arkasından rüzgâr
olanlar nispetince provokasyon barındıran tespit ve iftiralarla dillenerek,
kendi geçmişini yerle bir etmekle kalmayıp, ait olduğu coğrafyayı bölüp
parçalamak iştiyakına tutulmuş!
Bizler bu gereksiz, bu hiçbir
iyi niyet barındırmayan dillenmeyi, geçmişte pek çok spikülatif atraksiyona
şahit olduğumuzdan, 2023 seçimi öncesi sadece kibir tutulması olarak değil,
paşa paşa tutulmuş (!) olduğunu, “maşa”lık vazifesi ile dillendirildiğini de
okumadan edemedik.
Öte yandan, birileri geçmişte
olduğu gibi (Aczimendiciler, Fadime Şahin olayları, Apo’nun seçim öncesi dertop
edilip ülkeye iade edilmesi, Gezi Olayları vesaire) dillenen dillenir,
figüratif varlığını devasa sanabilir, tehditler, öneriler savurabilir, ancak
bir yığın provokasyon tecrübesinden sonra işin bu raddeye gelmemesi, “tesirinin
derdine değil, tedbirinin derdine düşülmesi için” daha dikkatli olunması
gerektiğinin de altını çizmekte yarar var.
Vatan bilinci gelişmemiş, aidiyetin
vakur nasibinden uzak kalmanın kibriyle figüran hâlinden bîhaber, kendini aktör
sanma gafletiyle dillenen birisinin ahvalini seyrederken, Harun Reşid ile
Bermeki Kabilesi arasında cereyan eden ve tarihî kayıtlarda yer alan bir hâdiseyi
hatırladım ve hatırlatmak diledim.
***
Abbasîler döneminde beşinci Halîfe
Harun Reşid (763-809), Bermeki Kabilesi mensuplarına çok değer verirmiş. Tüm
yetkin kademelere o kabileden olanları atar, orduyu onlarla kurarmış.
Devlet âdeta onlardan sorulmaya
başlanmış.
Hâl böyle iken, Halîfe Harun
Reşid, değer verdiği veziri Yahya el-Bermeki ile sarayının bahçesinde dolaştığı
sırada elma ağacındaki bir elma dikkatini çekmiş. Çok güzel görünüyormuş.
Koparmak için birkaç hamle yapmış, ama başaramamış. Vezirine dönmüş, “Bir de
sen dene” demiş.
Vezir, kendi boyu da yetmeyince
bir teklifte bulunmuş: “Şöyle çömeliverseniz de omuzlarınıza bassam, elmayı
kolayca koparabilirim.”
Harun Reşid tereddüt etmeden
çömelmiş. Vezir Yahya el-Bermeki, Halîfe’nin omuzlarına basarak elmayı
koparmış: “Buyurunuz efendim, afiyet olsun.”
Harun Reşid elmayı ısırmış. O
kadar lezzetliymiş ki onu yetiştiren bahçıvanı tebrik etmek istemiş.
Bir çalının arkasından olup
bitenleri hayretle seyreden orta yaşlı bahçıvan, huzura varıp temenna etmiş.
“Hangi kabiledensin?” diye
sormuş Halîfe…
-Bermekilerdenim Efendim…
“Belli, Bermekiler her işi
böyle doğru düzgün yapar” diyen Halîfe, sonra şöyle devam etmiş: “Seni
kutlarım. Muhteşem bir meyve yetiştirmişsin. Dile benden, ne dilersin?”
Bahçıvan hiç düşünmeden cevap
vermiş: “Önce sağlığınızı, sonra da beni Bermeki Kabilesinden çıkarmanızı dilerim.”
Halîfe şaşırmış, veziri
şaşırmış, bu adam neler söylüyormuş böyle! Herkes Bermeki Kabilesinden olmaya
can atarken, bahçıvan neden kabileden çıkmak istiyormuş? Bahçıvana sormuş:
“Bermeki Kabilesindensin ama ayrılmak mı istiyorsun?”
-Aynen öyle efendimiz, ayrılmak istiyorum. Lûtfen
kendi rızamla kabileden çıktığıma dair mühürlü bir belge verin bana…
-Peki, ama neden?
-“Dile benden ne dilersen” dediniz, ben de
diledim, sebebi sonra ortaya çıkar, siz o belgeyi lütfedin, yeter…
Halîfe, bahçıvanını iknaya
çalışmış, fakat dinletememiş. Sonunda belgeyi vermiş: “Sarayımın bahçıvanı
filan oğlu falan, bu tarihten sonra Bermeki değildir.”
Atmış tarihi, üstüne basmış
Hilâfet mührünü, uzatmış belgeyi bahçıvana: “Al bakalım, ne işine yarayacak?”
Aradan yıllar geçmiş.
Bermekiler şımarmış, azıtmış, halka zulmetmeye, devleti kendi çıkarları için
kullanmaya başlamışlar. Bu yüzden hem halkla, hem de Halîfe Harun Reşid’le
araları açılmış. Nihayet ordu içindeki adamları vasıtasıyla Halîfe’yi devirmeye
çalıştıklarında, halkın ve Halîfe’nin hışmına uğramışlar. Bir bir yakalanıp
idam edilmeye başlanmışlar.
Bermeki temizliği günlerce
sürmüş. Ordudan ayıklanmışlar, sivil bürokrasiden temizlenmişler, topluca
lânetlenmişler. En sonunda sıra kenar köşede kalan Bermekilerin de bulunup
cezalandırılmasına gelmiş. Dikilmişler bizim bahçıvanın tepesine: “Sen de
Bermekisin!”
“Hayır değilim” diye basmış
itirazı bahçıvan, “Ben çoktan o kabileyi terk ettim, elimde Halîfe’nin bizzat mühürlediği
kapı gibi belgem var”.
Bakmışlar ki doğru söylüyor,
dokunamamışlar. Yine de alıp Halîfe’ye götürmüşler. Halîfe sormuş: “Böyle
olacağını nereden biliyordun?”
Bahçıvan anlatmış: “Bir
Bermeki, Halîfe’nin omuzlarına basınca, ‘Eyvah’ dedim, ‘Bu işin sonu kötü!’.”
-Amma ben izin vermiştim…
-Siz tevazuunuzla izin verebilirsiniz, ama
veziriniz Yahya el-Bermeki böyle bir hâdsizlik, edepsizlik yapmamalıydı. Akıbet,
tahmin ettiğim gibi oldu.